Andre Breton Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

BRETON, Andre (1896-1966)

Fransız şair, yazar ve düşünür. Gerçeküstücü akımının kurucularındandır. 1924’te yayımladığı Manifeste du Surrealisme (“Gerçeküstücülük Bildirisi”) ile toplumdaki yerleşik değerlere karşı çıkmış ve bilinçaltının irdelenmesi yöntemiyle yeni şiirsel yaratıcılık alanları açmıştır.

19   Şubat 1896’da, Orne’da, Tinchebray’de doğdu. Bretanya ve Lorraine kökenli bir ailedendi. Dört yaşına kadar Saint-Brieue’de dedesiyle yaşadı. 1900’den sonra aile Paris banliyösüne yerleşti. 1906-1913 arasında Chaptal Koleji’nde öğrenim gördü. Bu yıllarda Baudelaire, Mallarme, Barres gibi şairlere ilgi duydu. 1913’te tıp öğrenimine başladı. Bu arada birkaç şiiri yayımlandı.

I.Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla, 1915’te, silah altına alındı. 1916 yılında kendi isteği üzerine II.Ordu’nun psikiyatri merkezine atandı. Nantes’da, sanat anlayışının oluşmasına büyük etkisi olan Jacques Vache’yi tanıdı, şair Apollinaire’le tanıştı. O dönemde Fransa’da az tanınan Freud’un kuramlarına yakınlık duydu.

Paris’e dönüşünde Philippe Soupault ve Louis Aragon’la tanıştı ve birlikte Litterature (Edebiyat) adında bir dergi çıkarmaya başladılar. Breton’un ilk şiir kitabı Mont de Piete’nin yayımlanması aynı yıla rastlar (1919). Litterature başlangıçta Tristan Tzara’nın öncülüğünü ettiği “Dada” akımını desteklediyse de bu yakınlık uzun sürmedi. Breton’un Philippe Soupault ile birlikte kaleme aldığı Les champs magnetiques (“Manyetik Alanlar”) adlı ilk özgün gerçeküstücü metin, 1920’de, Litterature dergisinde yayımlandı. Yazarlar bu metinde ilk kez “ecriture automatique” (otomatik yazı) yöntemini uygulamışlardı.

Breton 1921 yılında Simone Khan ile evlendi. Dadacılık’tan uzaklaşmaya başlamasıyla 1922 yılında Tzara ile araları açıldı. Dadacılar’ı her şeye topyekün karşı çıkmakla suçladı. Oysa aralarında Crevel, Desnos, Eluard, Aragon, Peret, Ernst, Picabia gibi sanatçıların bulunduğu Gerçeküstücüler, bilinçaltının özgürleştirilmesiyle yeni bir dünya arayışı içine girmişlerdi.

Gerçeküstücülük Bildirisi
Breton 1924 yılında sanatta, özellikle şiirde yeni bir yaratıcılığa yol açan Manifeste du Surrealisme’ı (“Gerçeküstücülük Bildirisi”) yayımladı. Gerçeküstücülük artık kurulmuştu. Aynı yıl yayıma giren Revolution Sürrealiste (Gerçeküstücü Devrim) adlı dergide bilinçaltının otomatik olarak dışa vurulmasını savundu. Breton ve arkadaşları, derginin yanı sıra “Gerçeküstücü AraştırmalarBürosu” adında bir merkez kurarak çeşitli deneylere giriştiler. Breton, 1926’da Nadja adında “esrarengiz bakışlı” bir kadınla karşılaşması sonucu yayımladığı romanda Gerçeküstücülüğün birçok temasını sergiledi.

1924 yılından sonra Gerçeküstücüler’in toplumsal konulara eğilmeye başladıkları görüldü. Örneğin 1925’te Fransa-Fas savaşı sırasında Gerçeküstücüler siyasal eylemin gerekliliğine inanarak Komünist Partisi’nin görüşlerine yaklaştılar. 1927’de Breton, Aragon, Eluard, Peret ve Unik partiye üye oldular. Ancak bu konuda aralarında çeşitli görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. Breton bazı alanlarda komünistlerle işbirliği yapmakla birlikte, sanatçının özgün yaratıcılığının ideolojilerden arınmış olması gerektiğini savunuyordu.

Breton 1925-1930 arasında Gerçeküstücülük’ü siyasal bir hareket haline getirmek isteyen topluluk üyeleriyle akımı salt sanat alanında tutmak isteyenlere karşı savaşım vermek zorunda kaldı. Görüşlerini Legitime def ense ve Au grandjour adlı yapıtlarında dile getirdi.

Gerçeküstücü akım
1929 yılında Revolution Sürrealiste dergisinde yayımladığı “Second manifeste du Surrealisme”de (ikinci Gerçeküstücülük Bildirisi) Gerçeküstücü akımın iç çelişkilerini dile getirir, felsefi içeriğini derinleştirir ve her türlü dış politik baskıyı kınar, ikinci bildirinin sonucunda birçok arkadaşıyla arası açıldı. Gruptan atılan üyeler “Un cadavre” (“Bir Kadav-
ra”) adlı bir yergi yazısıyla Breton’a şiddetle çattılar ve Gerçeküstücüliik’ün öldüğünü bildirdiler.

1930’da Le Surrealisme an service de la Revolution (Gerçeküstücülük Devrim Hizmetinde) adı altında çıkardığı yeni dergide ise Breton Gerçeküstücülük’ ün, özünde devrimci olmakla birlikte bir partinin hizmetinde olmayan bağımsız bir akım olduğunu vurguladı. Bu sırada Komünist Partisi’nin görüşünü benimseyen Aragon ile arası açıldı. Kişisel eğilimi Troçki’den yanaydı. Komünist Partisi’yle ilişkisi 1935’te bütünüyle sona erdi.

Aralarında Salvador Dali, Max Ernst, Alberto Giacometti, Rene Magritte, Miro gibi ünlü ressamların bulunduğu akım dünyada tanınmaya başlamıştı. 1936’da Londra’da, 1938’de Paris’te Gerçeküstücü sergiler düzenlendi. II.Dünya Savaşı’nın yaklaşmasıyla Breton sanat üzerine bir dizi konferans vermek üzere Mexico’ya gitti. Troçki’yle birlikte Pour un art revolutionnaire independant’ı (“Bağımsız Bir Devrimci Sanat İçin”) kaleme aldılar.

1939’da yeniden silah altına alınanBreton II. Dünya Savaşı çıkınca ABD’ye sığındı. Geçimini sağlamak için “Amerika’nın Sesi” radyosunda spikerlik yaptı. Bu arada New York’taGerçeküstücüler’in bir sergisini düzenledi ve VVV adında bir dergi çıkardı. 1943’te New York’ta karşılaştığı Elisa’yla evlendi. Karısıyla birlikte gittiği Haiti’de özgürlük adına yaptığı konuşmalarla aydın gençliği etkiledi.

1946’da Paris’e dönüşünden sonra herhangi bir partiye girmeyi reddeden Breton, Vietnam’ın ve Cezayir’in bağımsızlığı, Macaristan’ın işgalinin kınanması için yapılan eylemlere katıldı. Bu arada çevresine toplanan genç üyelerle çıkardığı Le Surrea-lisme-meme adlı dergiyle Gerçeküstücü akımın sanatsal etkinliğini sürdürmeye çalıştı.

1966    baharında Bretanya’ya yaptığı bir yolculuk sırasında hastalandı ve 28 Eylül 1966’da öldü. 1 Ekim günü, Paris’te Batignolles mezarlığında toprağa verildi.

I.Dünya Savaşı ve sonrasının acısını çeken genç kuşak yeni arayışlar içindeydi. Philippe Soupault, Paul Eluard, Benjamin Peret gibi genç şairler, 19.yy’ın Romantizm, Gerçekçilik, Sembolizm gibi kurumlaşmış akımlarının sanatsal etkilerini silmek, kalıplaşmış tutucu düşünce yapısını yıkmak, toplumca kabul edilen ahlaki, sosyal, estetik değerlere karşı çıkmak istiyorlardı. Bu, kişisel bilincin bir isyanıydı. Gerçi Arthur Rimbaud, Guillaume Apollinaire gibi düşüncenin şiirselliğini ve imgenin gücünü savunan şairlere saygı duyuyorlardı ama kurulu düzen adına, sanatsal biçim ve üslup adına herhangi bir baskı altına girmeyi kabul etmiyorlardı.

Dadacılık
Bu görüşler, sistemli bir biçimde Dadacılık akımında dile getirilmişti. Tristan Tzara’nın başını çektiği bu akım 1916’da Zürih’te doğmuş, dört yıl kadar sonra Andre Breton ve arkadaşlarının, Eluard, Aragon, Soupault’nun desteğiyle Paris edebiyat çevrelerinde yandaş bulmuştu.

“Ne ressam tanıyoruz ne edebiyatçı, ne müzikçi ne yontucu, ne din, ne dinsizlik, ne cumhuriyetçi, ne kralcı, ne anarşist, ne sosyalist, ne demokrat, hiç, hiç bir şey tanımıyoruz” diyen Dadacıların bu katı tutumu yanında Andre Breton ve Gerçeküstücü akım daha yapıcı görüşlere sahipti. Gerçi dinden ya da toplumdan umdukları bir şey yoktu ama, kişisel bilinçlerini üst düzeyde yansıtarak özgürleşmenin yolunu arıyorlardı. Bir sanat ya da edebiyat yapıtı yaratmak onlar için ikinci derecede bir uğraştı. Yaşama karşı bir tavır almak daha ağır basıyordu. Şiirsel eylemi ise yitirilmiş özgürlüğü yeniden kazanmanın yollarından biri olarak görüyorlardı.

Gerçeküstücü düşünce Breton’un Freud’un yöntemlerini benimsemesiyle oluşmaya başladı. I.Dünya Savaşı sırasında Il.Ordu Psikiyatri Merkezi’nde akıl hastalarıyla karşı karşıya gelen Breton’un Freud’un hastalarda özgür çağrışımlar yaratma yöntemini benimseyip kendi hastaları üzerinde denemesi, bu düşüncenin başlangıç noktası sayılabilir. Edebiyatla ilgilenen Philippe Soupault ile tanışması da onu, bu yöntemi sanat alanında uygulamaya yöneltti.

Breton’un Soupault ile birlikte yazdığı Les champs magnetiques ’de kullanılan “ecriture automatique” (otomatik yazı) yöntemi, özgür çağrışımların dile olduğu gibi aktarılmasıyla oluşur. Yarı uykuda ya da ipnotizma sırasında kişinin bilinçaltında özgürce oluşan sözcükler dile olduğu gibi aktarılır ve kaydedilir. Aklın denetiminden geçmeden, kaydedilen sözcüklerden oluşan sözdizimleri, gerçeküstücüler için anlamsız, saçma olmayıp canlı bir gerçekliliğin imgesidir. Breton, 1924’te yayımladığı Manifeste du Surrealisme’ât Gerçeküstücülük’ü, düşüncenin gerçek işleyişini dile getirmeyi amaçlayan salt ruhsal bir otomatizm olarak tanımlamış, bunun aklın denetimini ve her türlü estetik ya da ahlaki kaygıyı yok etniğini savunmuştur.

1924’te Breton ve arkadaşlarının düşlerin aktarılması deneylerini sürdürmek için Paris’te kurdukları “Gerçeküstücü Araştırmalar Bürosu”nda topluca oynanan oyunlar, ipnotizma sonucu elde edilen ve kişinin gerçek benliğini dışa vurmayı amaçlayan’, çarpıcı metinler Revolution Sürrealiste dergisinde yayımlanıyordu.

Bu merkezdeki toplantılara büyük bir coşkuyla katılan grup üyeleri Freud’un uygulamalarını örnek alarak düşlerde “kendiliğinden” oluşan çağrışımları not ediyorlardı. İlgi alanları, mantıksal düşüncenin ötesindeki düşünceydi. Doğru-yanlış, düş-gerçek, akıl-çılgınlık ayırımının geçersizliğini kanıtlamaya çalışıyorlardı.

“Nefis Ceset”   
Bu amaçla kurulan oyunların en ünlülerinden biri “Nefis-Ceset” şöyle oynanıyordu: Birkaç kişi katlanmış bir kâğıdı elden ele dolaştırıp birbirlerinin yazdıklarını görmeden birer sözcük yazıyorlar ve sonuçta umulmadık, şaşırtıcı sözdizimleri elde ediyorlardı. Bazen birbirlerinin çizdiklerini görmeden çizgiler çizerek de bu oyunu oynuyor ve çarpıcı çizimlere varıyorlardı. Böyle bir oyunda oluşan “Nefis-ceset-taze-şarap-içecek” cümlesi klasik bir örnek olup çıkmış, oyuna adını vermiştir.

1928’de yayımladığı Nadja adındaki ünlü romanında Breton kendi yaşamının bir kesitini düşsel düzeye aktararak “gerçeküstücü” özgün bir örnek vermiştir. Nadja, akılla delilik, düşle gerçek arasındaki sözde sınırların ötesinde genç bir kadındır. Breton onunla Paris sokaklarında karşılaşır, onu yitirir, sonra yeniden bulur. Nadja, yazarı şaşırtıcı rastlantılar dünyasına sürükler. Onun etkisiyle Breton akla ters düşen birçok olayı kabul eder, en kesin, en tartışılmaz gibi görünen inançlardan kuşku duyar. Breton, Nad-ja’ya ermiş bir yaratık gözüyle bakar. Oysa topluma ters düşen garip, alışılmadık davranışları üzerine genç kadın bir akıl hastahanesine kapatılır. Breton’un kafası ise şu sorularla doludur: Nadja bilinmeyeni gerçekten biliyor muydu? “Gerçek”, Nadja’nın benliğinin derinliğinde mi yatıyordu?

Breton’un yaşamı, öncülük ettiği, kurucusu olduğu ve yönlendirdiği akımdan soyutlanamayacağı gibi, yaşamının çeşitli evreleri de Gerçeküstücülük’ün çeşitli aşamalarına, atılımlarına, çelişki ve bunalımlarına sıkı sıkıya bağlıdır. Breton ile arkadaşlarının arasındaki ayrılıkların temelinde politik görüş ayrılıkları yatar. Bu bakımdan Breton ve Gerçeküstücülük’ ün geçirdiği çeşitli evreleri, sanatsal kaygı, politik kaygı ve politika üstü çabalar dönemlerine ayrılabilir. Bu sonuncu dönem, Breton’un 1946’da Paris’e dönmesiyle başlamıştır.

Breton, kuramcısı olduğu akımın ilkelerini sonuna kadar büyük bir titizlikle savunmuştur. Grubun, Eluard, Aragon gibi en önde gelen adları bile belirli bir süre sonra Gerçeküstücü hareketten kopmuşlardır. Bunda Breton’un katı tutumunun da payı vardır. Sanatsal yaratıcılığı hiçbir siyasal akımın ya da partinin hizmetine sokmamaya ve Gerçeküstücülük’ün özgürlüğünü korumaya çalışmıştır.

Uzlaşmaz kişiliği onu zaman zaman yalnızlığa düşürmüş ve II.Dünya Savaşı sonrasında Varoluşçuluğun etkisiyle,Gerçeküstücülük giderek eski etkinliğini yitirmiş, çevresinde toplanan yeni sanatçılar, akımı sürdürmekle birlikte, Breton’un yanında eski kuruculardan yalnız Peret kalmıştır.

•    YAPITLAR (başlıca): Şiir: Mont de piete, 1929; Poemes, 1948, (“Bütün Şiirleri”). Roman: Nadja, 1928. Eleştiri-Inceleme: Les pas perdus, 1924; Legitime Defense, 1926; Au Grand Jour, (Aragon, Eluard, Peret ve Unik ile), 1927; Le surrealisme et la peinture, 1928; Les vases communicants, 1932; Qx’estce que le surrealismei 1934, (“Gerçe-
küstücülük Nedir?”); Pour un art revolutıonnaire mdependent (Troçki ile), 1938, (“Bağımsız Bir Devrimci Sanat İçin”). Diğer: Les champsmagnetiques (Soupault ile),1920, (“Manyetik Alanlar”); Manifeste du Surrealisme 1924, (“Gerçeküstücülük Bildirisi”); Second manifeste du Surrealisme, 1930, (“İkinci Gerçeküstücülük Bildirisi”); Vlmmaculee conception (Eluard ile), 1930; L’Ode a Charles Fourier, 1947; La ele des champes, 1953.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski