Barok Sanat
Barok sözcüğünün kökeni ve anlamı üzerine çeşitle varsayımlar ileri sürülür. Portekizce’de düzgün olmayan inciler için kullanılan barocco sözcüğünden kaynaklandığı sanılmaktadır. Bu terim zamanla Avrupa’da, klasik kurallara uymadan gelişen sanat eğilimlerini, aşırı, biçimsiz, saçma, düzensiz gibi nitelemeleri, batta bir üsluba yerleştirilemeyen yapıtları belirtmek için kullanılır olmuştur. Vinckelmann, Goethe ve Burckhard”‘ gibi klasik eğilimli aydınlar da barok sözcüğüyle düzensiz ve “keyfi” olanı anlatmışlardır. Ancak 19.yy’da isviçreli sanat tarihçisi Heinrich Wölfflin ve izleyicileri bu sözcüğe daha yansız ve nesnel bir anlam yüklemişlerdir. Wölfflin ’e göre barok üç anlam yükü taşır:
a) Rönesans ve Maniyerizm’i izleyen belirli bir dönemin üslubudur, 17. yy’da İtalya’da başlayarak 18. yy’ın ortalarına değin bütün Avrupa’ya ve özellikle mimarlık alanında da Güney Amerika’nın Latin ülkelerine dek yayılmıştır.
b) Klasik’in karşıtı olan ve insan yapısının özünde bulunan bir anlatım biçimidir.
c) Her klasik anlayışın, en sonunda dönüşeceği ya da yerini bırakacağı bir aşamadır.
Bir sanat üslubu olarak Barok’un gelişip yayılmasında Avrupa’daki siyaset ortamı ve Kilise’ enin payı büyük olmuştur. 16. yy Reform hareketinden ve Yüz Yıl Savaşları ’ndan doğan karışıklıklarla geçmiştir. Bunu izleyen 17. yy’da bir yandan Katolik Kilisesi artık ilk hızını yitiren Reform’u ezmek için bir Karşı Reform hareketine girişmiş, bir yandan da mutlakiyetçi yönetimler giderek güçlenmeye başlamıştır. Din ve siyaset alanındaki bu iki olgunun uzantıları sanata da yansımıştır. Kilise, Protestanlık’ı seçenlere karşı eski gücüne kavuşmak yolunda bütün olanaklarım seferber ederken, sanatın da propaganda için ne kadar etkili olduğunu kavramıştır. Ressam ve heykelcilerden Katolik inancın korunmasına ve yayılmasına hizmet edecek nitelikte ürünler vermeleri istenmiş, mimarlardan halkı içine çekecek, ayinlere katılmaya özendirecek güzellikte yeni kilise yapıları beklenmiştir. Mutlakiyetçi yönetimler ise özellikle görkemli saray yapılarının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bütün bunlar,görkemlilik, zenginlik, lüks ve hatta savurganlık gibi nitelikler taşıyan bir sanat üslubunun, Barok’un doğmasına neden olmuştur. Bir sanat üslubu olarak Rönesans ne kadar dengeli, aşırılıktan uzak, mantıklı ve maddeci ise, Barok da o kadar hareketli, biçimler arası ilişkileri ve sanat biçimlerini birbiriyle kaynaştıran bir üsluptur. Klasik anlayışın tersi bir tutumla içgüdüye, duygulara ve düşgiiciine seslenerek, gerçeğe duygulu bir derinlik kazandırmayı amaçlar. Bu açıdan Barok, özellikle doğaya sırt çevirmiş olan Maniyerizm’den sonra, doğaya yeniden dönüşün bir göstergesi, yaşanan şeylerin dışavurumcu ve izlenimci bir biçim anlayışı içinde belirtilmesidir. Barok dönem sanatçısına göre evren, öğeleri arasındaki düzen ve uyumun oluş halindeki hareketliliği üstüne kuruludur. Oluş içindeki insan Tanrı’nın olağanüstü varlığının bir parçası değil, yalnızca evrenin birbiriyle uyumlu milyonlarca parçasından birisidir. Bu sınırsızlık ve sonsuzluk duygusu, bir hareket anlayışıyla ve maddeden arındırılmış bir görsellikle anlatım kazanır. Buna bağlı olarak da Barok, kendini nesnel dünya gerçeğinin geneli ile sınırlamaz, bu gerçeğin bir anlık görünümünden yola çıkarak sonsuzluğa erişmek isteyen idealist duygunun dışavurumu olarak belirir. Barok sanatta, izlenime dayananın kesin olana, görünüşün ise öze yeğlenmesinin nedeni budur. Barok, özde hiyerarşik bir bütünlük duygusu amaçladığı için, bütünü oluşturan parçaların her biri organik bir canlılık yüklüdür. Her parça sonsuzluğu dile getiren, bütünü yönlendiren, oluşa ait kurallarca biçimlenir. Bütünü oluşturan parçalar, birbiriyle bağlı yoğun bir hareketler dizisi içinde gelişir. Her barok yapıt hem çevresi ile bütünleşmiştir, hem de parçaları arasında bir bütünlük vardır. Bu nedenle barok bir resim ya da heykel, içinde yer aldığı ortamdan çekip çıkarılamaz, barok bir yapı çevresinden ayrı düşünülemez. Barok, içinde parçaların kendilerine özgü bireysel niteliklerini yitirdiği mutlak bir bütündür. Resim, heykel, mimarlık ya da bunların tümünü içeren bir yapıtta bu bütün, izleyicinin gözünün dinlenmesine olanak tanımaz. Barok sanat yapıtındaki, çevrenin ve doğal sınırların dışında da sürüyormuş izlenimi uyandıran bu hareketli düzen anlayışına, açık kompozisyon adı verilir. Barok, Rönesans klasizminden farklı olarak derinlik boyutu ile belirgindir. Mekânın sonsuz bir derinlik etkisi uyandırması amaçlanır. Bu ise yakın bir bakış açısının seçilmesi ve ön plandaki biçimsel öğelerin iyice abartılmasıyla sağlanır. Yanılsama ve göz aldatma için her türlü olanak sonuna dek zorlanarak kullanılır. Örneğin bir yapıda tavanın gökyüzü sanılacak gibi boyanması, barok anlayış içinde doğal bir uygulamadır. Bütün bunlar barok mekânın ya da yapıtın, izleyeni duygusal açıdan en fazla etkilemesini sağlamak için yapılır.
Ünlü sanat eleştirmeni Herbert Read Barok’un “psikolojik hacimlendirme” üslubu olduğunu söyler. Gerçekte Barok, duygunun ve bilinçaltı dünyasının klasik maddecilikle tanımlanmasıdır. Bir başka deyişle, amaçta psikolojik, yöntemde akılcı bir üsluptur.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi