MAHMUD II (1784-1839)
Osmanlı padişahı. Devlet yönetiminde köklü yeniliklere girişerek Tanzimat’ın hazırlanmasına öncülük etmiştir.
20 Temmuz 1784’te İstanbul’da doğdu, 1 Temmuz 1839’da aynı kentte öldü. I.Abdülhamid’in oğludur. Annesi, Fransız asıllı olduğu sanılan Nakşıdil Sultan’dır. Babası 1789’da öldüğünde Mahmud beş yaşındaydı. Yetişmesi ile yeni padişah, amcasının oğlu III. Selim ilgilendi. Özenli bir öğrenim gördü. Bir yandan da III. Selim’in giriştiği yenilik hareketlerini izledi. Fransa’dan gelen ve sarayla yakın ilişkileri bulunan danışman ve subaylardan yararlanarak Batı’ yı tanıma olanakları elde etti.
1807’de, tahta ağabeyi IV. Mustafa geçti. Kabakçı Mustafa ayaklanması, Alemdar Mustafa Paşa’nın İstanbul’a gelişi, III. Selim’in öldürülmesi, IV. Mustafa’nın tahttan indirilmesi olaylarından ve öldürülmekten kıl payı kurtulduktan sonra 28 Temmuz 1808’de tahta çıktı. Özel ordusu olan Alemdar Mustafa Paşa’yı zorunlu nedenlerle sadrazam yaptı. Önce Kabakçı Mustafa ile öteki elebaşlarını ortadan kaldırttı. Sonra, Osmanlı tarihinde benzerine rastlanmayan bir yönteme başvurarak, sık sık ayaklanan Rumeli’nin ve Anadolu’nun ünlü ayanlarını İstanbul’a çağırdı. 29 Eylül 1808’de bunlara, devlete bağlı kalacaklarına ve yardımcı olacaklarına ilişkin Sened-i İttifak belgesi imzalattırıldı. II. Mahmud bu fırsattan yararlanarak ülkesinin değişik bölgelerine egemen olan güçlü kişileri yakından tanıdı. Ayanlar, kendileriyle ilgili birtakım bağlayıcı kuralların yanı sıra, bozulan Yeniçeri Ocağı’nın düzelmesi konusundaki isteklerini söz konusu ortak bildiride belirttiler. Bunun bir gereği olarak, dağıtılan Nizam-ı Cedid yerine, Sekban-ı Cedid adlı yeni askeri birlikler kurulmaya başlandı. Bu gelişmeler, Yeniçeri Ocağı’nı, II. Mahmud’a karşı cephe almaya götüren ilk olaydı.
Yönetime egemen olması
Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa’nın, İstanbul’da çok sıkı önlemler almasının etkisiyle yeni bir bunalım başladı ve 14 Kasım 1808’de ayaklanmaya dönüştü. Yeniçeriler’in öncülük ettiği ayaklanma Alemdar’ın öldürülmesi ile sonuçlandı. Ayaklanmacılar, IV. Mustafa’yı yeniden padişah yapmak niyetinde olduklarından, II. Mahmud ağabeyini boğdurttu ve Osmanlı hanedanının biricik temsilcisi durumuna geldi. Sarayı kuşatan Yeniçeriler’e de ocaklarına ilişilmeyeceği, yeni eğitim yöntemlerinin kendilerine uygulanmayacağı konularında söz verdi.
II. Mahmud’un tahta çıktığı yıllarda Osmanlı Devleti’nin çevresinde düğümlenen olaylara koşut son derece önemli dış gelişmeler de söz konusuydu. Sırp ve Hicaz’daki Vehhabî ayaklanmalarının yanı sıra İngiltere ve Rusya ile savaş durumu sürmekteydi. İlkin İngiltere ile bir barış imzalandı. Ancak Ruslar, Eflâk ve Boğdan’ı istemekteydiler. Fransa ise, Rusya’ ya yaklaşma eğilimindeydi. İstanbul’da Alemdar Va-kası’nı önceleyen günlerde I.Napoleon (Bonaparte) ve çar I.Aleksandr, Erfurt Antlaşması’nı imzaladılar. Bu belge, Eflâk ve Boğdan’ın Rusya’ya ait olduğunu onaylıyor, böylece Osmanlı Devleti topraklarının da Avrupa’daki görüşmelerde artık söz konusu edilmeye başlandığını gösteriyordu.
Ruslar’la Tuna deltasında dört yıl süren savaş ancak I.Napoleon’un Rusya’ya karşı sefere çıkması ile sonuçlanabildi. 1812’de imzalanan Bükreş Antlaşması, II. Mahmud’a umulmadık sonuçlar kazandırdı. Ruslar, Besarabya dışında, işgal ettikleri topraklan bıraktılar. Bunu, birtakım ayrıcalıklar tanınması koşulu ile Sırplar’ın devlete bağlı kalmayı kabul etmeleri izledi. Nihayet son bir başarıyı, Mısır’da kendisine uzun vadede bir bağımsızlık hazırlayan Mehmed Ali Paşa [Kavalalı] kazandırdı. Mehmed Ali Paşa’nın yerli Memlûk beylerini yok ettikten sonra 1813’te Hicaz’da Vehhabî ayaklanmasını bastırarak, Osmanlı padişahlarının duyarlı oldukları Haremeyn-i Muhte-remeyn’nin (Mekke ve Medine) Vehhabî hareketlerinden kurtarılması, II. Mahmud’un saygınlığını artırdığı ölçüde, Mehmed Ali Paşa’yı da güçlendirdi.
Yunan ayaklanması
Anadolu ve Rumeli eyaletlerinde paşaların ve derebeylerinin ayaklanmaları 1820’lere değin sürdü. Bu ayaklanmalar kanlı bir biçimde bastırıldı. Bu arada Halet Efendi, Rumlarla sürdürdüğü gizli pazarlıklar sonucu Mora’da ilan edilecek bir Rum bağımsızlığına da hizmet ediyordu. 1814’te Odesa’da kurulan Etniki Etarya Cemiyeti’ne üye yazılan zengin ve saygın Fenerli Rumlar’m yanı sıra Halet Efendi de bu cemiyete üye olmuştu. Cemiyetin kendisine verdiği gizli görev gereği,.padişahla Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa’nın arasını açtı. Yunanistan için bir düzen öğesi olan Tepedelenli ortadan kaldırıldı. Bunu, 1821’de önce Aleksandr İpsilanti’nin Eflâk’daki ayaklanması, hemen ardından da Mora ayaklanması izledi. II.Mahmud, olayların nasıl geliştiğini ve kendisinin nasıl yanıltıldığını,Tepedelenli’yi ortadan kaldırttıktan sonra farkedince Halet Efendi’yi, Fener Rum Patriği Grigorios’u ve elebaşı durumundaki metropolitleri astırdı. Devletin, ordu ve donanma bakımından çok güçsüz durumda oluşu Yunanistan’ın 13 Ocak 1822’de Epidauros’ta bağımsızlığını ilanını kolaylaştırdı. Olay, Avrupa’da heyecan uyandırdı. Başta İngiltere, birçok devlet Rumlar’ın yanında olduklarını açıkladılar.
II. Mahmud, Mehmed Ali Paşa’yı bir kez daha yardıma çağırmak zorunda kaldı. Kavalalı, oğlu İbrahim Paşa’yı, bir donanma ve orduyla Mora’ya gönderdi. İbrahim Paşa, 1824’te Mora’daki ayaklanma odaklarına saldırdı. Bu sırada İngiltere ile Rusya, St.Petersburg’ta (bugün Leningrad) bir antlaşma imzalayarak Mora’da, Bâbıâli’ye vergi ödeyen yarı bağımsız bir devlet kurulmasını öngördüler.
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması
1826’da ulema, devlet adamları, esnaf, hatta ocak ağalarından geniş bir destek sağlayan II. Mahmud Yeniçeri Ocağı’nı kaldırma girişiminde bulununca Yeniçeriler gene ayaklandı. Ancak bu kez halk, esnaf, Ocaklı dışındaki askerler, Sancak-ı Şerif’in altında toplanarak 16 Haziran 1826’da Yeniçeriler’e savaş açtılar. Kent içinde sokak çatışmaları başladı, Yeniçeri kışlaları topa tutuldu, ve Vaka-ı Hayriye (hayırlı olay) denen bu eylemle Osmanlı Devleti’nin en eski ve önemli bir kurumu ortadan kaldırıldı. Ancak Asakir-i Mansure-i Muhammediye adı altında örgütlenmesi düşünülen yeni ordu için henüz köklü bir hazırlık yoktu. Bu sırada Rusya bir ültimatom vererek, iki devlet arasında askıda bulunan konuların hemen çözümlenmesini istedi. 27 Ekim 1826’da Ak-kerman Mukavelenamesi imzalandı. Buna göre Eflâk-Boğdan’daki Osmanlı birliklerini geri çekmeyi, Sırbistan’a yönetsel bağımsızlık vermeyi, Rus ticaret gemilerinin Boğazlar’dan serbestçe geçmesini kabul etti. Bu sırada, İbrahim Paşa’nın Mora’daki harekâtı sürüyordu. Rusya, Akkerman görüşmelerinde bu konuyu özellikle gündeme getirmedi. Ancak İbrahim Paşa 1827’de Atina’yı alınca, İngiltere ve Fransa ile birlikte Yunanistan sorununu yeniden gündeme getirdi.
Üçlü müttefikler Londra’da bir antlaşma imzalayarak Yunan Devleti’nin kurulması için gerekeni yapacaklarını duyurdular. Bu amaçla Akdeniz’deki donanmalarını Mora’ya gönderdiler. Navarin’deki Osmanlı-Mısır donanmasını kuşatmaya aldılar ve 20 Ekim 1827’de ateşe verdiler. Bunun üzerine II. Mahmud, tüm düşman devletlere karşı “Cihad-ı Ekber” (kutsal seferberlik) kararını aldı. Rusya, İngiltere ve Fransa’ya, aradaki antlaşma gereği Boğazlar’ dan ve Balkanlar’dan Osmanlı Devleti’ni sıkıştırmayı, İstanbul’u işgal etmeyi önerdi. Fakat İngiltere ve Fransa buna yanaşmadılar. Çar I.Nikolay, ordularını Eflâk ve Boğdan üzerinden Balkanlar’a indirirken doğuda da Kars ve Aşkale’yi işgal ettirdi. 10 Ağustos 1829’da Edirne düştü. Dört gün sonra imzalanan Edirne Antlaşması, Ruslar’ın girdikleri topraklardan (Poti ve Anapa dışında) çıkmalarını, buna karşılık Ülkedeki bağımsız bir Yunan Devleti’nin kurulmasını öngörüyordu.
Fransızlar, 1830’da Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü bunalımlardan yararlanarak Cezayir’i işgal etti. Öte yandan, Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Mora harekâtını üstlenirken Girit ve Mora valiliklerinin oğlu İbrahim Paşa’ya, Suriye (Şam) valiliğinin de kendisine verileceğini umuyordu. Oysa, kendisine çok pahalıya mal olan bu seferde donanmasını yitirdiği gibi umduklarını da elde edemedi. Bu yüzden II.Mahmud’la bozuştu. İzin istemeden askerlerini Mora’dan geri çekti.
Mısır sorunu
Mehmed Ali Paşa, 1831’de oğlu İbrahim Paşa’yı sorunu disiplinli Mısır ordusunun başında, Suriye’ye gönderdi. Gerekçesi, bu bölgede yıllardan beri, büyük yetkilerle valilik etmekte olan Abdullah Paşa’yı (Cezzar Ahmed Paşa’nın oğlu) yola getirmekti. Bir yıl süren bu harekât, Kavalalı’ya Suriye’nin denetimini kazandırdı. Halktan destek göreceğini öğrenen İbrahim Paşa, 1832’de benzer bir gerekçe ile Anadolu’ya girdi. Konya Ovası’nda Sadrazam Mehmed Reşit Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu yendi ve sadrazamı tutsak aldı.
Bu tehlikeli gelişme karşısında II.Mahmud Rusya’dan yardım istedi. İngiltere ve Fransa’nın o günkü
çıkarları Mısır’a yakınlık duymalarını gerektirdiğinden II.Mahmud için çar I.Nikolay ile anlaşmaktan başka seçenek de yoktu. 1833’te, bir Rus donanması İstanbul’a gelince İngiltere ve Fransa diplomatik zorlamalarla II.Mahmud’u, valisi ile antlaşma imzalamaya (Kütahya Antlaşması) razı ettiler. Bunu, 8 Temmuz 1833’te Ruslar’la imzalanan ve karşılıklı savunma koşullarını içeren Hünkâr İskelesi Antlaşması izledi. Bu antlaşma ile Rusya, Osmanlı Devleti’ne ne zaman sıkışırsa yardımı öngörüyor, buna karşılık Rusya’nın düşmanlarına karşı Boğazlar’ın kapalı tutulması kabul ediliyordu.
II.Mahmud, askeri ve diplomatik alanlardaki başarısızlıkların, devletin zayıflığından kaynaklandığını görerek 1833’ten sonra, bir dizi yenileyici ve düzenleyici önleme yönelme gereğini duydu. Kurmaya çalıştığı yeni ordunun, yabancı askeri danışmanlar tarafından eğitilebilmesi için Prusya’dan subaylar getirtti. Kuvvetli diplomatların ve yöneticilerin yetişebilmesi için de Avrupa’ya öğrenci gönderdi.
Bundan sonra Hafız Paşa komutasında bir orduyu Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın üstüne gönderdi. Suriye sınırına doğru ilerleyen Osmanlı birlikleri, 24 Haziran 1839’da Nizip Ovası’nda İbrahim Paşa’nın ordusuna yenildi. II.Mahmud, bu acı haber İstanbul’a ulaşmadan, uzun süreden beri çekmekte olduğu veremden öldü.
II.Mahmud, Osmanlı Devleti’nin köklü yeniliklere gereksinim duyduğu 18.yy’ın ikinci yarısından sonra, bu yolda atılımlarda bulunan ancak biçimsel değişikliklerde bile başarısız kalan bir dizi padişahtan sonra, ilk reformcu padişahtır. Ama saltanatı boyunca karşılaştığı olaylar, tasarladıklarını gerçekleştirebilmesini büyük ölçüde engellemiştir.
Ülkedeki yenilikler
Yenilikler konusunda ise, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan beri en önemli iki kurumu sayılan ve gelenekçi çizgiden ayrılmayan ulema ve Yeniçeri Ocağı’nın tepkisiyle karşılaştı. II.Mahmud’un başardığı yeniliklerin ilk sırasında eğitim alanındaki girişimleri yer alır. Gelenekçi medreselere ilişmeksizin sıbyan mekteplerini (ilkokul) açarak bunlara devam zorunluluğunu getirmiş, halka ilköğrenim düzeyinde bir öğretim verilmesini öngörmüştür. Buna dayalı Rüştiye ve Mülkiye adlı orta dereceli okulların yanı sıra, Tıbbiye ve Harbiye gibi yükseköğrenim kurumlarını da açtırmıştır.
Çeviri yolu ile kaynak yapıtların Türkçe’ye (daha çok askerliğe ve fen bilimlerine ilişkin) kazandırılması, için Tercüme Odası kurulmuştur. Amacı, yeniliklere ve Batılılaşma’ya sahip çıkacak aydın bir kuşak yetiştirmekti. Buna koşut olarak, devlet örgütünün yenileştirilmesi ve bir ölçüde de olsa Batı yöntemlerinin benimsenmesi için ilk kurullar oluşturulmaya başlandı. Bunlardan Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye bir anlamda devlet memurlarının yargılanması görevini; bir yandan da önemli iç sorunlarda yönetime ve padişaha görüş vermeyi üstlenmiş bir kurumdu. Askerlik işleri için de Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî kurulmuştu. Bu kurulları, heyet-i vükelâ’nın (bakanlar kurulu), nezaretlerin (bakanlıklar), kuruluşu izledi, geleneksel divân kaldırılarak ilk kez “personel rejimi” uygulanmaya başlandı ve memurluk bir meslek statüsüne kavuşturuldu. Ülke genelinde yeni bir yönetsel örgütlenmeye gidildi. Böylece eski eyalet ve sancak sistemine son verildi.
II.Mahmud, ümmet kavramı yerine millet kavramını benimseyerek eşit yükümlülükleri ve eşit hakları olan bir teba oluşturmayı amaçlamıştır.
Ordunun eğitimi için Batı’dan uzman subaylar getirtirken genç Osmanlı subaylarını da uzmanlık için Avrupa’ya göndermiştir. Donanmanın yenilenmesi amacıyla Amerika’dan gemi mühendisleri getirtmiş; Batı’yı tanıyan aydın devlet adamlanndan layihalar (önergeler) isteyerek yeni düşünceler edinmek istemiş; Mustafa Reşid Paşa’nın bu tür çalışmalanndan yararlanarak basımn ve kamuoyunun Batı’daki ağırlığını öğrenmesi üzerine Osmanlı Devleti’nde de benzeri bir gelişmeyi yerleştirmek için Takvim-i Vekayi adlı ilk resmi gazetenin yayımlanmasına ön ayak olmuştur. 1831’de yaptırdığı ilk genel nüfus sayımı gerçi ülkedeki yalnızca erkek nüfusu ve vergi ve asker yükümlüsü sayısını belirlemeyi amaçlamıştır ama, yine de önemli bir aşamadır. İlk posta ve itfaiye örgütlerinin kurulması da II.Mahmud’un dönemine rastlar. Yatırımlara, savaş harcamaları yüzünden fazla olanak bulamayan II.Mahmud, ordunun giysi gereksinmesi için A okuma sanayiine önem vermiş, ancak 1838 ticaret antlaşması ile İngiltere’ye tanınan aynca-lıklar yerli sanayiin çökmesine, ülkenin bir açık pazar haline gelmesine yol açmıştır.
• KAYNAKLAR: Âsim Efendi, Tarih-i Âsim, 2 cilt, ty; Cevdet Paşa, Tarib-i Cevdet, 12 cilt, 1884-1891; A.C.E-ren, II.Mahmud Zamanında Bosna-Hersek, 1965; Esad Efendi, Üss-i Zafer, 1876; E.Z.Karal, Osmanlı Tarihi, V, 1947; H.Moltke, Türkiye Mektupları, 1960; S.Shaw, Osmanlı imparatorluğu ve Modem Türkiye, II, 1983.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi