ANLATIMCILIK
Batı ülkelerinde ekspresyonizm olarak anılan bu sanat akımı, çağdaş alman estetiğinin bir buluşudur; özellikle kuzey ülkelerinde gelişmiş, en güçlü yapıtlarını Almanya, Hollanda, İsveç ve Norveç gibi ülkelerde vermiştir. Sanat tarihçilerine göre anlatımcılık, bir toplumun buhranlı, karışık dönemlerinde kendini belli eder ve o toplumun acılarını, çalkantılarını, dengesizliklerini dile getirir. Ölçülü, simetrik, çizgi ve renk bakımından düzenli bir üslûbun tam karşıtı olan anlatımcılık, ateşli, sinirli, kaygılı bir tutumun «şok» etkisini uyandıran bir teknikle ortaya çıkışıdır. Akılcı düşünüşe yer vermeyen bu akım, her sanatçıya göre değişen anlatımlarla ruh çalkantılarının, ya da en azından ruhsal buhranların biçimler ve renkler yoluyle açığa vuruluşu sayılabilir. Savaşlar, İktisadî gerilimler, toplumun parçalanmasıyle sonuçlanan fikir aykırılıkları, sosyal düzensizlik gibi değişik etkenler, fikir ve sanat eserlerini etkiler. Cinsel bunalımlar da anlatımcılık eğilimini hareketlendiren başlıca etkenlerden biridir. Bu bakımdan, Freud’un kuramı, kişinin iç yapısındaki cinsel kompleksleri açığa vururken özellikle yazar ve ressamları etkilemiştir.
Goya ve Picasso’nun boğa güreşlerinin kanlı oyunlarını canlandıran düzenlemeleri, Paris sefahat yerlerinin ressamı Toulouse – Lautrec’in grafikleri, belçikalı James Ensor’un, hollandalı Van Gogh’un, norveçli Edvard Munch ve isviçreli Ferdinand Hodler’ın kaygılı, çok kere kötü düşlere benzeyen yapıtları, anlatımcı akımın en inandırıcı örnekleridir. Avusturya’da Oscar Kokoschka, Almanya’da Nolde ve Kirchner, Fransa’da Soutine, Pascin ve Chagall, üçü de musevi olmaları bakımından, ırklarının çalkantılı, kaygılı mizacını, hastalıklı duygululuğunu tablolarında yansıtmışlardır. Anlatımcılık akımının önemli özelliği, klasik disiplinden, sakin, düzenli ve dengeli bir anlayıştan uzak oluşudur. Bu ressamlar da, kendi ülkelerinin ve çevrelerinin etkisiyle, toplumlarının buhranlarını, kendi tanık oldukları dramatik olayları ya da kendi yaşantılarını ifade etmişlerdir.
Anlatımcılık, özü ve ona hareket veren etkenler bakımından sadece bir yapım türü ya da bir teknik sayılamaz. Bu yüzden resim tekniği bakımından, meselâ, izlenimcilik, kübizm, fütürizm v.d. akımlar gibi belirli tutum ya da formüllere bağlanmadı. Kişilerin başarısına göre gelişti; her sanatçıda ayrı ayrı beliren ve her tabloda değişik olgular halinde ortaya çıkan bir eğilim olarak sanat tarihinde yer aldı.
Anlatımcılık akımının türk resim sanatındaki örneklerini Batılüar ile karşılaştırmak, benzerlikler aramak bizi yanlış yola götürebilir. Doğu, genellikle durgun ve sessizdir; ruh çalkantılarım açığa vurmaz. Doğu’nun kültür ve sanat gelenekleri, özellikle biçim, çizgi ve renkle uğraşanları dengeye, ölçüye ve düzene götürür. Geleneksel minyatür sanatımızdan, XIX. yüzyıl ortalarında doğan batı anlamındaki resim sanatımızdan yakın dönemlere kadar türk resmi, çalkantıdan uzak bir çizgi üstünde gelişerek belirli sivriliklere çok yer vermedi. Avrupa resim sanatına oranla sessizlik içinde gelişen sanatımızda anlatımcılık eğiliminin ne dereceye kadar yer alacağı sorulabilir. Bunun karşılığı, türk resminin öteki akımları ve bu akımların ne dereceye kadar batılı asıllarma uygun oldukları incelenirken verilebilir. Aslında, ne izlenimcilikte, ne kübizm ve konstrüktivizmde, ne de klasisizmde türk resmi, bu sınıflandırmaların içine tam olarak girer. Başladığı 1850 yıllarından hemen hemen bu günlere kadar resim sanatımız, yersel duygularla yabancı etkiler arasındaki araştrmalarıyle belirli okul ya da akımlara sapamadı, bu akımlardan birinde karar kılamadı. Bu bakımdan klasik, izlenimci, kübist ya da konstrüktivist olarak sınıflandırdığımız ressamlarda belli anlayış ve teknikler yönünden kesin bir tutum aramamalıyız. Anlatımcılığa gelince, bu çerçeve içine alacağımız ressamlarda sanatçı huyundan, karakterinden çok, işçilik, teknik, yapış tarzı aramak gerekir. Kimi ressamlarımız folkloru, köy ve köylü yaşantılarını konu edinmiş, kimileri doğaya bağlı kalmış,
kimileri de geometrik bir konstrüktivizmi seçmiştir. Anlatımcılık bakımından da, kesin, sistematik bir görüş ve teknikten kaçınarak «lirik» bir anlatıma başvurmuş olan ressamlar bu akım çerçevesine alınabilir. Özgür bir fırça kullanış, kimi zaman karikatür gibi bir desen, taşkın renkler, esnek biçimler, duygunun etkisiyle yapılmış değiştirmeler, doğa oranlarını aşan değiştirici, yorumcu bir çizgi düzeni türk anlatımcılarının belirgin özellikleridir. Burada önemle üstünde durulacak nokta, anlatımcılarımızın genellikle dramatik, trajik bir havaya bürünmemiş oldukları, başkaldırış ya da hırpalayışlara eğilmeyişleridir. Böylece, anlatıma başvurmuş olan ressamlarımızın sosyal yaşantımızı izlemekten ya da kendi ruhsal çalkantılarına eğilmekten çok, bir çeşit teknik anlatımcılığa sapmış, ya da onunla yetinmiş oldukları sonucu çıkarılabilir.