Alfred Adler Üzerine Bir Eleştiri
Avrupa’da psikanaliz alanında 1911-1913 arasında Alfred Adler* ve C.G. Jung gibi “genç bilim”in gelişmesinde önemli rolü olan kişilerin öncülüğünde iki ayrılıkçı hareket ortaya çıktı. Her iki hareket de, başlangıçta psikanalizi tehdit edici bir görünüm kazandı ve hızla geniş bir izleyici kitlesini ardından sürükledi. Ancak, bu akımların gücü içeriklerinden değil, psikanalizin gerçek malzemesini reddetme gereği duyulmaksızm, onun itici olduğu düşünülen bulgularından kurtulma fırsatı sağlamış gibi görünmelerinden kaynaklanıyordu.
Jung, psikanalizin olgularına soyut, kişilik-ötesi ve tarih-dışı yepyeni bir yorum getirmeye çalıştı. Böylece, hem Oedipus kompleksinin ve çocuk cinselliğinin önemini kabul etme zorunluluğundan, hem de çocukluk döneminin çözümlenmesi gerekliliğinden kaçabileceğini umdu. Adler ise psikanalizden giderek uzaklaştı; cinselliğin önemini bütünüyle reddetti, gerek karakter oluşumunu gerekse nevrozun ortay a çıkışını yalnızca insandaki güçlü olma isteğine ve bünyesel yetersizliklerini telafi ihtiyacına bağladı ve psikana-lizin bütünpsikolojik bulgularını bir kenara itti. Ne var ki, reddettiği her şey, Adler’in kapalı sisteminde başka adlar altında yeniden yer aldı; onun “erkeklik iddiası” kavramı yersiz bir biçimde cinselleştirilmiş “bastırma”dan başka bir şey değildir.
Benim her iki karşıtıma da yönelttiğim eleştiriler çok sert olmadı; yalnızca Adler’in ve Jung’un kendi kuramlarını “psikanaliz” olarak tanımlamaktan vazgeçmelerinde ısrar ettim. Adler ve Jung’un psikanalize karşı giriştikleri çabaların üzerinden on yıl geçtikten sonra diyebilirim ki, her ikisi de hiçbir zarar vermeden silinip gitmiştir.
(Sigmund Freud, An Autobiographical Study, 1963)
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi