Duygu
Sanat yapıtlarının değerlendirilmesinde belli bir ölçünün bulunması felsefenin önemli sorunlarından biridir. Platon’un ortaya attığı “güzel” kavramı en yetkin örneğini “eidea”da bulur. Onun anlayışına göre, bir nesnenin yetkinliği, güzelliği “eidea”sına olan benzerliği ile bağlantılıdır. Bu nedenle “güzel” örneğini duyulur evrende değil, duyulurüstü evrende aramak gerekir. Aristoteles bu görüşe karşı çıkarak, ancak duyulur evrendeki varlıkların gerçek olduklarını ileri sürmüş, Poetika adlı yapıtında sanatın bir öykünme (mimesis) olduğunu söylemiştir. Sanat öykünme olunca, sanat ürününün yetkinliği, güzelliği de öykünülen örneğe olan yakınlığı, benzerliği ile bağlantılıdır. Platon’un benimsediği “eidea” örneği, usu düşünmenin odağı sayan, Rasyonalizm’in sanat anlayışına uymamıştır. Özellikle Descartes ile onun izini sürenler sanat ürünleri karşısında usa dayalı bir tutumu benimsemiş, duygulara yer vermemiştir. Descartes’ın “gerçeklikten daha güzel bir nesne yoktur” önermesi usçu anlayışı dile getiren açık bir örnektir.
Baumgarten sanat ürünlerinin anlaşılmasında ortaya konmasında usun tek etken olamayacağı görüşünü savunmuş, sanatçının kişiliğini ürününe yansıtan nesnenin duygu olduğunu ileri sürmüştür. Sanat ürünlerinde başarı, sanatçının duygularını yapıtında yansıtma becerisine bağlıdır. Sanatçı gördüğünü değil, duyduğunu, kendi iç evreninde oluşanı yapıtıyla dış evrene aktardığı ölçüde başarılı olabilir. Sanatçı bir “duygu insanı”dır. Baumgarten’ın ortaya attığı bu sanat anlayışı güzelle duygu arasındaki varlıkbağlantısını gösterir. Sanatçınınduygulan-nı dile getirme gereğiyle karşı karşıya kalması yeni bir olay değildir, ancak bu olayın bir estetik sorunu olarak gündeme getirilişi yenidir. En eski uygarlıklardan günümüze kalan sanat ürünleri incelendiğinde, orada da başarının duygulan dile getirmekle bağlantılı olduğu anlaşılır. Kimi sanat ürünlerinde sanatçının tutumunu, anlayışını, yaratı becerisini dile getiren bir özellik bulunur. Usçu felsefe bu özelliği us açısından değerlendirirken, estetikçi olaya başka bir tutumla yaklaşır. Sanat yapıtında sanatçıyı veren, onun içevrenini sergileyen yanı arar. Müzik, resim, şiir gibi sanat türlerinde, duygunun etkisi kolayca sezilir. Yontu, mimarlık ürünlerinde daha ölçülü bir yaklaşım gerekir. Özellikle 19. yy’dan sonra sanat ürünlerinde duygunun ağır bastığı, sanatçının yalnız gördüğünü değil, duyduğunu, içinden geçeni de yapıtına yansıttığı görülür. Eski Yunan tiyatrosunda, söylevlerinde etkinin gücünü ,artırmak için duygusal öğelerden elden geldiğince çok yararlanılmıştır. Roman, öykü türünde duygunun ne denli ağır bastığı Balzac’’, Victor Hugo, P. Loti, Lamartine ’in ”yapıtlarında görülür. Doğu sanatı baştan başa duygu ürünüdür. Özellikle şiir türü yalnız duygusal olanı işlemekle yetinmiştir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi