MANSUR ( ? -775)
Abbasi halifesi. Abbasi egemenliğini güçlendirmiş, Bağdat kentini kurmuştur.
Ebu Cafer el-Mansur’un doğum yeri ve tarihi belli değildir. Mekke yakınında Bî’r Meymûn denen yerde öldü. Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın dördüncü kuşaktan torunudur. Babası Muhammed, ilk Abbasi Halifesi Ebu’l-Abbas es-Seffah’ın kardeşiydi. Kimi kaynaklarda Mansur’la Seffah kardeş olarak gösterilir.Yetişmesi konusunda da bilgi yoktur. Küçük yaşlarda iken hileciliği ve çıkarlarını kollamadaki becerisinden ötürü ailesince kendisine “Miklas” (o dönemin çok ünlü bir hırsızı) denildiği, bilime düşkün olduğu, eğlencelerden uzak kaldığı bilinmektedir.
Mansur, halifelik kurumu konusunda bir yüzyıldan fazladır süren mücadelenin Emeviler’le olan son aşamasında önemli rol oynadı. Amcaları İbrahim ve Ebu’l-Abbas es-Seffah’ın Emevi ailesine karşı savaşlarında görev aldı. Emevi Halifesi II.Mervan’ın yandaşı olan İbn Hübeyrâ’nın savunduğu Vâsıt Kalesi’ni kuşatan birliklere komuta etti. Abbasi halifeliğinin kuruluş yıllarında Ebu’l-Abbas es-Seffah tarafından Doğu eyaletlerinin yönetimine gönderildi. Bu bölgelerde, Abbasi egemenliğine başkaldıranlarla uğraştı.
Seffah’ın siyasetini uygulayarak kan dökmekten çekinmedi. 754’te hacca gitti. Dönüşünde Seffah’m öldüğünü ve Abbasi ailesinin ileri gelenlerince halife adayı seçildiğini öğrendi. O yılın Haziran ayında halife oldu. İlk tepki, amcası Abdullah b.Ali’den geldi. Devletin kuruluşunda ve özellikle Emeviler’le olan mücadelelerdeki katkısı tartışmasız olan Abdullah b.Ali ile doğrudan savaşmayı göze alamayan Mansur, bu görevi Ebu Müslim Horasani’ye verdi. Abdullah b.Ali, Nusaybin yakınlarındaki savaşı yitirince Basra’ ya kaçtı. Burada yakalanarak tutuklandı. Mansur, onu öldürmekten çekindiği için, hapsedildiği binayı çökerterek hileyle öldürttü. Ancak Abdullah b.Ali’ den ele geçirilen Suriye hâzinelerinin kendisine gönderilmesini isteyince Ebu Müslim’le araları açıldı. Ebu Müslim, Suriye’den ayrılarak Horasan’a gitti ve Abbasiler’in hizmetinden çıktığım duyurdu. Bu durumun, devlet için büyük bir tehlike oluşturacağını sezen Mansur, üst üste elçiler göndererek Ebu Müs-Iim’infgönlünü almaya ve Irak’a dönmesini sağlamaya çalıştı. Halifenin içtenliğine inanarak Haşimiye’ye gelen Ebu Müslim, resmi kabul sırasında öldürüldü. Abbasi egemenliğinin kuruluşunda büyük rol oynayan Ebu Müslim’in acıklı sonu, Mansur’a karşı genel bir güvensizlik duygusu uyandırdı. Bunun bir sonucu olarak da ülkenin her tarafında bir dizi ayaklanma ortaya çıktı.
İç ayaklanmalar
Ayaklanmaların en büyüğü Horasan’da başladı. Mansur, halifeliğin en çetin sınavım buradaki ayaklanmaların bastırılması sırasında verdi. Yürüyüşe geçen Türkmenler, İran asıllı Sunbaz komutasında, geçtikleri her yeri teröre boğarak Medine’ye dek ilerlemeyi başardılar. Üzerlerine gönderilen ordular yenildi. Ancak, Abbasi ordularının komutanı Cevher, Hemedan yakınındaki son savaşta Sunbaz’ı yendi ve ordusunu dağıttı. Ancak bu kez de Cevher ayaklandı. 756’da üzerine gönderilen Muhammed b.el-Eş’as ile yaptığı savaşı yitirince, Mansur da önemli bir tehlikeyi daha atlatmış oldu. Öte yandan, Haricîler’in el-Cezîre’de sürdürdükleri ayaklanma giderek yayılıyordu. Üst üste gönderilen orduların yenilmesi ve Haricî önderi eş-Şeybanî’nin Irak’ı istila etmeye başlaması karşısında Mansur tüm güçlerini bu ayaklanmaya yöneltti. Komutanlarından Hazım b.Hüzey-me, eş-Şeybanî’nin ayaklanmasını ancak 756 sonlarında bastırabildi. Bu kez de Râvendîler denilen bir başka mezhebe bağlı kişilerin halifelik başkenti Haşi-miyye’deki ayaklanmaları başladı. Bu ayaklanma da şiddet kullanılarak bastırıldı.
Yine bu sırada, Kuzey Afrika ve Endülüs’te (İspanya) siyasal amaçlı bir başka ayaklanma sürüyordu. es-Seffah’ın katliamından kurtularak önce Kuzey Afrika’ya oradan da İspanya’ya geçmiş bulunan Emevi ailesinden Abdurrahman, bağımsızlığını duyurdu. 756’daki bu gelişme, Abbasiler’den ilk önemli kopuş oldu ve çevresindeki ayaklanmalarla uğraşan Mansur, hiçbir tepki gösteremedi. Endülüs Emevi Devleti böylece kuruldu. 760’a doğru Basra dolaylarında Aleviler’in başlattığı karışıklıklar kısa zamanda yayıldı. Abdullah b. Hasan’ın 762’de Medine’yi ele geçirmesi ve burada ilk Alevi halifesinin seçilmesi, Mansur’un iktidarı için önemli bir tehlikeydi. Üst üste gönderilen ordular, Medine’yi yeniden alarak ayaklanmayı başarabildiler. Irak’ta ortaya çıkan küçük çaplı daha birçok ayaklanmayla da uğraşan Mansur, halifeliğinin ilk on yılını bunalımlarla dolu geçirerek ancak 765’e doğru kısa bir huzur ortamına kavuşabildi.
Bağdat’ın kuruluşu
Küfe yakınındaki Haşimiyye denen halifelik merkezini yeterli görmeyerek savunma olanakları olan yeni bir başkent yapımı tasarısını bu dönemde ele alabildi, iktidarda giderek etkinliği artan İranlı Bermeki ailesinin ve özellikle Mansur’a danışmanlık yapan Halid Bermekî’nin önerisiyle eski bir kent kalıntısının üzerinde Bağdat kentinin yapımını başlattı. Dinsel bir merkez olması öngörülen bu yeni kent bir süre el-Mansuriyye adını taşımıştır. Mansur, bu büyük yatırıma koşut olarak askeri harekâtlara da önem vermeye, Emeviler döneminde sürdürülen ve Müslümanlık’ı yayma amacını güden gazalara yönelmeye de çalıştı. Bir yandan, Endülüs Emevi Devleti’ ne bağlılığını duyurarak Abbasiler’den kopan Kuzey Afrika eyaletleri üzerine Yezid b.Hâtim komutasında güçlü bir ordu gönderirken kendisi de halifelik ordusu ile Deylem ve Tâberistan bölgelerini denetim altına almak düşüncesiyle peş peşe seferler düzenledi. Yezid b.Hâtim, uzun bir kuşatmadan sonra Kayre-van’ı zaptetti ve Mansur’un buyruğu gereği Kuzey Afrika valisi olarak Libya’dan Atlas Dağları’na dek otoriter bir yönetim kurmayı başardı. Mansur da Deylem’deki ayrılıkçı güçlerin ayaklanmalarını yatıştırdı. 764’teki Tâberistan Seferi’nde ise, bu yörenin eski hükümdar ailesini ortadan kaldırarak yeni bir eyalet örgütü kurdu. Kuzeyden inen Hazarlar, Tiflis yakınlarında bir kısım Abbasi tümenlerini yenilgiye uğrattılarsa da arkadan gönderilen kuvvetler karşısında kendi yurtlarına çekilmek zorunda kaldılar. Böylece Abbasiler’in İran’ın batı kesimindeki egemenliği güvenceye alındı.
Seferlerini başarıyla noktalayarak Irak’a dönen Mansur, 767’de, Şiiler’in Horasan’da başlattıkları ayaklanmayı yatıştırmada güçlüklerle karşılaştı. Bu ayaklanma giderek biçim ve amaç değiştirdi ve yayıldı. Peygamberliğini duyuran Ustazasis, üzerine gönderilen orduları birkaç kez yendi. Bu sırada, Bizans’a karşı açılan gazalar da sürüyordu. Ancak bu savaşların ve gönderilebilen küçük birliklerin yeni yerler alma amacı yoktu. Asıl hedef sınır güvenliğini sağlamak, dinsel ve siyasal açılardan yeni kurulan Abbasi Devleti’nin üstünlüğünü duyurmak ve türlü inançların yaygın bulunduğu bir ortamda egemenliğini ayakta tutmak ve talanlarda bulunmaktı. Mansur, Abbasi-Bizans sınırları boyunca yeni kalelerin yapımına da önem verdi. Malatya ve Tarsus kaleleri, döneminde yapılan en büyük kaleler oldu. Müslümanlık’ı yaygınlaştırma ve uzak ülkelere götürme amacına bağlılığını da, Mâveraünnehir’e ve Hindistan sınırlarına ordular göndererek kanıtlamak isteyen Mansur, bu konuda hiçbir başarı elde edemedi.
Halifeliğinin son yıllarında devlet hâzinesinin zenginleşmesine özen gösterdi. Koyu bir Müslüman olarak da dinsel törenlere katılmaya ve eski gelenekleri canlandırmaya çalıştı. Birkaç kez hacca gitti. Bu ziyaretlerinin sonucunda, Bağdat-Mekke yolculuğu sırasında Ekim 775’te Bî’r Meymûn denen konak yerinde rahatsızlandı ve öldü. Cenazesi Mekke’ye götürülerek gömüldü. Yerine oğlu Mehdi halife ilan edildi.
Mansur yirmi bir yıl süren halifeliği döneminde, yeni kurulmuş bulunan ve inançsal, siyasal ve ailesel düşmanlıkların odağı durumunda olan Abbasiler’in güçlenmesi için çalışmıştır. Bu konudaki siyasetini ise, akılcı önlemlerden çok hileye dayandırmıştır. Daha kuruluş yıllarında bütün Ortadoğu’ya ve Arap Bağdat’ın yarımadası ile Afrika’nın bir bölümüne ve İspanya kuruluşu Yarımadası’na egemen olan devletin birdenbire çözülmeye başlaması karşısında iyi bir haber alma örgütü kurmuştur. Buna karşılık dinsel açıdan bütünlüğü korumada yardımcı olabilecek ve manevi gücünden yararlanılabilecek İmam-ı Azam Ebu Hanife’yi karşısına almış, onu tehdit ve işkence ile güdümünde tutmaya çalışmıştır. Bu tutumu, sonraki yıllarda yeni birtakım kutuplaşmaların da başlangıcı olmuştur.
Mansur döneminde, Araplar’ın yönetim kadrolarındaki ağırlıkları hızla azalmıştır. Bunların yerlerini Türk ve İran asıllı aydınlarla soylular almaya başlamışlardır. Mansur’un, Ebu Müslim’i öldürterek devlet yapısındaki yabancı asıllıların ağırlığına son verme girişimi beklenen sonucu vermemiş, sonraları kendisi de Bermekiler örneğinde olduğu gibi yeni yabancı kökenlileri iktidarına ortak etmiştir.
• KAYNAKLAR: P.H.Hitti, İslam Tarihi, II, 1980; G.Le Strange, Baghdad during the Abbasid Caliphate, 1895; G.Le Strange, The Land of the Eastem Caliphate, 1930; B.Uçok, Emeviler-Abbasiler, 1968.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi