Balzac Çağında Toplum ve Roman
Balzac’ın yapıtlarım verdiği 1830-1850 yıllarında 1789 Fransız Devrimi’nden beri süregelen bir toplumsal değişim zincirinin son halkaları da tamamlanmıştı. 18. yy’dan beri yaygınlaşmakta olan orta sınıf hiçbir soyluluğa geri dönüş özleminin, egemenliğini sarsamayacağı biçimde güçlenmişti. Toplumsal yapı temelinden değişmiş, edebiyata yeni patronlar, yeni zevkler egemen olmuştu. Sanayi Devrimi’yle ve özellikle 1830’dan sonra orta sınıfla birlikte yeni bir sınıf, kent işçileri hem okuyucu olarak hem malzeme olarak edebiyatı iki yönde etkilemeye başladılar; okuyucu olarak cinayet ve macera romanlarım beğeniyorlardı; konu olarak da gerçekçi yazarlara yeni bir gözlem ve düşünce alanı açtılar. Orta sınıfla işçi çevresi yaşamının betimlenmesi ve toplumsal reform sorunları bir yüzyıl boyunca romancıların uğraş alanını oluşturdu. Şiirin kazandığı yeni önem bir yana, roman 19. yy’ın temsilci türü haline geldi. Kapsamı genişleyen ve saygınlığı artan romana toplumu ve toplum felsefesini yansıtacak en elverişli tür olarak bakılıyordu. 18. yy’daki ahlaki düşünür ve makale yazarının işlevini şimdi roman yazarı yükleniyordu, işine sanat, çağını yorumlamak görevine de bir misyon olarak bakıyordu. Eskiden yalnızca şiir ve tiyatro kuramıyla uğraşılırken şimdi Taine, Mme. de Stael ve Stendhal’in gayretleriyle bir roman kuramı da doğuyordu.
1800 yılından önce tarihle edebiyatın ilişkisi oldukça gevşekti. 19. yy’ın başından itibaren tarih Avrupa düşününün önemli bir eksenini oluşturmaya başladı. 19. yy’da tarih kitaplarının başlıca konusu devrimler ve değişen toplumlardı. Bu iki konu tarihi romanların da konusuydu. Chateaubriand, Les Martyrs’de (1809) Roma Imparatorluğu’nun çöküşünü, Merimee, La ]acquerie (1828) ve Hugo, Nötre Dame de Paris’de (1831) Orta Çağ ayaklanmalarını, Musset, Lorenzaccio’da (1834) Rönesans’ m politik entrikalarım, Vigny, Cinq Mars (1826) ve La Marechale d’Ancre (1831), gene Victor Hugo Marion de Lorme’da (1831) Fransa’daki din savaşlarım, Merimee Cromwell’de (1829) İngiliz Devrimi’ni, Balzac Les Chouans (1829) ve Vigny Stello’da Fransız Devrimi’ni konu almışlardı.
Tarih romanlarının ya da tarihi oyunların yanı sıra anı-yazı, gerçek ya da sahte, günün en çok aranan ve okunan türüydü. Yalnızca Robespier-re’in ya da Condorcet’nin anıları değil, Napoleon’un uşağının, Marie Antoinette’in hizmetçisinin anıları da aynı merak ve hevesle okunuyordu. Tarihe olan bu merakın tek bir açıklaması olamaz doğal olarak. Toplumun Fransız Devrimi’yle başlayarak geçirdiği sarsıntılar değişime, dolayısıyla tarihe büyük bir merak uyandırmıştı. 1827’de Quinet ve Michelet tarafından Fransızca’ya çevrilen Herder* ve Vico’nuntarihi eserleri organik bir tarihi gelişimi anlatıyor, toplumlarm gelişmesini bireylerin büyümesine benzetiyor, çağın “ruhu”ndan, “milli karakter” den söz ediyordu. Bu akımın roman yazarının hayal gücüne saygın bir kaynak oluşturması sayesinde romancı artık adım saklamaya zorunlu olduğu bir kişinin anılarını yayımlamak, ya da bir çekmecede bulduğu evrak-ı metrukeyi gün ışığına çıkarmak gibi sahte bir gerçekçilikle değil, toplum ve bireyin tarihçisi ve yorumcusu olarak ortaya çıkıyordu.
Romancının bu işlevi klasik gerçekçilik tanımlamalarının da temelini oluşturdu. Orta sınıfın gelişimini yansıtan araç da romandı. Courbet 1855’te burjuva yaşantısını sergileyen resimlerini topladığı sergiye Pavillon du Realisme (Gerçekçilik Pavyonu) adını verdi. Gene aynı yıllarda eleştirmen Duranty Gerçekçilik’in amaçlarım içinde yaşanılan toplumsal ortamın doğru, tam ve içten bir yansıtması olarak tanımladı. Çıkardığı derginin adını Realisme koydu, Champfleury ise 1859’da yayımladığı eleştiri yazılarını aynı başlıklı bir ciltte topladı. Bu çerçeve içinde Balzac’ın edebi Gerçekçilik’ te oynadığı rol Romantizm ve Natüralizm’in kendine özgü bir karışımıdır.
Harry Levin”‘ “realism” sözcüğünün Latince kökeni resin “nesne” demek olduğuna ve Balzac gerçekçiliğinin nesnelerle olan yakın ilişkisine dikkati çeker. Gerçekten de İnsanlık Komedyası’nın 1842 baskısına yazdığı ünlü “Önsöz”de Balzac kendini toplumun tarihçisi olarak tanıtırken ilk kez insanların yanı sıra çevre ve nesneleri de uğraş alanına sokan romancı olduğunu vurgular.
Bu önsözde özetle yapıtlarına insanlık Komedyası demek düşüncesinin insanlarla hayvan dünyasını karşılaştırmaktan geldiğini söyler. Toplumla doğa arasında bir koşutluk kurar ve zoolojide hayvanları nasıl türlerine ayırıyorsak, toplumda da insanları davranış ve işlevlerine göre tiplemelere ayırabileceğimizi söyler. “Bir asker, işçi, yönetici, avukat, işsiz, bilgin, devlet adamı, tüccar, denizci, şair, dilenci ya da papazı birbirinden ayırmak; eğer toplum olmasa, kurdu, aslanı, eşeği, kargayı, köpek balığını, kuzuyubirbirindenayırmaktan dahazor olurdu ” der. Toplumdaki işlevlerinin insan tiplerini ayırt etmekteki bu vazgeçilmez önemini anlattıktan sonra, yapıtlarının genel çerçevesini de şöyle çizer: Kadınlar, erkekler ve nesnelerin dünyası, yani insanlar ve davranışlarını belirleyen nesnel çevre, yani insan ve hayat.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi