BERNARD, Cladue (1813-1878)
Fransız fizyoloji bilgini. Sindirim sinir sistemi üzerine yaptığı araştırmalarla deneysel tıbbın ve fizyolojinin kurucusu sayılır.
12 Temmuz 1813’te Beajolais bölgesindeki Rhöne ilinin Saint-Julien kasabasında doğdu. Orta halli bir bağcının oğlu olduğundan düzenli bir eğitim olanağı bulamayan Bernard, kasabanın papazından Latince öğrendikten sonra Villefranche’taki cizvit okuluna yazıldı. Ardından Thoissey’de, özellikle edebiyat kültürüne ağırlık veren, fizik ve doğabilimle-rini programına bile almayan bir kolejde okumaya başladıysa da, ailenin parasal sorunları giderek arttığından, 1831’de öğrenimini yarım bırakıp Lyon’lu bir eczacının yanına çırak girdi. O sıralar en büyük düşü tanınmış bir oyun yazarı olmaktı. Boş zamanlarında yazdığı La Rose du Rhöne (“Rhöne’un Gülü”) adlı bir vodvilden 100 frank kazanınca, eczanedeki işini bırakıp oyun yazarlığına dört elle sarıldı. 1834’te Arthur de Bretagne adlı beş perdelik trajedisini bitirip Paris’e ünlü eleştirmen Saint-Marc Girardin’e götürdüğünde yapıtından ve başarısından çok umutluydu. Ne var ki Girardin 21 yaşındaki gence oyun yazmayı bırakıp bir tıp okuluna devam etmesini, salık verdi.
Bernard eleştirmenin bu öğüdünü tuttu ve giderlerini karşılamak için geceleri ders vererek tıp öğrenimini güçlükle sürdürdü. Gerçekten de, bir yandan para sıkıntısı içinde bunalan, öte yandan o güne değin doğabilimlerine dayalı sağlam bir eğitim görmemiş olan Bernard, 1843’te okulu bitirdiğinde en düşük not alan öğrencilerden biriydi.
Bernard, 1839’da Paris’teki hastanelerde staj yaparken Magendie gibi değerli bir hekimle çalışma fırsatı bulmuştu. Okulu bitirince de Hötel-Dieu ve College de France’ta Magendie’nin asistanlığını yapmaya başladı. Hocasının deneyiminden ve bilgi birikiminden çok yararlanmasına karşın, araştırma asistanlığıyla yetinmek istemiyordu. 1844’te tıp fakültesinde ders verebilmek için başvurduysa da açılan sınavda başarılı olamadı. O aralar Parisli zengin bir doktorun kızıyla evlenmiş, ancak bu evlilik ona yeni sorunlardan başka bir şey getirmemişti. Karısının özel doktor olması yolundaki isteklerine ve evinin bodrumunda canlı hayvanlar üzerinde yaptığı deneylere sürekli karşı çıkmasına karşın, klinik çalışmalarını giderek azaltıp tüm zamanını laboratuvar araştırmalarına verdi. 1847’de Magendie, College de France’taki derslerinin bir bölümünü bu çok güvendiği öğrencisine bıraktı. 1853’te büyük yankılar uyandıran teziyle doktora derecesini alan Bernard ertesi yıl Sorbonne’ da kendisi için kurulan genel fizyoloji kürsüsünün profesörlüğüne, 1855’te Magendie’nin ölümü üzerine de College de France’ta hocasının yerine getirildi.
1860’tan sonra derslerinden arta kalan zamanını doğduğu kasabada geçirmeye başlayan Bernard, uğraşılarını bilim felsefesi üzerinde yoğunlaştırdı. Karısından ayrılmış, Yahudi asıllı Rus öğrencisi Marie Raffaloviç ile platonik bir ilişkiye girmişti. O sıralar sağlığı iyice bozuldu; karaciğer ve pankreasında başlayan hastalık böbrek iltihabına dek ilerlediğinden, 1868’de Sorbonne’daki kürsüsünü öğrencisi Paul Bert’e bıraktı, yalnız College de France’taki derslerini sürdürdü. 1869’da Fransız Akademisi’ne seçildi, aynı yıl 1854’ten beri üyesi olduğu Bilimler Akademisi’nin başkanlığına getirildi. 28 Aralık 1877’de College de France’ta son dersini verdikten sonra sağlık durumu giderek ağırlaşan Bernard 10 Şubat 1878’de Paris’te öldüğü zaman, kendisinden önce hiçbir bilim adamına yapılmayan ulusal törenle gömüldü.
Çalışmalarıyla dört kez Bilimler Akademisi’nin Deneysel Fizyoloji Ödülü’nü almış, 1849’da III.Napoleon tarafından Legion d’honneur nişanıyla ve 1876’da Londra’daki Royal Society’nin Copley madalyasıyla ödüllendirilmişti.
Sindirim fizyolojisi
Bernard’ın 1843’te hazırladığı Du suc gastrique et 4 de son röle dans la nutrition (“Mide Özsuyu ve Beslenmedeki Rolü Üstüne”) adlı bitirme tezi sindirimle ilgiliydi. 1847’de College de France’ta başladığı araştırmalarının ilk önemli bulguları da gene sindirime ilişkindir. Hayvanlar üzerinde yaptığı bu araştırmalarda besinleri doğrudan doğruya onikiparmak barsağına vererek, sindirim olayının büyük bir bölümünün midede değil incebarsakta gerçekleştiğini göstermiştir. Bu bulgu, eski bilgileri geçersiz kılacak yeni bir yaklaşımdı. Ayrıca pankreas salgısının da sindirim olayında önemli bir görev üstlendiğini saptayan Bernard, yağ moleküllerinin parçalanarak yağ asitleri ve gliserole dönüştüğünü de ilk kez açıklığa kavuşturdu. 1847’de Bilimler Akademisi’nin Deneysel Fizyoloji Ödülü’nü alan bu çalışma, daha sonraki yüzyılda edinilen tıp ve biyoloji bilgileriyle doğrulanmış, Bernard’ın bulgularına eklenen yeni bilgiler temel kavramların moleküler düzeyde nasıl geliştiğini ortaya koymuştur.
Karaciğerin glikojen netabolizmasındaki işlevi
Bernard, 1850’den başlayarak araştırmalarını karaciğerin işlevi üzerinde yoğunlaştırdı. O yıl hazırladığı Sur une nouvelle fonetion dufoie ehez l’homme et ehez les animaux (“insanda ve Hayvanda Karaciğerin Yeni Bir İşlevi Üstüne”) adlı çalışması Bilimler Akademisi’nin 1851 Deneysel Fizyoloji Ödülü’nü alırken, 1853’te gene karaciğerin işlevini ayrıntılı bir biçimde inceleyen doktora tezi de dönemin en ünlü tıp bilginlerinin övgüsünü kazanmıştı. 1856’da, karaciğerde nişasta benzeri bir maddenin varlığını saptayan ve buna “glikojen” adını veren Bernard, bu karmaşık yapılı molekülün vücut tarafından şekerden üretildiğini de gösterdi. Bu inceleme, vücudun basit moleküllerden yararlanarak yüksek yapılı maddeleri kendiliğinden üretebildiğinin ilk kanıtıydı. Çalışmala- ^ rım sürdürerek, glikojen moleküllerinin bir depo görevi üstlendiğini açıklayan da ilk Bernard oldu. Onun açıklamasına göre vücuttaki şeker miktarı arttığında glikojene dönüştürülerek depolanır, gerektiği zaman bu glikojen molekülleri şekere dönüştürülerek vücuda enerji sağlanabilir. Söz konusu yapım-yıkım işlemleri, vücutta belirli dengelerin korunmasını sağlamak amacıyla kandaki şeker miktarını belli bir düzeyde tutmaya yönelik bir süreçtir. Nitekim sonraki araştırmalar bu mekanizmada rol oynayan maddelerin pankreasın salgıladığı insülin ve glükagon hormonlarmca denetlendiğini ortaya koyarak Bernard’ın bulgularını doğrulamıştır. Gerçekten de insülin fazla şekerin karaciğerde glikojene çevrilerek depolanmasını, glükagon ise açlık sırasında azalan kan şekerini artırmak amacıyla karaciğer hücrelerindeki glikojenin parçalanarak şekere dönüştürülmesini sağlar. Pankreas insülin sentezini başaramaz ya da yeterince salgıla-yamazsa, kan şekerinin düzeyi kontrol edilemez ve şeker hastalığına yol açar. Bernard’ın glikojen metabolizmasına ilişkin çalışmaları, milyonlarca insanı etkileyen şeker hastalığının anlaşılmasında ve tedavi yollarının araştırılmasında önemli bir adım olmuştur.
Bernard ayrıca zehirli maddelerin ve anestezikle-rin insan vücudu, özellikle sinir sistemi üzerindeki etkilerini araştırmış, karbon monoksidin oksijenin yerini alarak hemoglobine bağlanabileceğini ve sonuçta oksijen yetersizliğine yol açabileceğini göstermiştir. Kürarla yaptığı deneyler sonucunda, zehirli maddelerin hareket (motor) sinirleri üzerindeki felç yapıcı etkisini de ilk kez o tanımlamış, bu bulgular ilaçların insan vücudu üzerindeki etkilerine dikkati çekerek deneysel farmakoloji alanında yeni ufuklar açmıştır.
“Iç ortam kavramı”
Bernard’ın üzerinde çalıştığı konular ve vardığı sonuçlar, bugünkü deneysel tıbbın “temeli ve fizyolojinin.olgusal içeriğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Söz konusu alanların en önemlilerinden biri de, ilk kez Bernard’ın vurguladığı canlı yapıdaki “iç ortam” kavramıdır. Bu yaklaşıma göre hücreler, vücudun organik sıvılarında yaşamsal etkinliklerini sürdürebilmek için gerekli her şeyi bulur. Böylelikle organizma dengelenmiş bir dizi kimyasal tepkime yoluyla ve “dış ortam”dan etkilenmeksizin önemli iç etkinliklerini sürdürebilir. Bu tepkimelerin denge durumunu koruması, yaşamın sürmesi için gerekli bir ön koşuldur. Organizmalar geliştikçe, iç ortamı daha dengede ve dış ortamdan daha bağımsız tutma eğilimi giderek artar ve sonuçta, örneğin basit organizmaların donarak ölmesine neden olan elverişsiz dış koşullara gerekli tepkiyi gösterebilir. Daha 1851’de dış etkilere yanıt olarak sinir sisteminin kan damarlarının gevşeme ve kasılmasını denetlediğini saptayan Bernard bu gerçeğe ilk kez dikkati çekmişti. Bernard’m iç ortam kavramı, yaşam süreçlerinin kendi kendini ayarlaması demek olan bugünkü “homeostasis” kavramına temel olmuş, içsalgı bezlerinin düzenleyici işlevi açıklığa kavuşturulduğunda da yeni bir anlam kazanmıştır.
Bernard’m bilimsel çalışmalarının değeri yalnızca gözlem ve deney gücüne değil, yönteminin varsayıma verdiği öneme de dayanır. Varsayımın deney sırasında araştırıcıyı etkileyecek biçimde ağırlık kazanmaması, ancak olaylar arasındaki bağlantıyı kurarak sağlam bir sonuç sentezine götürmesi gerektiğini savunan Bernard, doğabilimlerinde deney ilkelerinin yerleşmesine çok büyük katkıda bulunmuştur. Çağının sınırlı teknolojik olanaklarına karşın elde ettiği her bulgu bugünkü tıp bilgileriyle doğrulanmış olan ve öğrencilerine de deneysel yöntemin önemini aşılayan Bernard, deneysel tıbbın kurucusu sayılır.
• YAPITLAR(başlıca):Du suc gastrique et de son röle dans la nutrition, 1843, (“Mide Özsuyu ve Beslenmedeki Rolü Üstüne”); Recherches sur une nouvelle fonction du foie considere comme organe producteur de matiere sucree ebe/, l’homme et ehez les animaux, 1853, (“Hayvanda ve insanda Şekerli Madde Üreten Organ Olarak Karaciğerin Yeni Bir İşlevi Üstüne Araştırmalar”); Leçons sur les proprietes physiologiques et les alterations pathologiques des liquides de l’organisme, 2 cilt, 1859, (“Organizma Sıvılarının Patolojik Değişimi ve Fizyolojik Özellikleri Üstüne”); Leçons sur les proprietes des tissus vivants, 1866, (“Canlı Dokuların Özellikleri Üstüne”); Leçons sur les anesthesiques et sur l’asphyxie, 1875, (“Anestezikler ve Asfiksi Üstüne”); Leçons sur le diabete et la glycogenese animale, 1877, (“Şeker Hastalığı ve Hayvanlarda Glikojen Metabolizması Üstüne”).
• KAYNAKLAR: M.Foster, Claude Bernard, 1899; J.M.D. Olmsted, Claude Bernard: Physiologist, 1938; J.Schiller, Claude Bernard et les problemes scientifiques de son temps, 1967; R.Virtanen, Claude Bernard and His Place in the History of Ideas, 1960.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi