BAYBARS (1223-1277)
Memlûk hükümdarı. Ilhanlılar’ın yayılmasını durdurmuş, Memlûkler’i dönemin en güçlü İslam Devleti durumuna getirmiştir.
El-Melikü’z-Zahir Rükneddin es-Salihî el-Bundukdâri Baybars, 1223’te Kıpçak ülkesinde doğdu, 1 Temmuz 1277’de Şam’da öldü. Kıpçak Türkleri’nin Borçalı kabilesinden olduğu söylenir.Küçükyaşınday-ken kabileler arası yağmalar sırasında, süt kardeşi ile birlikte tutsak edilip köle olarak satıldı. Bir süre Sivas’ta kaldıktan sonra, Halep ve Şam’a götürüldü. Kendisini önce bir kuyumcu satın aldı, daha sonra o günlerde Hama’da tutuklu bulunan Evyüb devlet adamlarından Alâeddin Aytegin el-Bundukdar’ın hizmetine girdi. Bu nedenle efendisinin adı ile Bundukdâri diye de anılır. Nitekim Marko Polo da kendisini bövle anmaktadır. Efendisinin affedilmesi üzerine, Kahire’ye gelerek Melik Salih’in Bahrî adı verilen köleleri arasına katıldı.
Baybars Eyyubîler’in son hükümdarlarından Melik Salih’in yanında zekâsını ve askeri yeteneklerini gösterme fırsatını buldu. Bu sırada Fransa Kralı IX. Louis Mısır kıyılarına çıkarak Dimyat’ı ele geçirmişti. Melik Salih ordusu ile karşı harekete geçtiği sırada öldü (1249). Yönetime Hısn-Keyfa valisi olan oğlu Turanşah geçti. Bu sarada Baybars’m da aralarında bulunduğu Memlûk komutanları yönetimindeki ordu Fransız ordusunu yenip kralı da tutsak etmişti. Turanşah komutanların gücünü kırmak için Fransa kralı ile anlaşmak istedi. Gerek bu, gerek başka davranışlarıyla Memlûk önderlerini gücendirdi ve kısa süre sonra bir suikastte öldürüldü (1250). Ülkeyi bir süre üvey annesi Şecerü’d-Dürr yönetti. Ancak çok geçmeden yönetim önce naib, sonra da sultan sıfatıyla bir Memlûk olan Avbek et-Türkmani’nın eline geçti. Böylece Mısır’da Eyyubîler’in yerini Memlûkler aldı.
Baybars Mısır’daki Memlûk yönetiminin ilk yıllarında komutanlardan Aktay’ın tarafını tutuyordu. Aktay, Aybek ve yardımcısı Kutuz tarafından öldürülünce Baybars Suriye’ye kaçarak kurtuldu. Memlûkler’in bu ilk yılları karışıklıklar içinde geçti. Aybek 1257’de karısı Şecerü’d-Dürr tarafından öldürüldü ve oğlu Nureddin Ali sultan oldu. Naib seçilen Kutuz’un yürüttüğü bir harekâtla Şecerü’d-Dürr de öldürüldü. Kutuz ülkeyi bir süre naib olarak yönetti. 12 Kasım 1259’da da sultanlığını ilan etti. Baybars bu sırada yeniden Mısır’a dönerek Kutuz’un önde gelen komutanlarından oldu.
Baybars’ın yıldızı Kutuz devrinin büyük olavı Ayn Câlût savaşı ile daha da parladı. Bu yıllarda Mısır, Moğol baskısı altında idi. Bağdat’ı alıp 1258’de halifeyi öldüren Hülagu, batıya doğru ilerlemesini sürdürerek Suriye’ye de girmişti. Mısır’a yönelik Ilhanlı (Batı Moğoiları) tehdidine karşı, Kutuz savaş hazırlıklarına girişti. Suriye kıyılarındaki Haçlı devletçikleri ile tarafsızlık anlaşmaları yaptı. Mısır’ın maddı-manevi bütün gücünü seferber etti. Kutuz Baybars’ın oyaladığı Ilhanlı ordusuna saldırıp Avn Câlût’da onları kesin bir yenilgiye uğrattı (3 Eylül 1260), Ilhanlı ordusunun komutanı Ketboğa öldürüldü.
Yönetimi ele geçirmesi
Baybars bu büyük başarıdaki katkısı dolayısıyla Kutuz’dan önemli bir görev vermesini bekliyordu. Kutuz da bu komutanın kendisi için tehlikeli olduğunu anlamıştı. Önce davranan Baybars oldu, kendi yönettiği bir suikastle Kutuz’u çadırında öldürdü (22 Ekim 1260). Memlûk sultanı olmasına kimse karşı çıkmadı.
Baybars ilk iş olarak İlhanlılar’la olan savaş dolayısıyla Kutuz’un koyduğu ağır vergileri kaldırdı. Böylelikle halkın sevgisini kazandı. Halk Kahire’ye ilk gelişinde kendisini büyük sevgi gösterileri ile karşıladı. Bu arada Ilhanlılar’m yakıp yıktığı yerler onarılmaya başlandı, bir süre için buraların vergileri de kaldırıldı.
Baybars kendisine bağlı bir yöneticiler grubu oluşturdu. Eski silah arkadaşları olan Bahrî Memlûkleri’ni buldurarak çevresine topladı. Arkadaşlarını ordu ve yönetimde kilit görevlere getirdi. Durumunu sağlamlaştırdıktan sonra ülkeye yönelik tehdit ve tehlikelere karşı önlemler almaya başladı.
Giriştiği en önemli iş Hülagu’nun 1258’de yok ettiği Abbasî Halifeliği’ni canlandırmasıdır. Baybars Abbasî halifeleri soyundan olan ve Mısır’a kaçabilenlerden Ahmed adlı bir kişiyi 1261’de “el-Mustansır” sanıyla halife ilan etti ve kendisi de ona biat etti. Halife de Baybars’ı Mısır ve Suriye’nin meşru hükümdarı ilan etti. Böylece Baybars Eyyubî ailesinin saltanat iddialarına karşı manevi bir dayanak sağladı.
Baybars’m halifeliği canlandırmaktaki ikinci amacı Mısır’a yönelik Ilhanlı tehdidine karşı gerektiğinde Bağdat’a bir hareket düzenlemekti. Böylece Baybars Bağdat’a zorla egemen olanlara karşı, oradan kaçan mazlumların haklarının savunucusu durumuna gelmişti.
Bavbars’ın Bağdat’a karşı tasarladığı hareket konusunda, Mısır’daki Abbasî halifesi de aşırı istekli davranıyordu. Baybars öncelikle Mısır ve Suriye’yi korumak isterken, halife doğrudan Bağdat üzerine yürümek istiyordu. Halife bu amaçla bir ordu isteyince, Baybars bunu dikkatle değerlendirdi. Gerçi bu sırada Bağdat’ta da bazı kıpırdanmalar başlamıştı. Yeni düzenlemekte olduğu ordusunu boşuna ezdirmek istemeyen Baybars halifenin yanma küçük bir birlik verdi. Bu birlikle harekete geçen halife Ilhanlı-lar’la ilk çatışmada yenildi ve çöllere çekilip kayboldu.
Baybars bunun üzerine aynı aileden bir başkasını, ki bunun adı da Ahmed idi, halife ilan etti (1261 sonu). El-Hakim sanını alan bu halife hiçbir şeye karışmayarak makamı manevi olarak kabul etmişti. Baybars da halifeliğin yetki ve görevlerini sınırlı tuttu. Iç ve dış siyasette halifeliğin gücünden kabul gördüğü ölçüde yararlandı. Böylece halifelik Osmanlılar’ın Mısır’ı almasına değin varlığını yalnızca manevi alanda sürdürdü.
Baybars Mısır’ı tehdit eden Ilhanlılar’a karşı onların kuzey ve doğusunda yer alan Altın Orda Devleti ile yakın ilişkiler kurdu. Bu amaca yönelik olarak Altın Orda Hanı Berke’ye elçiler gönderdi. Bu elçilerle birlikte Kahire’den son derece değerli hediyeler de gönderilmişti. Bu arada Altın Orda’nın Müslümanlık’ı benimsemesi için de girişimlerde bulundu.
Baybars ile Berke arasındaki iyi ilişkiler Berke’ nin yerine geçen (1267) Möngke Han döneminde de sürdü. Bu nedenle küçük sınır savaşları sayılmazsa, Baybars ile Ilhanlılar bir daha büyük bir savaşa girmediler.
Haçlı seferlerinden sonra, Suriye ve Filistin kıyılarında bazı kalelerde Haçlılar varlıkların sürdürmekte idiler. Kudüs Selâhaddin Eyyubî tarafından geri alınmakla birlikte, Haçlılar birçok kent ve kalede güçlerini koruyorlardı. Baybars bunlara karşı yürüyerek, pek çoğunu ele geçirdi.
Haçlılar’la savaşması
Baybars 21 Ocak 1265’te büyük bir ordu ile Kahire’den hareket etti. Böylece Haçlılar’a karşı 1271’e kadar sürecek seferlerine başladı. O yıl önce Kayseriye liman kentini fethetti. Kırk günlük bir kuşatmadan sonra Arsûî kalesini Hospitallers’den teslim aldı. Sonraki yıllarda da kaleler birer ikişer düşmeye devam etti. 23 Temmuz 1266’da Templar Haçlıları’mn elindeki Safad kalesi fethedildi. 1268’de Yafa hiç direnme göstermeksizin teslim oldu. Aynı yılda kısa bir kuşatmadan sonra Şakîf (Beaufort) ele geçirildi.
Baybars’ın Haçlılar’dan aldığı yerlerin en önemlilerinden biri Antakya’dır. Antakya Haçlı Kontluğu, bu sırada Ilhanlılar’la yakın ilişki kurmuştu. Kent 21 Mayıs 1268’de Baybars’m birliklerince ele geçirildi. Antakya’nın alınması Baybars’m ününü artırdı, çünkü burası 1097’den beri Haçlılar’ın elindeydi.
Antakya’nın düşmesi üzerine yöredeki küçük, Haçlı kaleleri de birer birer teslim oldu. Son güçlü kalelerden birisi, Hısnu’l-Ekrâd Kalesi, on beş günlük bir kuşatma sonunda 8 Nisan 1271’de teslim oldu. Bu zamana kadar Baybars ile barışa yanaşmayan Haçlılar şimdi onun istediği koşullan içeren barış anlaşmaları yaparak varlıklarım bir süre daha bazı kentlerde ve kalelerde sürdürdüler. Baybars Ilhanlı baskısı karşısında buna gerek duymuştu.
Baybars aynı zamanda Haşhaşîler’in (Ismailîler) üzerine de yürüdü. Suriye’de bazı kalelerde yaşayan Haşhaşîler Haçlılar’la ittifak içindeydiler, hatta onlara vergi de ödüyorlardı. Baybars 1270’te Masyad ve Kadmûs kalelerini birbiri ardınca ele geçirdi. Bir görüşe göre Baybars onların canilerini kendi özel gayesi için de kullandığından Haşhaşîler’i tümüyle yok etmedi. Baybars güneydeki Nubya’dan (Sudan) Mısır’a yapılan baskınlara karşı zaman zaman buraya da seferler düzenledi. Bunlar Baybars’m komutanlarınca gerçekleştirildi. 1272’de Barka bölgesindeki harekâttan sonra 1275’te yöredeki bütün Nubya güçleri yok edildi. Bu arada Nubya Memlûkler’e bağlı bir devlet oldu.
Anadolu ile ilişkileri
Doğal konumu gereği Mısır ve Suriye’ye tehlike genellikle kuzeyden geliyordu. Kuzeyde her ikisi de Ilhanlılar’a bağımlı sayılan iki devlet vardı: Sîs Krallığı ile Anadolu Selçukluları. Bunlardan Anadolu Selçukluları Ilhanlılar’ın daha yakın müttefiki durumunda idiler.
Sîs Krallığı üzerine seferler Baybars’m bu devletçiğe İlhanlılar’a bağlanmaktan vazgeçmesi yolundaki önerilerinin kabul edilmemesi üzerine başladı. Bay-bars’m giriştiği seferlerden beşi bu krallık üzerine yapılmıştır. Daha 1265’te hem Haçlılar, hem de Ilhanlılarİa yakın işbirliği yapan bu devletçik üzerine yürüdü. Sîs ordusu ezildi; Sîs (Kozan) yağmalandı, yakılıp yıkıldı. Yöredeki Hıristiyan halk, Adana, Misis, Ayas ve Tarsus kentleri de Baybars’a karşı koyduklarından ağır biçimde cezalandırıldılar.
Baybars 1275’te Anadolu’daki Ilhanlı egemenliğine karşı Muineddin Pervâne’ye yardım için güçlü bir ordu hazırlamıştı. Pervâne, tasarlanan iş için vaktin elvermediğini, durumun olgunlaşmadığını bildirince, Baybars Sîs ülkesine yöneldi. Çukurova’ya giren Baybars ordusu, Sîs başta olmak üzere birçok kenti yakıp yıktı. Böylece Baybars’m iki amansız düşmanı Ilhanlılar’la Haçlılar’a arka çıkan bu güç tümüyle ezildi.
İlhanlılar 1260’taAyn Câlüt’ta yenilmelerinden sonra Suriye’yi terk etmişlerdi. Bu arada daha Ayn Çâlût savaşı sırasında kuşatılmış olan Birecik kalesi İlhanlılar’a karşı direnmesi ile dikkati çekmişti. Bu nedenle İlhanlılar Birecik’i almak, ellerinde Suriye’ye karşı hareketlerinde güçlü bir üs bulundurmak istiyorlardı. Buna karşılık Baybars için de Birecik’in önemi büyüktü. Burasını elde tutmak Suriye’nin güvenliği bakımından gerekliydi.
Baybars 1264 sonlarında îlhanlılar’ın Birecik’e saldırdıklarını duydu. 1265 başında derhal ordusu ile yola çıktı. Bunun üzerine İlhanlılar geri çekildiler. Baybars Birecik’e gelerek kaleyi güçlendirdi. Öyle ki, on yıl kuşatmaya dayanabilirdi. 1271’de İlhanlı ve Selçuklu güçleri Memlûk topraklarına girerek Maraş’a kadar’ ilerlediler. Baybars bu sırada ordusuyla Şam’da bulunuyordu, ilhanlılar ve Selçuklular bunu öğrenince 1272 başlarında barış için girişimlerde bulundular ama barış gerçekleşmedi.
İlhanlılar 1272 Kasımı’nda yeniden Birecik’e saldırıya geçtiler. Çok geçmeden Selçuklu birlikleri de onlara katıldı. Durumu öğrenen Baybars ordusuyla kuzeye doğru ilerledi. Öncülerin Fırat doğusunda yok edilmelerinin ardından İlhanlılar ağırlıklarını da bırakarak çekildiler.
Birecik 1275’te yeniden kuşatıldı. Bu birliklerde bulunan Anadolu Selçuklularının güçlü yöneticisi Muineddin Pervâne Baybars’a işbirliği önerisinde bulunmuş, Baybars da bunu kabul etmişti. Bu sırada Birecik direnmekte devam ettiğinden Moğollor Baybars’a yakalanmamak için hemen çekildiler.
Anadolu Selçuklularının güçlü devlet adamı Muineddin Pervâne Baybars’ı Anadolu’ya çağırarak onun askeri gücünden İlhanlılar’ı Anadolu’dan uzaklaştırmak için yararlanmak istiyordu. Muineddin Pervâne Anadolu’daki bağımsızlıkçı güçleri İlhanlılar’a dayanarak sindirip yerini sağlamlaştırmıştı. Şimdi de yeni bir dış güçle İlhanlılar’a direnmek istiyordu.
Anadolu Seferi
1272’den beri olağan diplomatik görüşmeler sırasında Pervâne ile Baybars arasında yakın ilişkiler kurulmuştu. Pervâne gönderdiği gizli-açık elçilerle Baybars’ı İlhanlılar’a karşı “cihad”a çağırmıştı. Bunun gereği olarak 1275’te Baybars güçlü bir ordu oluşturmaya başlamış ama Pervâne yeterince hazırlanamamıştı. Yalnızca ileri gelen Selçuklu devlet adamları ile anlaşmış, anlaşma metni Baybars’a iletilmişti. Baybars 1276 baharında bu haberi almakla birlikte, ordusunun ancak kışa doğru hazırlanacağını bildirdi. Ancak Anadolu’daki karışıklıklar durulmadı.
Olaylar Baybars’m beklenen seferi nedeniyle hızla gelişti. Ilhanlılar’dan hoşnut olmayan beyler Baybars’a sığındılar. Önde gelen Selçuklu devlet adamlarından Hatiroğulları Baybars’m yardımına güvenerek ayaklandılar. Ancak beklenen Baybars ordusu gelmedi ve İlhanlılar Hatiroğulları ayaklanmasını hemen bastırdılar.
Baybars beklenen Anadolu seferinin hazırlıklarını 1276-1277 kışında tamamlayarak 7 Nisan 1277’de Halep’ten hareket etti. Irak üzerinden gelecek bir saldırıya karşı sağ kanadında asker bıraktı. Selçuklu-Memlûk sınırı sayılan Akçaderbent’i geçerek 13 Nisan’da Elbistan ovasına ulaştı.
Baybars’m ordusu sayıca az İihanlılar’ın tüm çabalarına karşın savaşı kolayca kazandı. Pek çok ilhanlı komutan savaş alanında öldü. Buna karşılık yardımcı birlikler daha az kayıp vererek çekildiler. Baybars da hemen Kayseri’ye yöneldi. 20 Nisan günü kent dışında halk tarafından karşılandı. Kente ise Cuma günü girdi. Baybars Kayseri’de ne Pervâne’ den, ne de öteki beylerden beklediği ilgiyi göremedi. Ordusunun yiyeceği azalmış, Suriye’den yiyecek sağlanması olanaksızlaşmıştı. Bu yıllarda Anadolu’da da büyük bir kıtlık yaşanıyordu. Memlûkler paralarıyla bile istediklerini akmıyorlardı. Halbuki Baybars Anadolu’ya yerleşmek için değil, İlhanlılar’ı kovmak için gelmişti.
Baybars Kayseri’ye girişinin beşinci gününde dönüş için ordusunu toplayarak yola çıktı. Pervâne ve öteki beylerin ayrılmamasını rica etmeleri üzerine durumu özetleyerek buna mecbur olduğunu belirtti. 30 Nisan’da Elbistan’a geldi. Savaş alanını yeniden görerek Akçaderbent’i geçti ve Göksu kıyısına indi. Çok geçmeden İlhanlı hükümdarı Abaka da ordusunu toplayıp Elbistan’a gelecek, ancak Baybars’la savaşa cesaret edemeyerek daha güneye inmeyecektir.
Baybars 10 Haziran’da Şam’a vardı. Burada bol miktarda içtiği kımızdan zehirlendi ve 1 Temmuz 1277’de öldü.
Baybars, güçlü bir komutan olduğu kadar, dünya siyasetini dikkatle izleyen bir diplomattı. İlhanlılar’a karşı Altın Orda ile işbirliği yaptığı gibi, Haçlılar’a karşı da Bizans’la işbirliği içindeydi, çünkü Bizans İmparatoru Mihael Palelogos da ülkesini Frank şövalyelerinin egemenliğinden yeni kurtarmıştı.
Baybars halifeliği siyasi amaçları için kullanmakla birlikte İslamiyet’in yayılması için çalışmıştı. Bu arada Haçlılar’a karşı İslam’ın savunuculuğunu yapmış, Fransa Kralı St. Louis’nin Tunus’a saldırdığını duyunca oraya yardım etmeyi düşünmüştü. Kralın ölümü bu isteğini gerçekleştirmeye olanak vermedi.
Baybars ülkesini bayındırlaştırmış birçok yapılarla süslemiştir. Örneğin, Yafa’dan getirttiği malzeme ile Kahire’de yaptırdığı Cuma Camisi, dönemin mimarisi açısından da önemlidir. Ürdün Irmağı üzerinde yaptırdığı bir köprü, her iki yanında aslan kabartması bulunan kitabesi ile, bugün de ayakta durmaktadır.
Baybars halkının geçimi ile de yakından ilgilenmiş, vergileri uygun bir düzeye indirmiştir. Ülke içinde, Abbasî posta sistemini örnek alarak güçlü bir haber alma örgütü kurmuştu. Böylece haftada iki defa ülkesinin hemen her yerinden haber alabiliyordu. Bir yazı, olağan durumlarda Kahire’den Şam’a dört günde ulaşabiliyordu. Daha ivedi işlerde güvercinler kullanılıyordu.
Baybars on yedi yıllık hükümdarlığında otuzdan fazla sefer yapmıştır. Bunun dokuzu İlhanlılar’a karşıydı. Yalnızca sonuncusu Baybars’m arzusu ile olmuştur. Ötekiler hep saldırılar karşısında yapılmış seferlerdir. Sîs Krallığı’na karşı beş sefer yapmıştır. Haşhaşîler’e karşı da üç seferi vardır. En büyük ve sürekli savaşları Haçlılar’a karşı olanlardır. Yirmi bir seferini Haçlı kent ve kalelerine karşı düzenlemiştir.
Baybars kahramanlığı ile yüzyıllar boyu halk söylencelerine konu olmuştur. Sonraki yüzyıllarda onun dönemi adil ve yetkin yönetimin örneği sayılmıştır. Onun adı ile anılan öyküler bu özelliği en iyi biçimde yansıtmaktadır. Bu öyküler, Baybars’m bilinen yaşamı ile ilgisi olmamasına karşılık, onun etkisini göstermesi bakımından önemlidir, insanlar bütün bu olağanüstü olayların ancak Baybars zamanında geçebileceğine inanmışlardır.
• KAYNAKLAR: Ç. Brockelmann, İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi, 1964; Gregory Abu’l-Farac, Abu’l-Farac Tarihi, 2 cilt, 1950; P.K. Hitti, Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, IV , 1981; İbn Şeddad, Baypars Tarihi, 1941; N. Kaymaz, Pervâne Muineddin Süleyman, 1970; B. Spuler, Iran Moğollan, 1.957; O. Turan,SelçuklularZama-mnda Türkiye, 1971; B. Uçok, İslam Devletleri’nde Kadın Hükümdarlar, 1965; G. Wıet, Histoire de la Nation Egyptienne, IV, 1937; A. Yakubovskiy, Altmordu ve Çöküşü, 1976.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi