Yaratış
Eski Anadolu-Yunan düşüncesinde yoktan varetme anlamına gelebilecek bir yaratış kavramı yoktu. Yaratma eylemi, daha önceden varolana, biçim verme, onu düzenleme, khaos’tan kosmos durumuna getirme diye açıklanıyordu. Tektanrıcı dinlerin ortaya çıkışma değin süregelen felsefe çığırlarında varlık kavramı altında toplanan bütün nesneler belli ilkelerden (arkhe) değişme-dönüşme yoluyla oluşur sayılır, sorun bu anlayış doğrultusunda çözüme ulaştırılırdı. Tektanrıcı dinlerin ortaya çıkmasından sonra Orta Çağ’da varlık sorununa yeni bir yorum getirildi. İlk Çağ Anadolu-Yunan düşüncesinde işlenen oluş konusu tanrısal bir gücün yoktan varedişi niteliğinde anlaşıldı. Özellikle Sokrates ”-Platon ‘-Aristoteles üçlüsünün görüşlerinden kaynaklanan, ancak varlık sorununu açıklamada, o görüşlere yabancı bir anlayışla ortaya çıkan, Orta Çağ tannbilimciliği yaratış sorununu başlıca konu edinerek, felsefenin karşısına çıktı. “Oluş”, yeni bir yorumla, “yaratış”a dönüştürüldü.
Orta Çağ tanrıbilimi için tek gerçek Tanrı ’dır, ondanönce varlıkkavramıy la nitelenebilecek bir nesnenin düşünülmesi olanaksızdı. Incil, “varolmak yaratılmaktır, yaratan da yalnız Tanrı’ dır,” yargısıyla kendinden önce gelen bütün felsefe çığırlarının bu konuyla ilgili görüşlerini geçersiz saydı. PhilonPlotinos’’ gibi, düşüncelerine tektanrıcı anlayışı odak edinen bilgelerin geliştirdikleri yeni akımdan, özellikle Yeni-Platonculuk’tan beslenen, dinle felsefeyi belli koşullar altında uzlaştırmaya çalışan Orta Çağ tanrıbilimciliği, Plotinos’un ortaya attığı ve yaratılışı bir fışkırma (emanatio) diye niteleyen görüşe de karşı çıktı. Plotinos’un düşünce evreninde yaratılış olayı, tanrısal varlıktan fışkıran, görünüş evreninde yansıyan bir ışıktır. Bu ışığın kaynağı salt nur olan Tanrı’dır. Tanrı, engin bir ışın olarak görünür, evrende yansıyınca “yaratış” gerçekleşmiştir; bu eylem süreklidir, bir kezlik değildir.
Albertus Magnus, İncil’e dayanarak, bütün bu görüşlere karşı çıktı; yaratış olayını Aristoteles’ in geliştirdiği mantık kurallarına, ousia kavramına dayanarak, “yoktan varediş” olarak açıklamaya çalıştı. Önce Tanrı varlığının kesinliğini, her türlü kuşkudan uzaklığını ileri sürdü.
Bir tanrıbilim sorunu niteliğine büründürdüğü yaratış olayını Tanrı istenciyle bağlantılı gördü. Ona göre başta evren olmak üzere, Tanrı dışında kalan bütün varlık türleri Tann’nın özgür istenciyle yoktan yaratılmıştır. Bütün varlık türlerine egemen olan Tanrı istenci ön-süz-sonsuz olması bakımından, tanrısal varlıkla özdeştir. Yaratan Tanrı ile, onu yaratma eylemine götüren tanrısal istenç birbirinden ayrı olarak düşünülemez. Albertus Magnus’un, bağımsız bir felsefe sorunu durumuna getirdiği, yaratış olayı İslam düşüncesinin de başlıca konusuydu. İslam düşüncesinde bu soruna aranan çözüm yollan, onun İslam bilgelerinden en çok etkilendiği konudur.
Tanrıbilim ’in bir yoktan varetme diye anladığı yaratış sorunu, Orta Çağ’dan sonra, rasyonalist bilgelerin elinde bambaşka bir nitelik kazanmış, yavaş yavaş felsefenin dışına itilerek metafiziğin alanına bırakılmıştır.
İslam tasavvufunda yaratış, nellk Çağ Anadolu-Yunan felsefesinin anladığı gibi bir varolanı düzenleme, ne de yoktan varetmedir. Yaratış, Yeni-Platonculuk’un öngördüğü nitelikte bir yansımadır, tanrısal varlığın engin bir ışık olarak görünür duruma gelmesidir, bir görünüştür. Tanrı, tanrısal varlık alanının dışına taşacak, duyulur evrende görünüş alanına çıkınca, yaratış olayı gerçekleşmiştir. Yaratış yaratıcı engin gücün görünmesiyle gerçekleşen bir akıştır. Bu nedenle yaratanla yaratılan birdir (natu-rata est naturans). Tanrı ile bütün varlık türlerinin birliği sorunu varlık birliği kavramıyla açıklanınca, ortaya Spinoza’nın geliştirdiği, us ilkelerine dayalı, tümtanncılık sorunu çıkmıştır.
Yaratış sorununa maddenin önsüz-sonsuz oluşu görüşüyle yaklaşan felsefe akımına göre, tann-bilimin işlediği bu konu gerçekle ilgili değildir. Yaratış da, yaratılış da maddenin değişmesinden kaynaklanır, olayın kökeninde yalnız değişim vardır. Orta Çağ’da, Albertus Magnus’un son aşamasmadek gelişirdiği yaratış sorunu, biri İlk Çağ Anadolu-Yunan maddeci felsefesinden, öteki tektanrıcı tanrıbilim anlayışından ve Yeni-Platonculuk’tan kaynaklanan iki karşıt düşünce akımı niteliğinde 20.yy. ortalarına gelmiştir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi