Amerikan Dilbilim Okulu
ABD’de dilbilimin ayrı bir bilim dalı olarak kabul edilip birçok üniversitede dilbilim bölümlerinin açılması, Amerikan Dilbilim Okulu diye adlandırılan bir görüşün ortaya çıkarak bu alanı etkisi altına almasıyla gerçekleşmiştir. Her dili kendi başına ve yalnızca kendi yapısı içinde incelemenin ve betimlemenin doğru olduğu savı aynı zamanda yapısalcı (structuralist) bir görüştür. Dilde çeşitli düzlemler vardır ve her düzlemin öğeleri arasındaki bağıntı dilin sistemini (dizge) oluşturur. Bu sistemin yapısı ise her düzlemin öğelerinin neler olduğunu saptamak, sonra da onların dağılımlarını betimlemekle elde edilir. Dil incelemelerinde, yazılı yerine sözlü dil temel kabul edilir. Amerikan Yapısalcılığı olarak da bilinen Amerikan Dilbilim Okulu’nun temellerini dilbilimci ve budunbilimci Boas’ın attığı söylenebilir. Boas da, öğrencisi ve aynı akımın izleyicisi olan Sapir gibi Avrupa kökenlidir. Boas ve Sapir’in dil görüşlerinde, Saussure’de de olduğu gibi, Humboldt’un düşüncelerinin izlerine rastlanır.
O zamana değin kimsenin betimlemeye çalışmadığı ve yalnızca sözlü olarak varlıklarım sürdüren Amerika yerlilerinin dilleri üzerine yaptığı uzun ve kapsamlı araştırmaları, Boas’ı her dilin ayrı yapısal özellikleri olduğu ve dolayısıyla bunların Latin ve Yunan modeline dayalı geleneksel dilbilgisi ulamları (category) ve yöntemleriyle betimlenemeyecekleri sonucuna vardırır. Amerikan Yapısalcıları’na göre betimsel dilbilimde (descriptive linguistics) ilk yapılacak iş, konuşulan dilin banda alınarak bir bütüncenin (corpus) elde edilmesidir; bu işlemi bütüncenin (geliştirilmesinde Boas’ın önayak olduğu çeşitli çözümleme yöntemleri kullanılarak) betimlenmesi izler.
Bloomfield gibi Alman dilinde uzmanlaşmış olan Sapir, öğretmeni Boas’ın etkisinde kalarak daha çok Amerika yerlilerinin dilleri üzerinde çalışmalar yapmıştır. Yalnızca dilbilime değil, müziğe, yazına ve başka sanatlara da ilgi duyan Sapir’in görüşlerinde dildeki kültürel öğelere ve içgüdüden çok insana özgü duygu ve ustan kaynaklanan öğelere de yer verilmiştir. Sapir, gerçek, düşünce ve dil arasındaki ilişkileri de gözönüne alarak, Bloomfield’in karşı çıktığı ansallıkçı (mentalist) yaklaşımı kabul etmiştir. Geleneksel dilbilgisinin kesinlikle karşısında tavır alan Bloomfield ise davranışa (behavio-rist) ve mekanik ruhbilimdeki güçlü nesnellikten etkilenmiş, dilbilimin de ancak bu yaklaşım içinde ele alındığında bilimsel olabileceğini ısrarla savunmuştur. Bunda oldukça başarılı olan Bloomfield, Amerikan Dilbilim Okulu’ nun görüşlerini biçimlendirmiş ve somut olarak tanımlanamayan öğelerin bulunduğu anlambilimin (semantics) uzun bir süre dil incelemelerinin dışında kalmasında büyük bir rol oynamıştır. Bloomfield’in izleyicilerinden olan Harris daha çok sözdizim (syntax) sorunlarıyla ilgilenmiş ve bu da Cbomsky’nin geliştirdiği üretici-dönüşümsel (transformational-generative) dilbilim kuramının kaynak noktasını oluşturmuştur. Chomsky’nin bu kuramı ortaya attığı 1957 yılma değin, ABD ’de yapılan dil incelemelerinin Amerikan Dilbilim Okulu’nun görüşlerine bağlı kaldığı söylenebilir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi