Cevat Hamit Dereli Ressam (1900, Rize – 23 Temmuz 1989, İstanbul),
1915’te Sanayii Nefise Mektebi’ne girdi, deseninin kıvraklığı, renklerinin uyumuy-le Çallı atelyesinin en gözdelerinden biri oldu. 1922-1923 yıllarında Refik Epikman, Saim Özeren, Muhittin Sebati v.d. ile Yeni Resim Cemiyeti’ni kurdu. 1924’te, diplomasını aldı, aynı yıl açılan Avrupa yarışmasını kazandı, birkaç arkadaşıyle Paris’e gitti.
O yıllar, Paris’te, Güzel Sanatlar Okulu ile Julian Akademisi’nden başka bir öğrenim kurumuna pek gidilmezdi; Cevat Dereli de Julian Akademisi’ne yazılarak 1928 yılına kadar Paul-Albert Laurens atelyesine devam etti.
Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği’nin kuruluşunu Paris’te iken düşünmüştü. Bu birliğin İstanbul ve Ankara’da açtığı sergilerde Cevat Dereli, biraz donuk ve grilerle dolu resimler gösteriyordu. Bir ara Tıp Fakültesi’nde anatomik planlar hazırladı, sonra Akademi’ye alındı, emekliliğine kadar orada kaldı.
Sedat Simavi Vakfı 1977 Görsel Sanatlar ödüllerine, Atatürk Sanat Armağanı’na (1981) değer görüldü. Başlangıçta kübizme eğilim gösteren Dereli, sonradan geniş ve uyumlu lekelerin ağırlıkta olduğu özgün bir üsluba ulaştı. Türkiye içinde ve dışarıda birçok sergiye katıldı. İstanbul’un doğasını konu alan figüratif anlayıştaki resimleriyle tanınan ressam Cevat Dereli 23 Temmuz’da İstanbul’da öldü.
Resim ve Heykel Müzesi’nde, Cemal Tollu ile Cevat Dereli’ye ayrılan salonlarda bu iki ressamın yakınlığı göze çarpar. Tollu son yıllar yapıtlarında Eti alçak kabartmalarının ayrıntısız, kunt biçimlerine yönelirken Dereli daha çok eski minyatürlerimize yaklaşır. Ama, her iki ressamda bir ulusallık, Köy hayatı, Elma toplayanlar, Balıkçı, Bursa Kozahanı, Deniz kızı gibi resimlerinde kübist üslûplaştırmasından kalan bir geometrik düzen, renklerin baygın tatlılığını gölgelemez. Burada maviler, turuncuya çalan kırmızılar, altın sanları ve yeşiller seyirciye yazma kitapların arasında gizlenen minyatürlerimizi hatırlatır.
Cevat Dereli’nin en çarpıcı özelliği, gönlünden geldiği gibi çalışması, zihnî tasarlamalardan çok duygularına uymasıdır. Bu yüzden, her eseri bir çeşit saflık, içtenlik ve şiirle doludur. Kimi ressamın, sanatçının verimi bir kültür birikiminden doğar. Fikirsel tasarlanış bütün çabaların başıdır. Oysa, Cevat Dereli’de, sanatının sırlarını, resim tekniğinin inceliklerini çok iyi bilen bir ressamın bilgisi, ne yaptığım, nereye yöneldiğini kavramış pişkinliği sezilmekle birlikte ağır basan hava, kendiliğinden bir fışkırış, peşin tasarlanmamış, çalışırken bir bir meydana çıkmış bir çizgi, biçim, renk ve uyum olgunluğudur.
Cevat Dereli’nin son on beş – yirmi yıl içinde meydana getirdiği büyük düzenlemeler onun, bir «sehpa ressamı»ndan çok, geniş duvarları örtecek güçte bir süslemeci olduğunu belirtir.