EİSENHOVVER DOKTRİNİ
1956 Süveyş bunalımı, Ortadoğu’da İngiltere’nin nüfuzunu azaltırken, Sovyetler’in nüfuzunu da arttırmıştı. Bu durumda İngiltere’nin etkisizliği Amerika’nın çıkarları bakımından bölgede önemli bir boşluk doğuruyordu. Eisenhower, Dışişleri bakanı Dul-‘ les’ın teşviki ile fıem Ortadoğu’da amerikan nüfuzunu pekiştirmek, hem de NATO ile SEATO arasındaki boşluğu yeni tedbirlerle doldurmak istedi. Bu gaye iie 5 ocak 1957’de Kongrs’ye bir mesaj gönderen Eisenhower, Ortadoğu ülkelerinin bağımsızlıklarını korumak üzere, bu ülkelerle İşbirliği yapmak ve ekonomik güçlerini arttırmak için Hükûmet’e yardım etme yetkisini istedi.
Eisenhower’ın mektubunda en önemli nokta ikinci maddeydi. Bu bölümde Başkan, Ortadoğu ülkeleri doğrudan veya dolaylı bir saldırı karşısında katırlar ve Washington’-dan yardım isterlerse, amerikan silâhlı kuvvetlerini kullanabilme yetkisinin de kendisine verilmesini istiyordu.
Başkan’ın istekleri 9 mart 1957’de yasama organında kabul edildi ve o tarihten sonra Eisenhower’ın adiyle anılacak olan program yürürlüğe girdi.
Eisenhower Doktrini’nin en önemli yanı dolaylı saldırı kavramını ortaya atmasıdır. Bu kavram, dıştan gelen saldırılardan başka iç muhalefete karşı yardım isteyecek hükümetleri de Amerika’nın silâhla destekleyeceği kuşkusunu uyandırdı. Doktrinin tek uygulaması 15 temmuz 1958’de, Lübnan Devlet başkanı Camille Chamoun’un çağrısı üzerine amerikan deniz piyadelerinin Lübnan’a çıkması oldu. Bu sırada Lübnan ve dünya basını, Eisenhovvsr ve Chamounün meşru muhalefete karşı harekete giriştiklerini öne sürdü.
5 mart 1959 tarihinde Türkiye ile Amerika arasında imzalanan ikili antlaşma Eisenhower Doktrini’ne uygundur. Bu antlaşmanın T.B.M.M.‘de görüşülmesi sırasında D.P. iktidarı muhalefetin sert eleştirilerine uğramıştı.
C.H.P. milletvekili Bülent Ecevit, Amerika’nın silâhlı müdahale tehdidiyle iktidarı sindirmek istediğini ileri sürdü.