Johann Gottfried Herder Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

HERDER, Johann Gottfried (1744-1803)

Alman, filozof. Tarihin doğal bir gelişim süreci olduğunu, zaman ve uzay kavramlarının deneyden kaynaklandığını savunmuştur.

Johann Gottfried Herder, 25 Ağustos 1744’te Doğu Prusya’nın Mohrungen kentinde doğdu, 18 Aralık 1803’te Weimar’da öldü. Bir dokumacının oğludur. Gençliğinin ilk dönemi geçim sıkıntıları içinde geçti. Ortaöğretimini doğduğu kentte, yükseköğrenimini Königsberg Üniversitesi’nde bitirdi. Kant’ın öğrencisi oldu. Onun felsefe anlayışına karşı çıkmasıyla ünlü Hamann’la tanıştı. Bir süre Saxe-Weimar Sarayı’nda önemli bir göreve getirildi, sonra Riga’da öğretmen, Königsberg’te vaiz oldu. 1769’da görevinden ayrılıp uzun süren bir geziye çıkarak önce Fransa’ya gitti. Orada d’Alembert ve Diderot gibi çağın aydınlarıyla ilişki kurdu, 1771’de Strassburg’da Goethe ile yakınlık sağladı. Yazın alanında çağına yenilik getiren şiirler yazan Herder’in Fragmenta über die neuere deutsche Literatür (“Yeni Alman Yazını Üstüne Metinler”) adlı yapıtı Coşkunluk (Sturm und Drang) akımının başlangıcı sayılır.

Herder’in felsefeyle ilişkisi öğrencisi olduğu Kant’ın etkisiyle başlamış, Giordano Bruno, Spinoza Leibniz ve Hamann’ın yazılarını okumakla gelişmiştir. İlk çalışmaları, o dönemde tanrıtanımazlıkla suçlanan Spinoza’nın görüşlerini açıklamak, onun yanlış anlaşıldığını ortaya koymak, töz (substantia) kavramına verdiği anlamı yeni bir yorumdan geçirerek aydınlığa kavuşturmak gibi eleştiriye yönelik konularda olmuştur. Herder, önceleri Kant’ın görüşlerini benimsemiş, Hamann’la tanıştıktan sonra ise ona karşı çıkmıştır. Özellikle bilginin önsel (apriori) ilkelerinin bulunduğu görüşünün tutarsızlığını ileri sürerek Kant’ı eleştirmiştir.

Tarih ve gelişim

Herder’in felsefesi dil, tarih ve insanlığın gelişimi gibi üç ana sorun üzerinde yoğunlaşmıştır. Ahlak, estetik, bilgi ve metafizik konuları da bu üç sorunun genel çerçevesi içinde ele alınır. Onun, temel sorunlarını içeren iki yapıtından birincisi Über den Ursprung der Sprache (“Dilin Kaynağı üstüne”), İkincisi Ideen zur Philosopbie der Geschichte der Menschheit’dır. (“İnsanlık Tarihinin Felsefesi Üstüne Düşünceler”). Üzerinde durduğu bütün sorunlara tarih ve insanlık açısından yaklaşmayı ilke edinen Herder’e göre, önemli olan, insanlığın kendi tarihi içindeki gelişim sürecini ve aşamalarını açıklamaktır.

Tarih, Herder’in anlayışına göre, insanın gelişigüzel bir buluşu ya da tanrısal yazgının doğaüstü bir ürünü değil, evren bütünü içinde gerçekleşen ve görünüş alanına çıkan doğal bir gelişim sürecidir. Bütün insan başarıları bu süreç içinde biçimlenen oluşumlardır. Birey bunun içinde yer alan bir değer varlığıdır. Tarih bireyin evrendeki yerini, yaşama koşullarını, doğa vergisi, geliştirilebilir yetilerini bir sorunlar bütünlüğü içinde sergilemeyi, çözüm aramayı amaç edinir. Ancak bu amaç da tarihin yapısı gereğidir, sonradan ona verilmiş bir görev değildir. Tarihin başlıca ereği hümanizm olduğundan, insanlığın doğal yapısını, özünü bütün yönleriyle geliştirmeyi içerir. Birey bir tarih varlığı olduğu gibi ulus da bir tarih varlığıdır. Bu nedenle bireyi ve ulusu tarihin içinde, onunla bir bütün olarak anlamak gerekir. Çünkü bir ulusun tarihini oluşturan öğeler, o ulusun doğal yetileri, doğal yaşam koşulları ve biçimidir. Bunları içeren, insanı öteki yaratıklardan ayıran temel niteliklerin bir bütünü olan hümanizm tarihin özünü oluşturan bir gelişim süreci içindedir.

Gelişim aşamaları

Uluslar, Herder’in felsefesinde, sürekli olarak gelişen, değişik aşamalardan geçerek olgunlaşan, organik bir bütün oluşturan büyük bir varlık dizisi içinde sıralanırlar. Bu dizi içinde yer alan her ulus insanlığın özünü, değişik gelişim basamaklarına göre, en yetkin ve en olgun biçimiyle gerçekleştirmeyi amaç edinir, çalışmalarını bu konu üzerinde yoğunlaştırır. Ulusları oluşturan bireylerin yaşamlarını biçimlendiren, ona düzen veren, içerik kazandıran başlıca etken yeryüzünün yapısıdır. Bu nedenle insanın yaşama biçimiyle dünyanın doğal yapısı arasında bir bağlantı bulunur. Özgürlük sorununa da bu doğal gelişme ve ilerleme süreci içinde, çözüm aramak gerektiğine inanan Herder yeni bir yorum getirir. Ona göre insan özgürlüğü doğal gelişme sürecinde varılan bir aşamadır.

Herder, yeryüzünü sürekli bir gelişim alanı olarak görür, bu gelişimi de cansız özdekten canlı organizmaya doğru yükselen bir ilerleme diye niteler. Gelişimin belli aşamaları vardır, önce “taştan kristale, kristalden madenlere” doğru ilerleyen birinci çizgi, sonra “madenlerden bitkilere, bitkilerden hayvanlara, hayvanlardan insana değin yükselerek uzayan” ikinci çizgi gelir. Organizmaların biçimlenmeleri gelişimin yükselen çizgisi üzerindedir. Bu yükseliş sürecinde yaratıkların “güç ve içtepileri türlenir”, sonra hepsi insan biçiminde birleşir. Bu nedenle insan, en alt basamaktan başlayarak doruğa doğru ilerleyen bir gelişimin bütün aşamalarını içeren bir varlıktır. Bu gelişimi sağlayan da birtakım “organik güçler”dir. Bu güçleri gözle görme olanağı yoktur, yalnız yansımaları, görünüşleri kavranabilir. Onların son gelişim aşaması olan insanı yeterince anlamak, gelişimin biçimini kavramayı sağlar. Ancak bu “organik güçlerin tanrısal olduğu, Tanrı’nın onlar aracılığıyla etkide bulunduğu unutulmamalıdır.

Dil ve felsefe

Herder’e göre dil, kişideki doğal gereksinmenin gelişmesiyle kazanılan bir yetidir, insanın buluşu değildir. Bu gereksinme de ses ve anlaşma gibi iki temel öğeye dayanır. Bu nedenle dilin insana sonradan “verilmiş” bir yeti olduğu görüşü yanlıştır. Dil, kişideki düşüncelerin üç kaynağından biridir. Bu kaynaklar bilgi sorununun çözümünü sağlayan temel varlıklardır. Herder bilgiyi duyularla bağlantılı görür. Duyular nesneleri oldukları gibi veren yetilerdir. Bu nedenle bütün bilgilerin temelini gerçek varlık oluşturur. İnsan anlığı, olanı, olduğu gibi bilir. Bilgiyle bir varlık bağlantısı içinde bulunan düşüncelerin, dilden başka, gelenekler ve dış etkiler gibi iki kaynağı daha vardır. Gerçekte us ile algı özdeştir. Bu nedenle doğuştan us olmadığı gibi, us’ta doğuştan bilgi de yoktur.

Bilginin kaynakları

Kant’ın bilgi ve us konusundaki düşüncelerini eleştiren Herder, usun dilden kaynaklandığını, sonradan kazanılmış bir yeti olduğunu ileri sürer. Bu konuda da Almanca’da us (Vemunft) sözcüğü ile algı (Vernehmen) sözcüğünün özdeş bir kökten türeyişinden yararlanır. Herder zaman ve uzay kavramlarının deneyden geldiği kanısındadır. Bilginin biçimi ve özü Kant’ın ileri sürdüğü gibi birbirinden ayrı değildir, birdir ve deneye dayanır. Herder’e göre Kant’m geliştirdiği “usun eleştirisi kuramı” yerine bilgi yetisinin fizyolojisini koymak, onu oluşturan öğeleri araştırmak gerekir.

•    YAPITLAR
(başlıca): Fragmenta über die neuere deutsche Literatür, 1767-1768,(“Yeni AlmanYazınıÜstüne Metinler”); Über den Ursprung der Sprache, 1772, (“Dilin Kaynağı Üstüne”); Auch eine Philosopbie der Geschichte zur Bildung der Menschheit, 1774, (“İnsanlığın Kültürü Konusunda Tarihin Felsefesi”); Stimmen der Völker in Liedern, 1778, (“Şarkılarda Ulusların Düşünceleri.”); Ide-en zur Philosopbie der Menschheit, 1784-1791, (“İnsanlık Tarihinin Felsefesi Üstüne Düşünceler”); Briefe zur Be-förderung der Humanitaet, 1793-1797, (“Hümanizmin Gelişmesi Üstüne Mektuplar”); Verstand und Erfahrung, Vemunft und Sprache, eine Metakritik zur Kritik der reinen Vemunft, 1799, (“Anlık ve Deney, Us ve Dil, Salt Usun Eleştirisi Konusunda Bir Son Eleştiri”).

•    KAYNAKLAR
: F.Adler, Herder und der Deut. Aufklaerung, 1968; F.Berger, Menschenbild und Menschenbil-dung bei Herder, 1933; M.Gökberk, Kant ile Herder’in Tarih Anlayışları, 1948; C.Grawe, Herder’s Kulturanthro-pologie, 1967; H.Weber, Herder’s Sprachphilosophie, 1939.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski