MALPİGHİ, Marcello (1628-1694)
İtalyan hekim, anatomi ve biyoloji bilgini. Kılcal damarların varlığını ortaya koymuş, canlı dokunun incelenmesinde mikroskop kullanımına öncülük ederek dokubilimin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur.
10 Mart 1628’de Bologna yakınlarındaki Crevalcore’de doğdu, 29 Kasım 1694’te Roma’da öldü. 1646’da girdiği Bologna Üniversitesi’nde 1649’da tıp öğrenimine başlayarak, Bartolomeo Massari’nin evinde, kadavra ve canlı kobaylar üzerinde yapılan anatomi çalışmalarına katıldı. 1653’te tıp ve felsefe doktorasını aldıktan sonra da, aynı üniversitede bir yandan mantık dersleri verirken, bir yandan da anatomi çalışmalarını sürdürdü. 1656’da Pisa Üniversitesi’nin çağrısını kabul ederek kuramsal tıp profesörlüğünü üstlenen ve bu üniversitede tanıştığı Borelli ile uzun yıllar sürecek bir dostluğu başlatan Malpighi’nin bundan sonraki öğretim ve araştırmacılık yaşamı, birbirini izleyen parlak başarılar ve bu başarıların çevresinde yarattığı kıskançlık ve tedirginlikten doğan çalkantılarla iç içe geçti. Yalnızca çevresindeki meslektaşlarının çalışmalarını gölgelemekle kalmayıp, çağının düşüncesini de aşan buluşlarını ve görüşlerini benimsetmesi hiç kolay olmadı. Pisa Üniversitesi’n-deki üç yıllık öğretim görevinden sonra 1659’da yeniden Bologna Üniversitesi’ne dönen Malpighi 1662’de Borelli’nin desteğiyle Messina Üniversitesi’nde profesörlüğe getirildi. Ne var ki, bu çevrede de araştırmalarının kıskançlık ve tepkiyle karşılanması üzerine Ocak 1667’de bir kez daha Bologna Üniversitesi’ne dönüp, klinik hekimliği ve uygulamalı tıp kürsüsünde göreve başladı. Ününü ülke sınırlarının ötesine yayan çalışmalarıyla İngiltere’de de ilgi uyandırdığı bu dönemde, Royal Society’den yapıtlarının yayımlanması konusunda bir öneri alan Malpighi, 1668’de bu bilim derneğinin onur üyeliğine seçilen ilk Italyan bilim adamı oldu ve aynı yıl derneğin Philo-sophical Transactions adlı dergisinde çalışmalarını yayımlamaya başladı. Ancak, araştırmalarını onaylamayan kimi tutucu çevrelerin giderek artan baskısı ve hoşgörüsüzlüğü karşısında 1680’lerde yavaş yavaş sağlığını yitiren, 1684’te tüm laboratuvar araçları, kitapları ve araştırma notlarıyla birlikte evinin yakılıp yıkıldığına tanık olan Malpighi, 1691’de Papa XII. Innocentius’un çağrısı üzerine Roma’ya gitti. Kontluk unvanı verilerek papanın başhekimliğine atandığı bu son yıllarını başkentte, büyük saygınlık gördüğü bir çevrede yaşadı.
Kılcal damarların bulunuşu
Malpighi, 16.yy’ın sonunda geliştirilen, ancak 17.yy’ın başlarında Galilei’nin de katkısıyla yararlı ve güvenilir bir gözlem aracı niteliğini kazanmaya başlayan mikroskopu ilk kez dokuların incelenmesine yönelten bilim adamlarından biridir. Hayvan, bitki ve böcek dokularını çeşitli yöntemlerle hazırlayarak mikroskop altında inceleyen Malpighi, böylelikle, gözle görülmeyen bir dünyanın varlığının ve zenginliğinin keşfedilmesinde önemli bir rol oynadı. İlk önemli araştırması, Borelli’ye iki mektupla açıkladığı, kanın dolaşımına ve akciğerin yapısına ilişkin çalışmasıdır. 166l’de yayımladığı Depulmonibus (“Akciğerler Üstüne”) adlı bu çalışmasında akciğerin yapısını ilk kez ayrıntılı bir biçimde ele aldı, çoğunlukla köpekler üzerinde yaptığı araştırmalarla akciğerlerdeki hava keseciklerinin (alveollerin) varlığını ve bu keseciklerin kan damarlarıyla beslendiğini ortaya koydu. Bu konudaki en önemli buluşu, atardamarlar ile toplardamarlar arasında kanın geçişini sağlayan kılcal damarları gözlemlemesidir. Harvey 1628’de, Malpighi’nin doğduğu yıl yayımladığı ünlü incelemesinde kanın vücutta dairesel bir hareket çizdiğini açıklayarak kan dolaşımının temel ilkelerini ortaya koymuş, ancak atar ve toplardamarlar arasındaki bağlantıyı gösterememişti. Tıpkı Harvey gibi, bu iki damar sistemi arasında kan geçişini sağlayacak bir bağlantı olması gerektiğini düşünen, ancak köpekler üzerindeki incelemelerinden olumlu bir sonuç alamayan Malpighi kılcal damarların varlığını kanıtlamasını, kurbağa ve kaplumbağa akciğerlerinde yaptığı mikroskop gözlemlerine borçludur.
Çevrimin gizli kalmış son halkasını da bularak kan dolaşımının eksiksiz bir biçimde anlaşılmasını sağlayan bu önemli çalışmasından sonra damarlara ve kanın yapısına ilişkin gözlemlerini sürdüren Malpighi, kanın pıhtılaşma sürecini inceledi, kanın rengini yapısındaki kırmızı “atom”lardan aldığını ileri sürerek ilk kez alyuvarların varlığına dikkati çekti. Gene bu dönemde duyu sistemlerini de inceleyerek, dil ve derinin dokusuna ilişkin buluşlarını 1665’te yayımladığı iki incelemesinde özetledi. Bu yapıtlarında tanımladığı dokulardan, dildeki ağsı tabaka ile üst derinin en alt tabakası bugün onun adıyla anılır.
Mikroskopla ilk doku gözlemleri
Büyük gözlem yeteneğini ve titiz çalışmasını mikroskopun sunduğu zengin olanaklarla destekleyen Malpighi, dolaşım ve duyu sisteminden sonra ilgisini sinir sistemi dokularına yöneltti. 1665 ve 1666’da yayımladığı De cerebro (“Beyin Üstüne”) ve De cerebri cortice (“Beyin Kabuğu Üstüne”) adlı yapıtlarında, beyindeki beyaz ve gri maddeleri inceleyerek aralarındaki ayrımı belirledi, beyaz maddenin sinirlerle aynı yapıda olduğunu, değişik yapıdaki gri maddenin ise daha çok salgılama işlevi gördüğünü, gri maddede üretilen sıvıların sinir telleriyle mekanik olarak beyinden vücudun değişik organlarına ve kaslarına taşındığını ileri sürdü. Malpighi’nin dokubi-lim açısından belki de en değerli çalışmaları iç organlara ilişkin gözlemleridir. 1666’da yayımladığı ve karaciğer, dalak, böbrek gibi iç organların yapısını incelediği De viscerum structura exercitatio anatomica (“İç Organlar Üstüne Anatomi İncelemesi”) adlı yapıtında, karaciğer lopçuklarının bu organın temel yapısını oluşturduğunu, salgılamanın karaciğerin önemli bir işlevi olduğunu ileri sürdü; safranın sanıldığı gibi safra kesesinde değil karaciğerde üretildiğini, buradan bir kanalla safra kesesine boşaltılarak depolanan salgının daha sonra büyük bir olasılıkla sindirime yardımcı olmak üzere bağırsaklara akıtıldığını gösterdi. İçindeki damar dağılımını incelediği dalağın bir salgı organı olmadığı sonucuna vardı ve dalak atardamarlarının iç çeperinde yer alan, lenf dokusundaki küçük cisimcikleri (“Malpighi cisimcikleri”) ilk kez tanımladı. Böbreğin, özellikle kabuk bölümünü oluşturan böbrek kapsülünün yapısını ve doku özelliklerini ayrıntılı bir biçimde inceleyerek, idrar süzme işlevinden söz ettiği, ancak gözlem araçlarının yetersizliği nedeniyle böbrekteki bağlantılarını tümüyle gözlemleyemediği, “Malpighi yuma-cıkları ya da piramitleri” diye anılan oluşumları tanımladı.
Başta kurbağa, köpek ve kaplumbağa olmak üzere birçok kara ve deniz hayvanı üzerinde anatomi çalışmaları yapan Malpighi, böcekleri de mikroskopla ilk inceleyen araştırmacılardan biridir. Basit yapıları nedeniyle iç organlarının bulunmadığı sanılan böceklerin karmaşık iç yapılarını ortaya çıkaran ve bu konuda belki de en önemli çalışmasını 1669’da De bombyce (“İpekböceği Üstüne”) adıyla yayımlayan Malpighi, koza, krizalit ve kelebek evrelerini incelediği ipekböceğinin iç organlarını, çok bölmeli kalbini, solunum mekanizmasını, sinir ağını ve ipek üreten bezini tanımlayarak entomolojiye değerli veriler kazandırdı.
Embriyoloji ve botanik araştırmaları
Organ ve dokuların oluşumuna ışık tutacak bilgiler edinmek umuduyla embriyolojiye ve hayvanlara ilişkin bulgularını tüm canlılara yaygınlaştırmak amacıyla bitkilere de ilgi duyan Malpighi, araştırmalarıyla tüm canlılar dünyasını kapsayacak kadar çok yönlü bir doğa bilginidir. 1672 ve 1675’te yayımladığı De formatione pulli in ovo (“Civcivin Yumurtadaki Oluşumu”) ve De ovo incubato (“Kuluçkadaki Yumurta Üstüne”) adlı yapıtlarında tavuk yumurtasının gelişme evrelerini ve bu evrelerdeki yapısal değişiklikleri ayrıntılı bir biçimde incelemiş, ancak, büyük bir olasılıkla uzun süre Güneş ışığı almış bir yumurtanın yol açtığı yanılgı sonucunda, döllenmiş yumurtada embriyonun tam bir taslağının bulunabileceğini sanarak, organların belirli evrelerde geliştiğini savunan sıralıoluş görüşüne karşı, embriyonda tüm organların belirli bir biçimde önceden var olduğunu ileri süren önoluş yanlısı doğabilimcilerine destek sağlamıştı.
İngiliz botanik bilgini Nehemiah Grew ile birlikte 17.yy’ın önde gelen botanik araştırmacılarından sayılan Malpighi, bitki dokusunu ayrıntılı bir biçimde tanımlayarak, kimi kez yanılgıya .düşmekle birlikte solunum ve sıvı dolaşımı açısından önemli sonuçlara vardı, sonradan tanımlanacak tek ve çift çenekli tohumların gelişmesindeki farklılıkları gözlemleyerek, tohumun beslenmesini ve filizlenmesini araştırdı, genellikle bitkilerin hücre yapısı ile hayvan dokusu arasındaki benzerlikleri vurguladı.
Vücutta salgılama işlevinin ve salgı bezlerinin yaygınlığına dikkati çekerek, incelediği çoğu organları bu açıdan değerlendiren ve dokuların temelinde salgı birimlerinin yattığını düşünen Malpighi, anatomik yapılar ile fizyolojik işlevler arasında bağ kurmuş, dokubiliminin (histoloji) doğuşunda önemli rol oynamış, botanik, embriyoloji, nöroloji ve hematoloji konularında öncü çalışmalar yapmıştır. Mikroskopun tıp ve doğabilimlerine yeni yeni girmeye başladığı dönemde, Hooke, Swammerdam ve Leeuwenhoek gibi birkaç araştırmacıyla birlikte mikroskopla gözlem yöntemlerinin öncülüğünü üstlenen Malpighi, bu bilim dallarının çağdaş gelişme düzeyine gelebilmesi için gerekli temel gözlemleri yapmış, gözle görülemeyen, işlev ve nitelikleri tam kavranamayan doku ve yapılarla uğraştığı için araştırmalarını engellemeye çalışan tutucu çevrelere karşın, bir yaşam boyu yılmadan gerçekleştirdiği incelemeleriyle tıp biliminin en değerli araştırmacılarından ve öncülerinden biri olmuştur.
• YAPITLAR (başlıca): Depulmonibus, 1661, (“Akciğerler Üstüne”); Epistolae anatomicae de cerebro, 1665, (“Beynin Anatomisi Üstüne İnceleme”); De externo tactus organo anatomica observatio, 1665, (“Dış Duyu Organları Üstüne Anatomi Gözlemleri”); De viscerum structura exercitatio anatomica, 1666, (“İç Organlar Üstüne Anatomi İncelemesi”); Dissertatio epistolica de bombyce, 1669, (“İpekböceği Üstüne İnceleme”); De formatione pulli in ovo, 1673, (“Civcivin Yumurtadaki Oluşumu”); De ovo incubato, 1675, (“Kuluçkadaki Yumurta Üstüne”); Anato-mes plantarum pars prima, 1675, (“Bitki Anatomisi, İlk Bölüm”); Anatomes plantarum pars altera, 1679, (“Bitki Anatomisi, ikinci Bölüm”); De structura glandularum, 1689, (“Salgı Bezlerinin Yapısı Üstüne”); Opera omnia, 1686, (“Tüm Yapıtları”); Opera posthuma ,(ö.s.), 1697, (“Ölümünden Sonra Yayımlanmış Yapıtları).
• KAYNAKLAR: H.B.Adelmann, Marcello Malpighi and the Evolution of Embryclogy, 1966; E.Toffoletto, Discorso sul Malpighi, 1965.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi