Beyazıt Bestami Kimdir, Hayatı, Tarikatı, Hakkında Bilgi

BAYEZİD BİSTAMİ ( ? – 874)

Iranlı mutasavvıf. İslam ülkelerinde, “Varlık Birliği” inancına dayanarak insanın tanrısal bir nitelik taşıdığını ileri sürmüştür.

İran’ın Horasan bölgesinde Bistam’da (Bastam) doğdu, gene orada öldü. Gerçek adı Ebu Yezid Tayfir ibn Saruhsah Bastamî’dir. Kimi kaynakların bildirdiğine göre Mazdek ya da Zerdüşt inançlarına bağlı, eski bir ailedendir. İlk bilgileri dedesinden ya da babasından edindiği, sonraları çağının ünlü mutasavvıfı Ebu Ali el-Sindî’den “Varlık Birliği” konularını içeren bir öğrenim gördüğü söylenir.

Bayezid Bistami önceleri Mazdek ve Zerdüşt inançlarını içeren bilgiler edindi, sonra İslam dinini, tasavvuf konularını öğrendi. Bu düşünceyle uzun süren gezilere çıktı, o dönemin ünlü ve etkili mutasavvıflarıyla, bilginleriyle yakınlık kurdu. Sonra doğduğu yere döndü, etkili konuşmaları, geleneklere pek uymayan bağımsız davranışları ve ilginç düşünceleriyle kısa sürede üne kavuştu, çevresinde uzak yörelerden gelen birçok kimsenin toplanmasını sağladı. Bir süre içekapalı bir yaşam sürdü. Daha sonra çevresinde toplananlara kendi görüşlerini açıklamaya, anlatmaya başladı, çağının en saygıdeğer bilgini oldu.

Bayezid Bistami İslam ülkelerinde insanın tanrısal bir özle donatıldığını, öteki varlıklardan yalnız bu niteliğiyle ayrıldığını etkili, inandırıcı bir söyleşiyle ileri sürerek “Varlık Birliği” anlayışına yeni bir içerik kazandıran en ilginç kimse olarak bilinir. Onun yaydığı düşüncelere göre insanla Tanrı özdeştir, insanda görünen Tanrı’dır. Bütün varlık türleri “bir” dir, ayrılık yalnız “görünüş”tür. Tanrı “görünüş alanı”na çıkınca bütün varlık türleri “oluşur”. Bütün varlık türleri belli aşamalara göre Tanrı’yı yansıtır. Varolmak Tanrı’da bulunmak, Tanrı’da bulunmak “Varlık Alam”na çıkmaktır. Görünüş bir biçimdir, görünmeyen ve gerçek olan öz ise “tanrısal nesne”dir. Bilgi edinmenin ereği insanı, insanda “görünüş alanı” na çıkan Tanrı’yı kavramaktır. İnsanda tanrısal bir öz olarak bulunan en yüce varlık “ruh”tur. Ruh ölümsüzdür, gövdeden ayrılınca yüce kaynağına, Tanrı’ya kavuşur. Bu nedenle ölüm bir ayrılık, bir yokluk değil, ölümsüzlüğe ulaşmaktır. Konuşan, eylemde bulunan, düşünen, kızan, sevinen, gülen “görünüşte” insan, gerçekteyse Tanrı’dır. Bu yüce gerçeği kavrayabilecek gönül olgunluğuna ulaşamayanlar insanla Tanrı’yı ayrı varlıklarmış gibi görürler, bu bir “yanılma”dır, gerçeği kavrama yeteneğinden yoksun kalmanın sonucudur.

Bilmek kişinin kendini, kendinde Tanrı’yı tanımasıdır. Bu nedenle “kendini bilen Tanrı’yı, Tanrı’yı bilen kendini bilir”. Evrende bulunan, görünen ne varsa Tanrı’dır. Tanrı’yı arayan kendini, kendini arayan Tanrı’yı arar. Bu da bir eksikliktir, gerçeği bilememektir. Kişi Tanrı’yı kendi özünde, gönlünde aramalıdır. Bayezid Bistami bu düşüncesini dile getirme amacıyla “Tanrı benim içimdedir” demiştir. Bu sözler onun “dinsiz” bir kimse diye nitelenmesine yol açmış, aşırı Şeriat yanlılarınca ağır suçlamalara uğratılmıştır.

Gerçek insanda “görünen” Tanrı’dır, onun kuşattığı somut nesneler evrenidir. Bu evreni kavramak için derin düşünceyle el ele yürüyen “sevgi” gereklidir. Sevgi kişinin kendinde Tanrı’ya, Tanrı’da kendisine eğilim duymasıdır. Bu nedenle “kendini seven Tanrı’yı, Tanrı’yı seven kendini sever”. Tanrı’dan başka bir varlık söz konusu olmadığından “kendine tapan Tanrı’ya, Tanrı’ya tapan kendine tapar”.

Bayezid Bistami, Şeriat’m. ileri sürdüğü tapınma (ibadet) kurallarının bir “gösteriş”, bir “görünüş” olduğu kanısındadır, insanın tanrısal bir varlık olduğunu ileri sürmesi üzerine, kendisine “neden insan Tanrı, Tanrı insandır demene karşılık, arasıra Tanrı’ ya tapmanın yararından söz ediyorsun?” diye sorulduğunda şu sözlerle karşılık verdiği söylenir: “Biz özümüze saygı göstermeyelim mi?” Bu sözler Bayezid Bistami’nin ağzından çıkmasa bile, halk üzerindeki etkisini, görüşlerinin ne anlamda alındığını öğrenme bakımından önemlidir. Onun ortaya attığı “Varlık Birliği” konusunu içeren görüşlerin hepsi kendi buluşu değildir, bu alanda kendinden önce gelenlerden, özellikle Yeni-Platonculuk’tan kaynaklanan, sonraları İslam ülkelerinde yeni bir yorumla içerik değiştiren tasavvuf anlayışından esinlendiği açıktır. Tanrı’yı “Üstün iyi” (Summum Bonum) olarak görmenin kökeni Yeni- Platonculuk’tur.

Bayezid Bistami’nin en büyük etkisi kendinden sonra gelenler üzerinde olmuş, yüzyıllar boyunca sürmüştür. Onun adına kurulan “Tayfuriye Tarikatı” bu etkinin bir kurum niteliği kazanmasını sağlamıştır.

•    KAYNAKLAR: H.Corbin, Hıstoire de la Philosophie Islamicjue, 1964; (“İslam Felsefesi Tarihi”); D.L.O’Leary, İslam Düşüncesi ve Tarihteki Yeri (çev.Hüseyin Yurday-dın, Yaşar Kutluay, 1971); Nicholson, İslam Sufileri (çev.Mehmed Dağ, 1978).

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski