BOAS, Franz (1858-1942) Alman kökenli ABD’li antropolog. Çağdaş antropoloji biliminin ABD’de yerleşmesinde öncü olmuştur.
9 Temmuz 1858’de Westphalia’nın Minden kasabasında varlıklı bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak doğdu. 22 Aralık 1942’de New York’ta öldü. Heidelberg, Bonn ve Kiel üniversitelerinde fizik, matematik ve coğrafya eğitimi gördü. Daha sonra etnolojiye yöneldi. 1881’de Kiel Üniversitesi’ne deniz suyunun rengi üzerine sunduğu doktora tezi doğa bilimlerindeki öğrencileri üzerinde etkili oldu.
Boas 1882’de Berlin Antropoloji Derneği’nde Adolf Bastian ve Rudolf Virchow ile ilişki kurdu; Virchow ile antropometri üzerine çalışmaya başladı. 1883’te Eskimolar’ı incelemek üzere BaffinLand’a bir yıl sürecek bir geziye gitti. Almanya’ya dönüşünde Berlin’deki Kraliyet Etnografya Müzesi’nde, Bastian’ın yardımcısı olarak görev aldı. Kısa bir süre sonra da Berlin Üniversitesi’nde coğrafya doçenti oldu. Hemen ardından, Kuzey Amerika’nın kuzeybatı kıyılarında yaşayan kızılderililerin arasında yeni bir araştırmaya başladı. Dünyanın bu bölgesi yaşamının sonuna kadar Boas’ın başlıca araştırma odağı olmuş, bu yöre ve insanları hakkında on bin sayfayı aşan yapıtlar vermiştir.
19. yy Almanya’sının siyasal koşulları, özellikle Yahudilere yöneltilen kısıtlamalar, Boas’ın yaşamının en önemli kararlarından birisini vermesine, 1887’de Almanya’yı terkedip ABD’ye yerleşmesine yol açtı.
New York’da Science (“Bilim”) dergisinin yönetmen yardımcısı, Clark Üniversitesi’nde antropoloji profesörü ve Chicago Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1896’da Columbia Üniversitesi’ne geçti ve 1937’deki emekliliğine kadar antropoloji bölümünün en etkin kişisi oldu. Boas’ın yönetimindeki Columbia Antropoloji Bölümü, ABD’de antropolojinin başlıca merkezlerinden biri durumuna geldi. Burada Alfred Kroeber, Robert Lowie, Edward Sapir, Ruth Benedict ve Margaret Mead gibi önemli antropologların yetişmesine katkıda bulundu. Boas, yalnızca bir bilim adamı ve iyi bir öğretmen olmakla kalmayıp, çeşitli sosyal ve siyasal konularda yürekli bir liberal ve ilerici idi. New York’da bütün yaşamı boyunca mücadele ettiği bir sorun olan ırkçılık aleyhinde bir konferans verirken geçirdiği bir kalp krizi sonucunda öldü.
Boas, insan toplumlarım incelerken değişik yaklaşımlar arasında bocalamış, tarihsel yaklaşım ile bilimsel yaklaşım, tanımsal ya da kuramsal yaklaşım, öznelci ya da nesnelci yaklaşımlar arasındaki çelişkilerden etkilenmiştir.
Meslek hayatına 19. yy ortasında doğa bilimlerinin felsefi ilkelerini benimsemiş bir fizikçi olarak başlayan Boas daha sonra, yaygınlaşan Yeni-Kantçı idealist akımın, özellikle filozof Wilhelm Dilthey’in öğretisinin etkisinde kaldı. İlgisini fizikten coğrafya ve antropolojiye kaydırdı, bu alanlardaki çalışmalarının ağırlığını da soyut yönelişlerden somut, belirli alanlara verdi. Boas’a kadar rasgele toplanmış olgulara dayanarak, toplumsal kurumlan açıklamaya çalışan genel evrimci kuramlara karşı, Boas’m alan araştırmasına ve sistematik veri toplanmasına verdiği bilimsel önem, kalıcı izler bıraktı. Boas’m katı tümevarıma, gözleme dayanan yaklaşımı, dönemin evrimci ve yayılıma (diffusyonist) yaklaşımlarına karşı bir tepkiydi.
Boas’ın 1878-1888 arasında geçirdiği bu dönüşümde Baffin Land’a yaptığı gezinin de payı vardı. Bu geziye Theobald Fischer ve Kari Ritter gibi belirlenimci (determinist) coğrafya bilimcilerinin etkisinde çıktığı halde, dönüşünde Eskimo toplumunuri çeşitli yönlerinin açıklanmasında kültürel etkenlerin çevresel etkenlerden daha önemli olduğu kanısını taşıyordu. Bunda, Yeni-Kantçı idealizmin payı da vardı. Bu geziye çıkarken Kant’m eserlerini yanma aldığı ve sürekli okuduğu bilinmektedir.
Boas’ın çalışmaları, döneme egemen olan olgucu akılcılığa (pozitivist rasyonalizm) karşı oluşmaya başlayan tepki dalgasının bir parçası olarak görülmektedir. Bu tepkinin temel dayanak noktası, insan ve toplum hayatının biçimlenmesinde, zihnin etkisine, öznel ve duygusal öğelere daha büyük belirleyicilik payı tanınmasıydı. Boas ve öğrencilerinin kültürleri “içinden anlama”ya verdikleri bu önem, Dilthey’in, fiziksel olaylardan farklı olarak beşeri olayları anlamak için gerekli gördüğü yöntemden esinleniyordu. Değişik sosyal kurumların oluşumunda tekdüze gelişme aşamaları olduğu kanısını Boas 1910’lara doğru terketmişti. Aynı zamanda Boas, bir toplumun değişik parçaları arasında ve bir toplumla onun doğal çevresi arasında belirlenmiş bir yapının varolabileceği konusunda kuşku duymaya başladı. Boas, kültürün, sosyal yapının, ekonominin ve çevrenin birbirleri üzerinde, değişik zaman ve değişik yerlerde çok çeşitli ve değişken etkilerde bulunabileceğini düşünüyordu. Bu düşüncesine ilk kez 1911’de yayımlanan Mind of Primitive Man’de. (“İlkel İnsanın Zihni”) yer verdi. Dünyanın değişik yerlerindeki toplumsal kurumlar arasındaki benzerliklerin insan zihninin yapısındaki benzerliklerin ürünü olduğunu ileri sürdü. Boas’m tümevarımcılığı, belirlenimciliğin her türünün reddi ile birlikte gidiyordu. Giderek kültürel olayları açıklamakta seçmeci (eklektik) bir yaklaşımı yeğlemeye ve çeşitli varsayımları ve kuramları yan yana kullanmaya başladı. Bu yaklaşım günümüzde de birçok antropologda görülmektedir.
Birey-kültür ilişkisi
Boas, 1920’lerde ve 1930’larda, kültürlerin karmaşıklığı ve farklılığı yüzünden kültürler ve bunların gelişimlerinin tarihsel aşamalarını genel kuramların açıklayamayacağını düşünmeye başladı. Aynı zamanda, birey-kültür ilişkisine olan ilgisi giderek arttı, öğrencilerini antropoloji içinde kişilik ve kültür sorunlarına yöneltmeye başladı. Benimsediği öznelci yaklaşımın etkisiyle, Boas, meslek hayatının son yıllarında, bireyin incelenmesini antropolojinin en temel sorunu olarak görmüştür.
Boas’ın antropoloji bilimine başlıca katkısı, kültür kavramını belli bir biçimde geliştirmesi olmuştur. Boas’m “kültür”ü ırk ve dil gibi etkenlerde bağımsız bir öğe olarak görmesi, antropolojinin başlıca alt dalları arasındaki sınırların çizilmesine yardım etmiştir: Kültürel-sosyal antropoloji; fiziksel-biyolojik antropoloji; tarih-öncesi ve dilbilim gibi.
İlk olarak 1896’da yayımlanan “The Limitations of the Comparative Method” (“Karşılaştırmalı Yöntemin Sınırları”) adlı yazısında Boas, toplumsal kuramların birbiriyle kesişen ve birbiriyle koşutluk gösteren evriminde tarihsel bir çeşitlilik bulunduğunu savundu. Boas’a göre, olayların ortak kökeni olduğu kanıtlanmadıkça, tarihsel gelişimin belirli yönler izleyeceği varsayımı yapılmalıydı. Genellikle “tarihi özgüllük” (particularism) olarak adlandırılan bu yaklaşım, etnografik verilerin karmaşıklığı nedeniyle, bunlar hakkında genel yasalar çıkarmanın güçlüğünü vurgular. Sosyal olayları karşılaştırmalı bir bakış açısıyla ele alan bu yaklaşımı bugün de birçok antropolog benimsemektedir.
Boas’ın Amerika’nın Kuzeybatı kıyısında yaşayan Kwakiutl yerlileriyle ilgili araştırmasında kullandığı anket tekniği, yerli metinlerin kayda geçirilmesi ve yerel kültürlere yaklaşım biçimi onun antropoloji bilimine yaptığı önemli katkılar arasındadır.
Belirlenimcilik ve evrimcilik
Boas öğrencilik yıllarında antropolojiye egemen olan coğrafi belirlenimciliğe karşı tepkisini The Mind of Primitive Man ve Anthropology and Modern Life (“Antropoloji ve Çağdaş Yaşam”) kitaplarında açıkladı. Kültürü, coğrafi etmenlerle açıklamaya çalışmanın boşuna olduğunu; çünkü “çevre”nin belirleyici değil, yalnızca sınırlı bir etkisi olabileceğini savundu. Coğrafi belirlenimciliğin, çevresel etmenlerin aslında kültürel olan zihinsel özelliklerin süzgecinden geçtiğini gözardı ettiğini ileri sürdü.
19. yy’ın Tylor, Morgan ve Spencer gibi belli başlı kültürel evrimcilerine göre, tarih ilerleyen gelişme aşamalarının zorunlu bir açılımıydı. Boas, evrimciliğin kendisine değil, daha çok dönemin, önceden biyolojik olarak belirlenmiş bir gelişme çizgisi göstereceği varsayımına dayanan evrim kuramlarına karşıydı. Boas’a göre, tarihsel gelişme, basitten karmaşığa doğru zorunlu bir gidişi gerektirmiyordu. Ayrıca, doğal, evrensel, tarihsel ilerleme ölçütleri de yoktu. Kültürler arasındaki koşut gelişmeler, aslında koşut aşamalar olmayıp, araştırılması gereken farklı tarihsel gelişmelerin sonucuydu.
Kültür kavramı
Boas’a göre, kültür, coğrafyanın ya da biyolojinin bir yan ürünü değil, insan davranışının temel belirleyicisi idi. Kültürel biçimler, birçok öğenin etkilediği bir tarihsel gelişmenin sonucunda oluşmuştu. Kültür evrensel bir kurumdu, ancak aldığı biçim, toplumdan topluma değişiyordu. Tylorcu görüşe karşıt olarak, Boas, kültürün ardındaki temelin mantık olmadığını, kültürel özellik ve alışkanlıkların, çevreye karşı akılcı tepkiler olarak anlaşılamayacağım savundu. 19. yy sonları ve 20. yy başlarında, toplumsal kuramların mantıksızlığını vurgulayan birçok düşünür gibi, Boas da kültürün mantıksızlığını ileri sürdü. Üstelik kültür, insanın kendi içinden ı doğmuyor, öğreniliyordu ve kendi işleyiş kuralları vardı. Belirli bir kültürel öğe ya da özellik, bir bölgeye yayılmış ve etkili olmuşsa, daha genel bir kültürel öğenin yerel bir biçimi olarak kabul ediliyordu. Daha sonra bu kültürel öğe, kültürel bütün ile karşılıklı ilişki içinde değişmeye uğruyor ya da genel kültürel öğeyle bütünleşiyordu.
Dil
Boas’ın Amerikan yerlilerinin dilleri üzerinde yaptığı çalışmalar, çağdaş dilbilim antropolojisinin temellerini oluşturmuş, katı tümevarımcı yaklaşımı da, geleneksel filolojinin ilgi alanının ötesine geçmesini sağlamıştır. Onun çeşitli dillerin “iç yapısını” çözümleme ve karşılaştırma yolunda gösterdiği çaba, birçok antropolojik çözümlemenin merkezini oluşturan, daha sonra da Sapir ve Whorf tarafından geliştirilen dil ve kültür alanının kapısını açmıştır.
Fiziksel antropoloji
Boas, fiziksel antropoloji alanında da büyük bir yenilikçi sayılmaktadır. İnsanların özelliklerinin zamanla değiştiğini ortaya koyarak, o sıralarda yaygın biçimde benimsenen ırkçı kuramlara karşı çıkmıştır. Antropolojiyi doğa biliminden çok tarih bilimi olarak görmesi, gerek kendi gerek öğrencileri tarafından yapılan bir dizi deneysel araştırmanın dürtüsünü oluşturmuştur. Bu araştırmalar, antropolojiyi, o dönemin yetersiz deneyciliğinden ve spekülasyona dayanan kuramlarından uzaklaştırıp bilimsel içerik kazandırmıştır. Yabancı kültürler ve ülkeler üzerindeki ayrıntılı gözlem ve kayıtları antropolojinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Boas’ın tümevarımcı yaklaşımı, Yeni-Kantçı etki ile birleşince, ilkel kültürleri kendi terimleri ile anlama yolundaki ilk sistemli çabalar ortaya çıkmıştır. Öte yandan, Boas’ın deneyciliği, kuramsal gelişme için bir engel oluşturmuş ve etnografik betimlemelerinin çoğu, Lowie’nin dediği gibi, ustanın “sistemleştirmeden bilinçli kaçınmasının” bir sonucu olarak, daha yüksek bir genelleme düzeyine çıkarılmadan kalmıştır. Bunun da ötesinde, Boas’ın belirlenimciliğe karşı oluşu, onun, toplumun olgusal yönlerinden daha çok düşünsel yönleri üzerinde durmasına yol açmıştır. Boas, nedensellik anlayışını,yeterince geliştirememiş, sosyal ve ekonomik yapılar ile bunların kültürel-düşünsel öğeleri arasındaki ilişkilerini açıklayan net kavramlar ortaya koyamamıştır.
• YAPITLAR (başlıca): Beitrage zur Erkenntniss der Fabre des Wassers, 1881, (“Suyun Rengini Tanımaya Katkı”); Baffin-Land: Geographische Ergebnisse einer in den ]ahren 1883 und 1884 ausgeführten Forschungreise, 1885, (“Baffin-Ülkesi: 1883 ve 1884’te Yapılan Bir Araştırma Gezisinin Coğrafi Sonuçları”); The Kwakiutl of Vancou-ver Island, 1909, (“Vancouver Adası Ksvakiutlları”); The Mind of Primitive Man, 1911, (“İlkel İnsanın Zihni”); Tsimshian Mythology, 1916, (“Tsimshian Mitolojisi”); Primitive Art, 1927, (“İlkel Sanat”); Anthropology and Modern Life, 1928,-(“Antropoloji ve Çağdaş Yaşam”); Kıvakiutl Culture as Reflected in Mythology, 1935,(“Mitolojiye Yansıyan Kwakıutl Kültürü”); Race, Language, and Culture, 1940, (“Irk, Dil ve Kültür”).
• KAYNAKLAR: American Anthropological Association, Franz Boas, 1858-1942, 1943; M.J. Herskovits, Franz Boas: The Science of Man in the Making, 1953; W.R. Goldschmidt (der.), The Anthropology of Franz Boas: Essays on the Centennıal of His Birth, 1959.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi