Vincenzo Gioberti Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

GİOBERTİ, Vincenzo (1801-1852)

İtalyan, tanrıbilimci. Tanrıbilim sorunlarının çözümünde sezgi ve Tanrı kayrasına ağırlık vermenin gereğini savunmuş, felsefenin tutarsızlığını ileri sürmüştür.

5 Nisan 1801’de Torino’da doğdu, 26 Ekim 1852’de Paris’te öldü. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Küçük yaşta öksüz kaldı. İlköğrenimini gördükten sonra, 16 yaşında papaz okuluna verildi. 1825’te De Deo et Religione Naturali (“Tanrı ve Doğal Din Üstüne”) adlı çalışmasıyla doktor sanını kazandı. Bir süre Torino’da papaz olarak görevlendirildi, bu dönemde Torino Üniversitesi’nde tanrıbilim okuttu. Bir aralık toplum sorunlarıyla ilgilendi, özgürlükçü bir toplum görüşünü savundu. Buna karşın, özgürlük konusundaki düşüncelerinde içtenlik bulunmadığını ileri sürenlerin baskısı yüzünden, 1830’da Piemonte’ de tutuklandı, beş yıl sürgün cezasına çarptırıldı. 1834-1848 arasında Brüksel’de içine kapalı bir yaşam sürdü, kendini tanrıbilim ve din çalışmalarına verdi. 1849-1851 arası Paris’te elçi olarak bulundu.

Gioberti, bütün çalışmalarını tanrıbilim ve din sorunları üzerinde yoğunlaştırmasına karşın önce Nicolaus Cusanus, M.Ficino, G.Bruno ve Campanel-la gibi filozofları inceledi. Özellikle Antonio Rosmi-ni’nin tanrıbilim ve felsefeyle ilgili görüşlerini eliştir-di. La Teorica del Sovranaturale’de (“Doğaüstünün Kuramı”) ulusların gelişme ve ilerlemelerinde dinle uygarlık arasında içten bir uyumun bulunduğu, birbirini gerektirdiği düşüncesini ileri sürdü. Introduzione allo Studio Delle Filozofta (“Felsefe Çalışmalarına Giriş”) adlı yapıtında metafizik, tanrıbilim ve felsefe sorunlarını işledi.Descartesçılık’ı savunarak, A.Rosmi-ni’nin Varlıkbilimcilik ve Ruhbilimcilik kuramlarının yetersizliğini vurguladı, felsefe ile Katoliklik’i uzlaştırmaya çalıştı. Öte yandan demokrasi yöntemiyle kilisenin birleşmesini, İtalya’yı Papa’nın başkanlığında bir kurumun yönetmesi görüşünü savundu.

Felsefenin konusu

Gioberti’ye göre felsefenin odağını ruhbilim değil, metafizik oluşturur. Sorunların çözümünde felsefenin benimsemesi gereken yöntem bireşim olmalıdır. Felsefe tümelin zorunluluğunu konu edinip, açıklamaya çalıştığından zorunsuz ve değişken olgularla ilgilenmez, salt ilkelerden yola çıkma gereğindedir. Luther, Descartes, Kant gibi düşünürlerin uyguladıkları ruhbilimci çalışma yöntemi, düşünce sürecinde bir gerilemedir. Bu yöntem, içeriği bakımından, dine de, felsefeye de aykırıdır. Çağdaş toplumun bütün acıları, bunalımları, tutarsızlıkları, eğitim-öğretim kuramlarında uygulanan, bilgi sorunlarına ruhbilim açısından bakan, yalnız bilinç ışığından yararlanmaya kalkan bu yöntemden kaynaklanmaktadır. Bilinci temel alan ruhbilimci görüş, olayların dışına çıkamaz, tümel varlığı dolayısıyla salt gerçeği kavrayamaz. Oysa felsefe nesnelerin görünen yanlarını değil, onlara varlık niteliği kazandıran özün ne olduğunu bilme gereğindedir. Bu nedenle, nesnelerin salt niteliklerini kavramaya elverişli olmayan iç ve dış algılarıyla ilgilenilmemelidir. Bu tür algılar özneldir. Felsefenin varlık sorunlarına yaklaşımı, onları açıklama yöntemi bireysel bilinç ve düşünmeye değil de sezgiye dayanmalıdır. Sezgi, özneyle ilgili olanı işe karıştırmadan, gerçeği doğrudan doğruya kavramayı sağlar. Sezginin konusu bütün nesnelerin ve varoluşların kaynağı niteliğini taşıyan “salt gerçek varlıktır”.

Varlık, sezgi, düşünce

Gioberti nesne ve anlık sorunlarına da sezgiden kaynaklanan bir görüşle çözüm arar. Ona göre nesne etkin, anlık edilgindir. İnsan anlığında, tanrısal bildirişin (vahy) önceden yerleştirdiği bir gerçek vardır, sezgi bu gerçeği kavramaya yarar. Bu gerçek ise “varlık vardır” biçiminde açıklanabilir. Çünkü Tanrı vardır, varolduğundan dolayı da yaratıcıdır. Varlık, varolanı yarattığından, evren ve onun kapsadığı nesneler de vardır. Bu nedenle, felsefe sorunlarının açıklanışına öncül varlık olan, Tanrı’dan başlamak gerekir. Tanrı, “varlık”tır, onun öteki varlıklarla olan bağlantısı yaratıcı gücü nedeniyledir. Bu gerçeği ancak sezgi kavrayabilir. Yaratma eylemi ise, yaratılan nesnelerin kavranabilmelerini sağlayan bir ilke durumundadır. Bu ilke, önce tanrısal bildirişle insan tininde ışır, varlığın gerçek kaynağını görmeye yardımcı olur. İşte bu görmeyi başaran da sezgidir. Gioberti’nin kuramına göre, başlangıçta Tanrı insanda, insan Tanrı’da vardır. Sonsuz olan varlıkla sonlu arasında, içten bir ilişki kurulmuştur. Suç işleyen ilk insanın “düşüş”ü bu birliği bozmuş, araya ayrılık girmiştir. İnsanın düşünme yetisi, bu düşüşten sonra, yolunu şaşırarak tutarsız düşünce dizgeleri ortaya koymuştur. Buna karşın, insan özündeki sevgi varlığını korumuştur. Sevginin anlıkta yaydığı ışın insanı önyargılara karşı uyanık tutan bir Tanrı kayrasıdır. Bu ışın düşüşten önceki durumu anımsamaya, görmeye olanak sağlar. Bu anımsamayla insan tanrısal gerçeğe yönelir. İnsandaki gerçeği arama eğiliminin nedeni bu ışındır. İnsanın bu eğilimi “varolanın varlığa dönmesi”dir. insan vardır, onu var eden gerçek varlık Tanrı’dır, varolanın varlığa dönmesi insanın Tanrı’ya yönelmesidir.

Her varolanın yaratma, düşüş ve onarma gibi üç süreci vardır. Bütün bilimlerin anahtarları bu üç süreçtir.

Gioberti’ye göre dil, Tanrı’nın insana verdiği bir düşünme ve anlatma varlığıdır. Önce insan yaratılmış, sonra Tanrı ona dil vermiştir. Yaratma evren bakımından zorunlu, Tanrı yönünden ise özgür bir edimdir. Varlıkbilimin konusu sezginin sağladığı “doğrudan doğruya düşünce”dir. Bu düşünce bireysel bir varlık değildir, insanda bulunduğu sürece doğrudur, kesindir, nesnel olarak apaçıktır. Bütün öteki düşüncelerin ortaya çıkışını sağlar. Tin bu düşüncenin ancak bir bölümünü kavrayabilir. Bütünüyle kavranmayan bu düşünce “kavranabilirüstü” denen varlık katıdır. Bu katı ancak “üstün anlık” bilebilir. Birey, düşüncenin edimleşmesidir, düşünceyi görünür evrende belirlemeye yarar. Düşünce de bireyin edimleşmesidir, çünkü düşünce bireyin özünü kapsar, birey düşüncenin anlatımı olur. Düşünceler insan tinine tanrısal bildirişle sokulur, düşünme eylemiyle, sonradan, ortaya çıkar.

Güzel ve yüce

Gioberti’nin estetiğinin özünü yücelik ve güzel kavramları oluşturur. Ona göre yaratıcı edim bütün yücelik ve güzellikleri özünde taşır. Yücelik ve güzellik kavramları duygudan öncedir. Bu nedenle estetiğin konusu duyu verileri, duygusal oluşumlar değil sezgidir. Çünkü “yücelik güzeli yaratır, güzel de yüceliğe döner”, bunu yalnız sezgi kavrayabilir. Varlık, varolandan önce olduğu için yücelik de güzelden öncedir.

Ödev

Ahlak, Gioberti’ye göre, tümel bir yasadır ve zorunludur. Bu yasanın temelini “varlık düşüncesi” oluşturur. Ahlakın biri hak, öteki ödev olmak üzere iki temel öğesi vardır, ikisi de birbirini gerektirir. Ödev Tanrı istencine uymadır, insanın Tanrı istencine uyması Tanrı’nın salt hakkıdır. Kişinin mutluluğu, esenliği bu ödevin yerine getirilmesine bağlıdır.

•    YAPITLAR (başlıca): De Deg et Religione Naturali, 1825, (“Tanrı ve Doğal Din Üstüne”), La Teorica del Sovranaturale, 1838, (“Doğaüstünün Kuramı”), Introduzione allo Studio delle Filozofla, 1840, (“Felsefe Çalışmalarına Giriş”).

•    KAYNAKLAR
: G.Bonafede, Gioberti e la crifica 1959; Harting-Kolbay, Gioberti und seine politische Staatsidee, 1843.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski