Şiirde Halk Kaynaklarından Yararlanma
Şiir sanatının gelişme sürecinde bireysel sesini bulmuş birçok büyük şairin geleneksel halk kaynaklarından yararlandığına sık sık rastlanmıştır. Avrupa’nın değişik ülkelerinde Orta Çağ’ın sonuna doğru ulusal edebiyatların oluşmasında adı bilinmeyen halk ozanlarının da büyük payı olduğu söylenebilir. Özellikle Ingiltere ve Ispanya gibi Rönesans döneminin edebiyat alanında parlak ürünler ortaya koymuş iki ülkesinde hem şiir, hem de tiyatro türünde başarılı yapıtlar veren sanatçıların halk şiir geleneği ile kökü Eski Yunan ve Latin edebiyatına uzanan Yüksek Rönesans edebiyatından güçlü bir bireşim yarattıkları görülür. Lope de Vega, Tirso de Molina, Calderon, Shakespeare, Ben Jonson, François Villon gibi sanatçılar böyle bir bireşimin belki de en ünlü temsilcileridir. 18.yy sonunda ortaya çıkan Romantizm’ le birlikte Avrupa’da bazı yazarların, kapitalizmin yabancılaştırmasına karşı, halk sanatının bireyle ortak duyarlığı bütünleştirici özüne yeniden yöneldikleri dikkati çeker. Ne var ki, ilk bakışta kentleşmenin, sanat yapıtlarının metaya dönüşmesinin yozlaştırıcı etkisine sağlıklı bir tepki gibi görünen bu eğilim aynı zamanda günümüze kadar süren bir kavram kargaşası yaratmış ve halk sanatının eleştirel yaklaşımdan yoksun, sorumsuz bir tutumla kullanılmasına yol açmıştır. Ispanyol şairi ve oyun yazan Federico Garcia Lorca ise 20.yy’da, W.B.Yeats, Anna Ahmatova, Sergey Yesenin gibi ülkelerinin halk şiiri geleneğinden yaratıcı bir biçimde yararlanan şairlerin başında gelir.
Yeni Türk şiirinde de halk kaynaklarından ve gelenekten yararlanan birçok sanatçıya rastlanır. Bunlar arasında Faruk Nafiz Çamlıbel, Ömer Bedrettin Uşaklı, Kemalettin Kamu, Ahmet Kutsi Tecer gibi halk şiirinin daha çok biçimsel özelliklerini yineleyen şairlerin yanı sıra, Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Behçet Necatigil, Cahit Külebi’ve Ceyhun Atıf Kansu gibi bu kaynağı daha özgün ve yaratıcı bir biçimde kullanan şairler özellikle dikkati çeker.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi