Francis Bacon Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

BACON, Francis (1561-1626)

İngiliz devlet adamı ve filozof. İngiliz deneyci felsefesinin ve mantıkta tümevarım yönteminin kurucularındandır.

22 Ocak 1561’de Londra’da doğdu, Kamu yönetiminde önemli yeri olan bir ailedendi. Babası Kraliçe Elizabeth’in yanında yüksek görevli bir memur amcası ise başbakandı. Annesi, hazine bakanı olan Lord William’ın yakınlarındandı. Bacon’ın çocukluğu Saray çevresinde, o dönemin soylu ve varlıklı kimseleri arasında geçti. İlk bilgilerini Yunanca bilen ve tanrıbilimci olan annesinden edindi, sonra Cambridge’de Trinity College’da üç yıl süren öğrenim gördü. Cambridge Üniversitesi’nde yükseköğrenimini bitirdikten sonra, 1576’da Paris’e gönderildi. 1579’da babasının ölümü üzerine, İngiltere’ye döndü. Mirasın büyük kısmının kardeşine kalması üzerine, geçimini sağlamak amacıyla yeni bir iş arama gereğini duydu. Hukuk öğrenimi görerek avukat oldu (1582). Mesleğinde kısa sürede yükseldi. 1584’te parlamentoya girdi. 1598’de bir borçla ilgili olarak, görevini kötüye kullanmakla suçlanıp yargılandı. Daha sonra Kraliçe’ nin başkanlık ettiği kurulun avukatlığına getirilen Bacon, saygınlığını Kral I. James döneminde de korudu. 1613’te başsavcı, 1618’deise adalet bakanı ve Verulam Baronu oldu. 1620-1621’de de St. Albans Vikontu unvanını aldı. Aynı yıl, rüşvet almakla suçlanarak yargılandı ve bir süre hapsedildi. Bağışlanmasından sonra, ölünceye değin toplumdan uzak, yalnızca bilim ve felsefeyle dolu bir yaşam sürdü. Felsefe tarihinde kendisine üstün bir yer ve saygınlık kazandıran yapıtlarını bu süre içinde verdi. 9 Nisan 1626’da Londra’da öldü.

Bacon, yaratılıştan doğaya yönelik, deneye eğilimli, sürekli araştırmayı seven, kesin bilgiye varıncaya değin sorunları irdeleyen bir kişiliğe sahipti. Öğreniminin ilk yıllarında gün ışığına çıkan bu yeteneği nedeniyle, okuduğu kolejin verdiği bilgilerle yetinmemiş, Aristoteles mantığına dayanan bir düşünce yönteminin doyurucu olmadığı kanısına varmıştı. Yükseköğrenime başladığı yıllarda felsefeye yeni bir yöntem kazandırılması gereğini duymuş; doğanın araştırılmasıyla daha sağlam, daha tutarlı bilgilerin edinileceği sonucuna ulaşmıştı. İlk gençlik döneminde edindiği bu izlenimler, sonraki çalışmalarının odağını oluşturmuştur.

Bacon felsefeye duyduğu ilgiyi, doğa olaylarının nedenlerini öğrenme eğilimini, seçtiği düşünme yöntemini De Interpretatione Naturae Proeminum adlı yapıtının girişinde ortaya koymuştur: “Kendimde gerçeği araştırma eğiliminin bulunduğunu anladım. Nesneler arasındaki varlık ilişkilerini kavramada başarılı bir anlayış gücümün olduğunu gördüm. En ince ayrıntıları gözlemlemede, derin araştırmalara girişmede, kuşkulara kapılmada özel bir yetim, bir özbeğe-nim vardı. İnceden inceye düşünmeyi, düşüncelerimi geliştirmede tutarlı olmayı, bütün nesnelerde gördüğüm düzeni kavramayı, yanıldığım oluncada onu açığa vurmayı seviyordum.” Bacon’ın, kuşkuya yer veren, yanılmayı gözönünde bulunduran bir anlayışla sorunlara yaklaşması erken başlamış ve bütün yaşamı boyunca süren bir çalışma yöntemi özelliği kazanmıştır. Bu yöntemi, felsefenin kendisini ilgilendiren bütün alanlarında uyguladığı gibi, tarih ve toplumla ilgili çalışmalarında da sürdürmüştür.

Bacon, düşünmeye doğayı gözlemlemekle, doğa olaylarını, nedenlerini, nesneler arasındaki varlık bağlantılarını araştırmakla başlamış,vardığı sonuçları belli bir dizge bütünlüğü içinde ortaya koymuştur. Onun düşüncesinde egemen olan deneydir, deneyle nan verilerin değerlendirilmesidir. Toplum sorunlarına bakışı da doğayı anlama çabasından kaynaklanır. Ona göre toplum da, onu oluşturan bireyler de birer doğa varlığıdır. Doğayı anlamada uygulanan yöntem toplum ve bireyler için de geçerlidir. Bacon’ın felsefesinin odağı bilimdir. Bilim bir ilerleme, gelişme sürecidir. Bu nedenle bütün toplumları, bireyleri yakından ilgilendirir. Oysa bilime tarih boyunca gereken önem verilmemiş, bu yüzden de bilim, toplumları ve insanları yeterince aydınlatma, geliştirme, olgunlaştırma olanağı bulamamıştır. Bacon, bilimden ne anladığını De dignitate et augmentis scientiarum ile Magna Instauratio adlı yapıtlarında açıklamıştır. Ona göre bilimde genel geçerlik taşıyan başlıca özellik, bütün kuşkulardan uzak kalmış bir kesinliktir. Bu kesinliğe ulaşmanın da belli ilkeleri vardır: insanın anlayışgücünü bütün eski köksüz bilgilerden arındırmak, bilime yeni bir temel bulmak, önyargılardan sıyrılarak yaşanan gerçeklere yönelmek, bilginin kaynağını felsefe tarihi boyunca benimsenen kavramlarda değil, deney verilerinde aramak.

Gelenekçi anlayıştan kurtulma

Bacon’a göre, bilimlerin ve felsefenin bilgi alanında kesin sonuçlara varamayışmın nedeni gelenekçi anlayışlara bağlı kalmak, soyut kavramlara dayanan Yunan felsefesinin ve Aristoteles mantığının verileriyle yetinmektir. Yunan felsefesinin, Demokritos ve onun izinden yürüyen bilgeler dışında ortaya koyduğu ürünler, deneyle bağlantılı olmadığından doğayı anlamaya yetmez. Bu felsefeden ve gelenekçi bilim anlayışından kaynaklanan düşünceler birtakım yanılmalara yol açmıştır. Bu yanıltıcı düşüncelerin de dört kaynağı vardır. Bu kaynakların kimi insanın doğasıyla, kimi yaşadığı ortamla, kimi de düşünme geleneğiyle ilgilidir. Bacon, bu tür yanıltıcı bilgilere idola adını vermiştir. Ona göre ıdola, kişiyi doğru ve kesin bilgiye ulaşmaktan alakoyan, deneyle bağlantısı olmayan, sağlam bir bilimsel eleştiri karşısında birdenbire çöken önyargılardır. Bu önyargılar, kazanılış biçimine göre değişiklik gösterir.

Dört önyargı kaynağı

Idola tribus: Bunlar insanın doğasında bulunan, bütün insan soyunun ortaklaşa ürünleri olan önyargılardır. Bunların kaynağı da algılanan nesnelerin soyutlaştırılması sonucu ortaya çıkan kavramlardır. Doğadaki nesneleri soyutlaştırarak gerçeğinden koparan bu kavramlar insanın tarihi boyunca kuşaktan kuşağa geçmiş; inançlarla, söylencelerle karışıp kaynaşmış düşünce ürünleridir. Hayvan, bitki, maden türünden doğa varlıklarını insana benzeterek konuşturmak, düşündürmek, dolaştırmak gibi gerçekle bağlantısı olmayan imgelem eylemleri bu bölüme girer. Bunlar bir nesnenin gerçek yapısını, niteliğini kavramayı önler.

Idola specus
: Mağara idolleri, bireysel önyargılardır. Kişi, bütün doğayla ilgisini kesmiş, kendi içine kapanmış gibidir. Dıştan gelen etkileri, izlenimleri olduğu gibi değil de kendinde yansıdığı gibi yansıtır. Bu tür önyargılar, bir mağaranın içinde duran kimsenin, dıştan mağaranın içine vuran ışığı görüşü gibidir. Önyargılı kişi ışığın kaynağını değil de yansımasını görür. Kişi, bu durumda içine kapalıdır, evrene açık değildir, onun varlık evreni kendi benliğiyle çevrelenmiştir. Nesneleri algılamada, algılananı açıklamada odak bireyin kendi benliğidir. Böyle bir düşünme biçimiyle doğanın bütününü kavrama olanağı yoktur; birey nesneleri gerçekte olduğu gibi değil de kendine yansıdığı gibi, kendi benliğine göre algıladığından bütünün bilgisine varamaz.

Idola fori: Çarşı idolleri adı verilen bu önyargıların kaynağı dildir. Dil bütün düşünceleri, onları içeren kavramlan kuşatan, barındıran bir yapıdır. Geçmişten geleceğe aktarılan bütün önyargılar, yanıltıcı bilgiler, tutarsızlıklar dilde tcjplamr. insanlar karşılıklı konuşmalarla düşünce alışverişlerinde bulunur. Bu yolla gerçeği yansıtmaktan yoksun düşünceler bireyden bireye aktarılır, birer gelenek niteliği kazanır. Kişi, kuşku duymadan, araştırmadan, eleştirmeden, kökenini öğrenme gereği duymadan bu düşünceleri benimser, onlarla yargıda bulunur ve bilmeden yanılmalara yol açar.

Idola theatri
: Tiyatro idolleri denen bu önyargıların kaynağı eski kuramlar, eski yargılar ve davranışlardır. Bu önyargılar gelenekleşmiş birer düşünce kuralı niteliğine bürünerek bireyin bağımsız düşünmesini, çözümlenmesi gereken sorunlar üzerinde ayrıntılara varan bir araştırmaya koyulmasını, kesin bilgiye ulaşmak için eleştiri yapmasını önler. Bütün donmuş düşünce akımları, bilimsel nitelik taşıdığı ileri sürülen katılaşmış kuramlar bu bölüme giren önyargıların yoğunlaştığı yerlerdir.

Tek geçerli yöntem: Deney

Bacon için tek geçerli güç bilimdir. Ancak, bilimin deneye dayanması, bütün eski düşünce verilerinden uzak kalması gerekir. Bilim kavramlarla değil doğa ile ilgilenir, onun çözüm aradığı sorunlar kavramların oluşturduğu düşünce ortamında değil, duyularla tanınan doğada bulunur. Bilimin ereği doğaya egemen olmak, yöntemi de tümevarımdır. Doğaya egemen olmanın birinci koşulu onu kendi bütünlüğü içinde bilmek, ona uymaktır. Doğayı bilmek de ona yaklaşma, onu düzenleyen genel yasaları kavramakla sağlanabilir. Bunu sağlamanın yolu deneydir. Duyu verilerinin olduğu gibi benimsenmesi yanıltıcıdır, onları eleştiri süzgecinden geçirmek, kesin sonuca varıncaya dek onlardan kuşkulanmak gerekir. Kesin bilgi kuşkunun bittiği yerde başlar. Kuşku gerçekten kaçınmak için değil, bütün olasılıkları gözönünde bulundurarak en kesin yargıya varmak içindir. Kavramlar içi boş varlıklar yığınıdır, onlara bilimsel nitelik kazandırma olanağı yoktur. Bu nedenle, gelenekçi bilim anlayışı olumlu ve kesin geçerlik taşıyan bir sonuca varamamıştır. Bilimin tek kaynağı deneydir, bu deney ise doğayı anlama girişimidir. Yoksa “bilim ayakta durması için dayanak isteyen bir güç değildir, başarılması gereken bir iştir.” Bunu yapabilmek için önce bilmek gerekir; bilmek bilimin yararlı olduğunu, yaşama uygulanan bir içerik taşıdığını anlamaktır. Bilimin sağladığı yarar ise bütün insanları kapsar, bireysel değildir. İnsan, “bilgisizliği yüzünden doğanın kulu olmuştur”. Oysa bilgisiyle, doğanın genel geçerlik taşıyan yasalarına uymakla, ona egemen olma yeteneğini kazanır. Bilimin yararını, uygarlığa getireceği ışığı görebilmek için “her bilimi kendi yerine koymak” gerekir. Gözlem ve deney dışında bir kaynağı bulunmayan bilimi geleneğin yanıltıcı etkisinden kurtarmak, onun bir güç kaynağı olduğunu anlamaya bağlıdır. Bunu başarabilmenin tek yöntemi de tümevarımdır.

Tümevarım ve doğayı tanıma

Bacon, tümevarımla ilgili görüşlerini, Aristoteles mantığından ayrı, deney verilerine dayanan yeni bir yöntemin ilkelerini açıklamaya çalıştığı Novum orgunum scientiarum adını verdiği yapıtında ortaya koymuş, bilimde başarıya ulaşmanın kurallarını göstermiştir. Doğayı tanıma yöntemi olan tümevarım, olayları oluşturan, biçimlendiren özün kavranılmasını sağlar. Tümevarımın belli kuralları vardır, bunlar da deneyden kaynaklanır.

Deneyin ilkeleri

Deney değişik yapıda, ayrı nitelikte nesneler < üzerinde yinelenmeli, alman sonuçlar arasında bir özdeşliğin bulunup bulunmadığı saptanmalıdır. Sözgelişi pamuklu üzerinde yapılan bir deney ipekliye, yünlüye, ketene, kâğıda uygulanmalıdır. Bu işlem, deneyin yapıldığı nesnelerin yapısına göre bir değişiklik olup olmadığını göstermeye yarar.

Deney bir ortamdan başka bir ortama aktarılmalıdır. Doğal nesne üzerinde yapılan bir deney insan elinden çıkmış bir üründe de denenmelidir. Bu deney türü doğal varlıkla doğal olmayan arasında bir aykırılığın bulunup bulunmadığını bildirir.

Deneyin süresini uzatarak daha geniş boyutlu sonuç elde edilmelidir. Bu işlemde deney, üzerinde çalışılan nesnenin yapısına göre yinelenebilir. Sözgelişi üzümün ezilmesinden şarap elde edilir, şarabın kalın bir kap içinde, daha ağır bir nesneyle sıkıştırılmasıyla ne üretilebileceği araştırılır. Bu olayda deney, işlemin karşıtıyla sürdürülür, alınan sonuca göre bir yargıya varılır.

Deney tersine çevrilmelidir. Isıtılan bir demir genişler bunun tersi uygulanır da demir soğutulursa ne gibi bir sonuca varılacağı araştırılır.

Deney derinleştirilmelidir. Bu uygulamada, araç olarak kullanılan deney nesnesinin niteliğinin değişip değişmediğini anlamak için, türlü işlemlere girişilir. Sözgelişi ısıtılan demirin yumuşadığı görülür, bu deney demir eriyince, ondaki “demir özelliği” ortadan kalkıncaya değin sürdürülür.

Deney ikilenmelidir. Deneyde kullanılan bir nesnenin etkisi başka bir nesnenin etkisiyle birleştirilerek çoğaltılır.

Deneyin uygulanışı bir doğa yasasını, daha yararlı bir işte kullanarak, daha verimli bir durum yaratmak amacını güder.

Gelişigüzel deneylerde ise bir önçalışma yapılmaz; yalnızca karşılaşılan durumlardan yararlanılır, onların yarattığı sonuçlar üzerinde düşünülerek birtakım yargılara varılır.

Tümevarımın kuralları

Tümevarım yönteminin ilkelerini konu edinen yapıtın içerdiği başka bir sorun da doğayı kavrama yoludur. Bacon, bu konuda Aristoteles mantığına dayanarak tikel bir olaydan genel sonuç çıkarmaya çalışan düşünürlerin yanlış bir yöntem uyguladıkları kanısındadır. Ona göre, doğayı anlamanın “gerçek yöntemi duyu verilerinden ve özel olgulardan kaynaklanır. Tek tek olayların denenmesi, incelenmesi sonucu, birinden ötekine sıçramaksızın, genel geçerlik taşıyan önermelere varılır”. Gözlem ve deneylerin sağladığı sonuçlar toplanıp düzenlenerek tümevarım uygulamasına geçilir. Ancak, tümevarımın uygulanabilmesi için başka kurallar da vardır. Bacon bu kuralları üç bölümde toplamış, bunlara belli bir sıraya göre tabula praesentiae (önvarlık çizelgesi), tabula absentiae (yokluk çizelgesi), tabula graduum (aşama çizelgesi) adlarını vermiştir.

Birinci çizelgede bütün bilinen olaylar, bunların nedenleri ve. sonuçları doğada görüldüğü biçimde saptanır, sıralanır. İkinci çizelgede olumsuz durumlar saptanır, neden ortadan kalkınca sonucun yokluğu da belirir. Böylece de “varolmak doğada bulunmaktır” yargısının gerçekliği anlaşılır. Üçüncü çizelgede niceliklerin çoğalıp azalması gözönünde tutulur, azalıp-çoğalma arasındaki karşılıklı bağlantı saptanır.

Bacon, bilimlerin konuları dolayısıyla, kişide değişik yeteneklerin alanına girdikleri görüşündedir. Ona göre bilimler ve yaratı ürünleri üçe ayrılır. İnsanda us, düşgücü ve bellek olmak üzere üç temel yetenek vardır. Felsefenin kapsamına giren bilimlerin kaynağı us, düşgücünün ürünü şiir ve öteki yaratı ürünleri, belleğin ürünü de tarihtir. Felsefenin ilgi alanı çok geniş olduğundan, usla bağlantılı bütün bilimleri kuşatır. Bacon, insandaki üç yeteneğe göre üçe ayırdığı bilimleri, kendi aralarında da, birtakım bölümlere ayırır. Bu bölümlerin kendi araştırma alanlarına göre kuralları vardır. Ancak, bütün bilimlerin ortak bir konusu vardır, o da kanıtlar yaratmak değil, üretici bir ortamı oluşturmak, yeni bir yaratı (sanat) alanı ortaya koymaktır. Bilimin hangi türü olursa olsun, görevi olayların nedenlerini ortaya çıkardıkları sonuçlara göre öğretmektir.

Bacon’ın ahlak anlayışı “seçilmiş örneklere ulaşmak için gereken kuralları öğreten bir bilim” yargısında dile gelir. Ahlak, bir bilim olduğuna göre, kişinin yaşamına yön verici bir nitelik taşımalı, yalnız kuramlara dayanmamalıdır. Bilge kişi felsefenin öngördüğü yaşama biçimini benimseyen, ona göre davranandır.

Bacon, kamu yönetimiyle ilgili düşüncelerini Nova Atlantis adlı yapıtında sergilemiştir. Burada, kuramsal bir toplum biçimi düşünmüş, daha çok Platon’dan esinlenmiştir. Bu toplumun (devletin) yöneticileri bilgeler ve üstün başarılı sanatçılardır. Orada yalancıların, çıkarcıların, bencillerin, söylevler ve birtakım söz oyunlarıyla insanları kandıranların yeri yoktur. Böyle bir devletin amacı “nesnelerin, nesnelerde ortaya çıkan devinimlerin kaynağını bilmeli, olabilirliği bulunan bütün iyi işleri gerçekleştirmeye çalışmak, insanın doğa üzerindeki egemenliğini son çizgisine ulaştırmaktır.”

Bacon, bilime getirdiği yeni anlayışla, özellikle de geliştirdiği tümevarım yöntemiyle, kendinden sonra gelen bilgeleri etkilemiş, yeni bir mantığın kurulmasında öncü olmuştur. Özellikle Ingiliz felse- -« fesinde yalnız deneyciliğin değil, felsefenin de kuru- Tümevarımın cularmdan sayılmıştır. John Locke, David Hume gibi kuralları İngiliz filozoflarını anlamak için Bacon’m açtığı yolu bilme gereği vardır. 18. yy Alman ve Fransız deneyci bilgeleri de onun ışığından yararlanmışlardır.

•    YAPITLAR
: De Interpretatione naturae proeminum, 1603, (“Doğanın Yorumuna Giriş Üstüne”); De dignitate et augmentis scientiarum, 1605, (“Bilimlerin Değeri ve Çoğalıp Büyümeleri Üzerine”); De sapientia veterum, 1609,(“Eskilerin Bilgeliği Üstüne”); Redarguito philosophiarum, 1609, (“Bilgelerin Eleştirilmesi”); Novum orgunum scientiarum, 1620, (Yeni Organon, 1948); Magna Instauratio, 1620,(Büyük Yenileme); Nova Atlantis, 1624, (Yeni Atlantis, 1952); Essays, 1625, (Denemeler, 1974).

•    KAYNAKLAR
: E. Brehier, Hıstoire de la philosophie, II,1981; K.Fischer, Francis Bacon und Seine Scbule, 1923, (4.bas.); W. Frost,Bacon und die Naturphilosophie, 1927; H.Pfeil, Der Psycbologismus im engilischen Empirismus, 1934, H.Bock, Staat und Gesellscbaft bei F.Bacon 1937; Lewalter, F.Bacon, 1939.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski