Bülent ECEVİT Siyaset ve devlet adamı, gazeteci, yazar,
Türkiye’nin 16. Başbakan’ı (İstanbul 1925). İstanbul’da Robert Kolej’i bitirdi. Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Edebiyatı bölümüne girdi; aynı zamanda Sankskritçe ile ilgileniyordu. O tarihlerde babası Fahri Ecevit Ankara Hukuk Fakültesi’nde profesör, Kastamonu’dan da milletvekili olduğu için aile Ankara’ya yerleşmişti.
Ecevit fakülteyi yarıda bıraktı, aynı yıl Basm-Yayın Genel Müdürlüğü’ne memur olarak girdi (1946); iki yıl sonra da Londra Basın Ataşeliği’nde görevlendirildi. Ecevit Türkiye’de iktidarın eldeğiştirdiği günlerde Londra’dan döndü ve Basm-Ya-yın Genel Müdürlüğü’yle ilişkisini keserek Ulus gazetesinde çalışmağa başladı. Ulus gazetesi o sıralarda ana muhalefetin yayın organı biçimine dönüştürülme dönemindeydi. Ulus gazetesinde geçirdiği yıllar siyasete hazırlık yılları oldu.
Ulus gazetesi kapanınca (1952) Nihat E-rim’in çıkardığı Halkçı ve Yeni Ulus gazetelerinde yazılarını sürdürdü. Artık C. H.P. yayın organı olarak çıkarılacak herhangi bir gazetenin aranan yazarı olmuştu. Bu arada önce bir gazetede burslu olarak çalışmak, İkincisinde de Harvard Üniversitesi’nde araştırma yapmak üzere gittiği A.B.D.’de hem gazetecilik, hem de siyaset konusunda kendisi için yararlı gözlemler edindi.
Siyasete giriş
Ecevit 1957 seçimlerinde Ankara’dan milletvekili seçildi. Bu onun için siyasi hayatta fiilî denemelere başlangıç olacaktı.
27 Mayıs’a kadar, üç yıl süren milletvekilliği gazeteciliği kadar verimli ve hareketli geçti. Parlamento’da genel sekreter Kasım Gülek’in de, genel başkan İnönü’nün de güvendiği kişlerden biriydi ve bu yakınlığı nedeniyle yazıları daha da fazla ilgi çekiyor, siyasetçiler arasında ona, ayrı değer ölçüsü uygulanıyordu. 1957-1960 döneminin çetin muhalefet sınavını, çok sert eleştirilerine rağmen, hiç kovuşturmaya uğramadan başarabilen gazetecilerin başında Ecevit yer alır. Ecevit’in 1961-1965 arasındaki yılları, gazetecilik ve siyasette deneme dönemlerinden sonra, partide etkinleşme ve devlet adamlığına yatkınlaşma aşaması oldu. Kurucu Meclis’ten (1961) sonra Parlamento’ya Zonguldak milletvekili olarak dönmüş ve İnönü’nün başkanlığındaki Koalisyon Hükûmeti’nde Çalışma bakanlığına getirilmişti. O tarihe kadar sadece bir kadro kuruluşu olan Çalışma bakanlığının, başlıca konusu olan işçilerin yakından ilgilendiği bir devlet örgütü haline gelişi onun Çalışma bakanlığı sırasındadır. Nitekim Ecevit 1965’e kadar süren bu görevi sırasında, grev ve lokavt kanunlarını çıkarmış, sendikacılık bu a-rada daha düzenli duruma gelmiş, üstelik bütün bunlar işçiyi sevindiren, ama işvereni de tedirgin etmeyen bir tutumla gerçekleştirilmişti.
Partiye hâkimiyet
Ecevit 1965’te üçüncü defa milletvekili seçildiğinde C.H.P. artık iktidarda değildi. Onun için de çalışmasının tümünü partiye ayırma fırsatı bulabildi; bunun sonucu olarak da 1966’da genel sekreterliğe seçildi. Yaşı ve partinin eski kadrolara itibar geleneği yüzünden bu seçim önce beklenmemiş, gerçekleşince de bazı politikacılar tarafından yadırganmıştı. Ama çok geçmeden bu düşüncelerin yersizliği ve geçersizliği anlaşıldı. Ecevit genel sekreter olarak partinin genç kadrolarıyle yakın bir işbirliği halinde çalışmayı ve verimli olmayı biliyordu.
Ecevit’in parti içindeki hâkimiyetinin kesinleşmesi de bu döneme rastlar. Çünkü İnönü bu tarihlerde C.H.P.’nin ortanın solunda bir parti olduğunu açıkladığı vakit, parti meclisinde buna karşı çıkmağa, hiç değilse tezi tartışma yoluyle çürütmeğe veya zayıflatmağa kalkışanlar ortanın solunun en güçlü savunucusu o-larak karşılarında Ecevit’i buldular. Ecevit konuyu sadece parti meclisi toplantılarında savunmakla yetinmeyecek, parti örgütünde bu görüşe yürekten inanan kadroları işbaşına getirecek, ayrıca, çeşitli vesilelerle yaptığı açıklama konuşmalarını Ortanın Solu adı altında kitaplaştıracak, böylelikle günün birinde İnönü’nün yeniden gözden geçirmek ve yorum yoluyle geri dönmek ihtiyacını duyacağı ortanın solu politikasının gerçek lideri olacaktı.
Liderlikte zirveye doğru
1969 seçimlerinden sonra C.H.P. çalkantı dönemini tamamlamış ve yeniden durgunluk dönemine girmişti. Ecevit genel sekreterliğini sürdürüyordu. Fakat 1971’-de 12 Mart Muhtırası’yle A.P. iktidarının çekilmek zorunda kalması ve C.H.P.’den ayrılan Nihat Erim’in yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmesi ortalığın yeniden karışmasına sebep oldu. Üstelik bu defa karışıklığın ağırlık unsurunu doğrudan doğruya Ecevit teşkil ediyordu; zira 12 Mart Muhtırası’na, bu yoldan hükümetin düşürülmesine, Nihat Erim’in hükümeti kurmasına ve C.H.P.’nin bu hükümete katılmasına karşı çıkmıştı. Bu yüzden İnönü ile kesin anlaşmazlığa düşünce, başkanıyle görüşmeye bile gerek görmeden genel sekreterlikten çekildi; bu, o tarihte Türkiye’de düşünülebilecek en güçlü rakibi karşısına alması anlamına geliyordu. İstifa ertesi günlerde yaygın düşünce Ecevit’in siyasî hayatının bu noktada sona erdiğiydi. Ne var ki Ecevit’in teşkilâtı ele geçirmiş olduğu unutuluyordu; nitekim partideki anlaşmazlığı çözmek için toplanan C.H.P. Kurultayı lider seçiminde beklenmeyen bir karar verdi ve Ecevit İnönü’nün yerini aldı; böylelikle de Ecevit C.H.P.’nin Atatürk ve İnönü’den sonra üçüncü genel başkanı oldu. 14 Ekim 1973 tarihinde yapılan seçimlerde Ecevit’in başkanlığındaki CHP en fazla oyu almasına rağmen çoğunluğu kazanamadı. 26 Ocak 1974 tarihinde Millî Selamet Partisi (MSP) ile kurduğu koalisyon hükümetinde ilk defa başbakanlık görevini aldı. 1974 yılında Bülent Ecevit başbakanken, EOKA yanlısı Rumlar Kıbrıs’ta Makarios’a karşı darbe yaptı. Darbe nedeniyle Ada’da yaşayan Türkler’in güvenliği tehlikeye girdi. Ecevit’in başında olduğu hükümet, askerî müdahale kararı aldı.
Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra Ecevit, “Kıbrıs fatihi” olarak anılmaya başladı. Sadece 10 ay süren bu koalisyon hükümetinin tarihe geçen en önemli olayı Kıbrıs Harekâtı olmuştur. Bu hükümetin dağılması üzerine Süleyman Demirel’in başbakan olarak görev yaptığı AP-MSP-MHP-CGP partilerinden oluşan I. Millî Cephe Hükümeti kuruldu.
Muhalefete geri dönen Bülent Ecevit seçim kampanyası için gittiği İzmir hava meydanında 29 Mayıs 1977 cumartesi günü kontrgerilla tarafından düzenlendiği iddia edilen suikasttan sağ kurtuldu. Bu suikast girişiminden bir hafta sonra yapılan 5 Haziran 1977 genel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi oyunu yüzde 41’e çıkarmayı başardı. Bu oy oranı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sol görüşlü bir partinin çok partili siyasal yaşamda kazandığı en yüksek oy oranı olarak tarihe geçti.
Ecevit oy oranını artırmakla birlikte o zamanki seçim sistemine (nisbi seçim sistemi) göre çoğunluğu kazanamadığı için bir azınlık hükümeti kurmaya karar verdi. Bu azınlık hükümetinin güven oyu alamaması nedeniyle tekrar Süleyman Demirel’in başbakanlığında II. Millî Cephe hükümeti (AP-MSP-MHP) kuruldu. Bu hükümetin de kısa ömürlü olması sonucu Ecevit’in “Kumar borcu olmayan 11 milletvekili arıyorum” sözüyle AP’den ayrılan 11 milletvekilinin desteğiyle (Güneş Motel Olayı) 5 Ocak 1978 tarihinde yeni bir hükümet kurarak tekrar başbakan oldu. Ancak bu 11 milletvekilinin (Tuncay Mataracı, Hilmi İşgüzar, Orhan Alp, Oğuz Atalay, Mete Tan, Güneş Öngüt, Mustafa Kılıç, Şerafettin Elçi, Ahmet Karaaslan, Enver Akova, Ali Rıza Septioğlu) desteğini kazanmak için verdiği tavizler ve bakan yaptığı 11 milletvekili hakkında çıkan yolsuzluk söylentileri, Ecevit’e zarar verdi. Bu arada, Türkiye’nin ekonomik durumu gittikçe bozulmaya başlamış, sağ-sol çatışmaları sonucu işlenen cinayetler önlenemez duruma gelmişti. TÜSİAD gazetelere tam sayfa eleştiri ilanları verdi. 14 Ekim 1979’da yapılan ara seçimlerde başarısızlığa uğrayan Ecevit görevden çekildi ve Süleyman Demirel 25 Kasım 1979 tarihinde MSP ve MHP’nin desteğiyle bir azınlık hükümeti kurdu. 12 Eylül 1980 tarihinde Genel kurmay başkanı Kenan Evren’in komutasındaki silahlı kuvvetler ülkenin yönetimine el koydu. Diğer parti başkanlarıyla beraber Bülent Ecevit de siyasetten uzaklaştırıldı ve bir süre göz altında tutuldu. Daha sonra diğer bütün partilerin ileri gelenleriyle birlikte 10 yıl süreyle siyasete girmesi yasaklandı. Bu dönemde gazetecilik yaptı. Arayış dergisini çıkardı. 1981’de çıkan dergi 1982’de askerî rejim tarafından kapatıldı.
Demokratik Sol Parti yılları
1985 yılında Bülent Ecevit’in siyasete girme yasağı devam ederken eşi Rahşan Ecevit’in başkanlığında Demokratik Sol Parti kuruldu. 1987 yılında yapılan referandumla eski siyasi liderlerin siyaset yasağı kaldırılınca Bülent Ecevit DSP’nin başına geçti. Aynı yılın Kasım ayında yapılan seçimlerde DSP barajı aşamayınca Ecevit siyasetten çekildi. 1989’da siyasete dönen Ecevit, 20 Ekim 1991 seçimlerinde DSP Zonguldak milletvekili olarak TBMM’ye seçildi. DSP’nin oyları 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan erken genel seçimde yüzde 14,64’e, milletvekili sayısı 76’ya yükseldi ve DSP solun en büyük partisi konumuna geldi. Ecevit, 30 Haziran 1997 tarihinde ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz başkanlığında kurulan ANASOL-D koalisyonunda Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. Koalisyon hükümetinin gensoruyla düşürülmesinin ardından, Bülent Ecevit, 11 Ocak 1999’da DSP azınlık hükümetini kurarak 4. kez başbakan oldu.
Partisinin, 18 Nisan 1999’da yapılan seçimlerden yüzde 22,19 oy oranıyla birinci parti olarak çıkması üzerine, hükümeti kurmakla görevlendirilen Bülent Ecevit, 28 Mayıs 1999’da kurulan DSP-MHP-ANAP koalisyonunda yeniden başbakanlık koltuğuna oturdu. Bu dönemde sağlık sorunlarıyla ilgili söylentiler çıkan Bülent Ecevit, 4 Mayıs 2002’de rahatsızlanarak Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’ne kaldırıldı. Tedavisi sırasında durumu gittikçe kötüleşince eşi Rahşan Ecevit tarafından hastaneden çıkartılarak evine geri getirildi. Bundan sonra sıhhati gözle görünür şekilde düzeldi ve Başbakanlık görevine devam etti. Ecevit’in rahatsızlığı sırasında hükümete yönelik tartışmalar ve erken seçim talepleri de siyasi gündeme damgasını vurdu. Bu tartışmalar parti içine de yansıdı. Başbakan yardımcısı Hüsamettin Özkan’ın 8 Temmuz 2002’de görevinden ve partiden istifasını yeni istifalar izledi. İstifalarla koalisyon hükümeti TBMM’deki sayısal desteğini yitirirken, erken seçim kararı alındı ve 3 Kasım 2002’de yapılan erken genel seçimlerde DSP barajı aşamadı ve TBMM dışı kaldı.
Genel başkanlıktan ayrılma kararını, 3 Kasım seçimlerinden önce olduğu gibi, seçimlerden sonra da zaman zaman dile getiren Bülent Ecevit, 22 Mayıs 2004 tarihinde düzenlediği basın toplantısıyla halefini ilan etti ve görevi Genel Başkan Yardımcısı Zeki Sezer’e devretmek isteğini belirtti. 25 Temmuz 2004’te yapılan DSP kongresi ile aktif siyaseti bıraktı.
Vefatı
İlerleyen yaşıyla birlikte sağlığı bozuldu. Doktorlarının karşı çıkmasına rağmen Danıştay‘a düzenlenen saldırıda ölen Yücel Özbilgin‘in 19 Mayıs 2006’daki cenazesine katılan Ecevit, törenin ardından rahatsızlandı. Aynı gece fenalaştı ve beyin kanaması geçirdi. Uzun süre yoğun bakımda kaldı. Bu sırada kendisi için tutulan ziyaretçi yazıları Kaldırım Defteri adıyla anılıyor. Bülent Ecevit, bitkisel hayata girdikten 172 gün sonra 5 Kasım 2006’da Türkiye saatiyle saat 22:40’da Gülhane Askerî Tıp Akademisi’nde dolaşım ve solunum yetmezliği sonucu vefat etti.
Ecevit’in devlet mezarlığına gömülebilmesi için, ölümünün hemen ardından 9 Kasım’da yapılan bir kanun değişikliğiyle bu mezarlıklara başbakanların da gömülmesi sağlandı.[13] 11 Kasım 2006’da yapılan cenaze törenine eşi nadir görülen bir kalabalık katıldı. Yurdun dört bir yanından ve başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmak üzere pek çok ülkeden insan Ecevit’e son borçlarını ödemek ve onu sonsuzluğa uğurlamak için başkente akın etti. Cenaze törenine beş cumhurbaşkanı ve siyasetçiler de katıldı. Kocatepe Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Devlet Mezarlığı‘na doğru yola çıkan Ecevit’in naaşına halk gözyaşları ve çiçeklerle eşlik etti. Bu uzun yol boyunca eşi Rahşan Ecevit bir an olsun cenaze arabasının arkasından ayrılmadı. 11 Kasım 2006 günü Devlet Mezarlığı‘na defnedilen Ecevit için anıt mezar yapılması gündemdedir.
Şahsi yaşamı
1973 seçimlerinde CHP’nin seçim kampanyasında, yaşlı bir kadının “Karaoğlan nirede ha evlatlar, Karaoğlan’ı görmek istiyom.” şeklindeki sorusundan sonra Karaoğlan adı CHP’liler tarafından benimsenmiş ve ilerleyen yıllarda da Türkiye’de Bülent Ecevit için kullanılmaya başlanmıştır. Seçim propagandalarında “Umudumuz Karaoğlan” sloganı söylenmeye başlamıştır. Dönemin Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel, en büyük rakibi olan Bülent Ecevit’i, darbeyle devrilen Şilili sosyalist devlet adamı Salvador Allende’ye benzetip atıfta bulunmak için “Allende-Büllende” tabirini kullanmıştır. Ecevit, başbakanlık dönemlerinde yapılan Kıbrıs Harekâtı sonrasında “Kıbrıs Fatihi”, Abdullah Öcalan’ın yakalanışı sonrasında da “Kenya Fatihi” olarak anılmıştır. Kamuoyunda mütevazı kişiliğiyle de tanınmaktadır.
Bitlis sigarası, Meclis sigarası içer, eniştesi İsmail Hakkı Okday’ın hediyesi Erika marka daktilosuyla yazardı. Bu 70 yıllık daktiloyu, ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi’ne armağan etmiştir.
Biri ABD’de Rumlar tarafından olmak üzere siyasi hayatında 6-7 kere suikast girişimine maruz kaldı.
Edebî kişiliği
Bülent Ecevit, siyasi yaşamının yanı sıra yazarlık ve şairliği de birlikte yürütmüş ender siyasetçilerden birisidir. Sanskrit, Bengal ve İngilizce dillerinde çalışmalar yapmış olan Ecevit, Rabindranath Tagore, Ezra Pound, T. S. Eliot, ve Bernard Lewis’in yapıtlarını Türkçeye çevirmiş, kendi şiirlerini de kitap halinde yayımlamıştır.
Şiir kitapları
- Bir Şeyler Olacak Yarın (Tüm şiirleri), Doğan Kitapçılık (2005)
- El Ele Büyüttük Sevgiyi, Tekin Yayınevi (1997)
- Işığı Taştan Oydum (1978)
- Şiirler (1976)
Siyasi kitapları
- Ortanın Solu (1966)
- Bu Düzen Değişmelidir (1968)
- Atatürk ve Devrimcilik (1970)
- Kurultaylar ve Sonrası (1972)
- Demokratik Sol ve Hükümet Bunalımı (1974)
- Demokratik Solda Temel Kavramlar ve Sorunlar (1975)
- Dış Politika (1975)
- Dünya-Türkiye-Milliyetçilik (1975)
- Toplum-Siyaset-Yönetim (1975)
- İşçi-Köylü Elele (1976)
- Türkiye / 1965-1975 (1976)
- Umut Yılı: 1977 (1977)