Klasik Batı Müziğinde Form Kavramı ve Sonat Formu
Müzik yapıtı zaman boyutu içinde varolur, bu nedenle her bir zaman birimi içinde yapıtın ancak çok küçük bir parçası dinlenebilir. Ana yapıt bittiğinde, tümüyle bir kerede algılanmış etkisi yapar. Bu bütünlük, her yapıtın bir “yapısı ” olmasının sonucudur. Bu yapıyı kurarken bestecilerin başvurdukları teknikler “form ” kavramım doğurmuştur. Bir yapıtın yapısı incelenirken, yapıtın bir dizi “blok” ya da kısımdan oluştuğu görülür (Burada sözü edilen “kısımlar”, birkaç bölümden meydana gelen eserlerin birinci, ikinci, vb. bölümleri ile karıştırılmamalıdır, belirgin bir ara verilmesi suretiyle birbirlerinden ayrılan bu bölümlerin her biri de kendi içinde birden fazla kısım taşır.) Bu kısımların sıralanışı, birbirlerinden farkları ve birbirleriyle ilişkileri yapıtın formunu oluşturur (Örneğin, konu basitleştirilirse, bir yapıtın üç kısımdan oluşan ve ilk ve son kısımları aynı olan bir bölümünün, A-B-A formuna sahip olduğu söylenebilir). Bir blok ya da kısmı ötekinden ayırt eden özellikler, her bloktaki motifler, melodiler, temalar, tonal (=kullanılan ses dizisine ilişkin) yapı, vb. gibi öğelerdir. Daha önceki bir kısımda kullanılmış olan öğeler bir başka kısımda tekrar kullanılarak, dinleyici üzerinde “geriye dönüş” etkisi, ya da yeni öğeler kullanılarak yenilik veya tezat etkisi yaratılabilir. Bu iki farklı etki, müzik yapıtlarının formları olmasının nedeninin, insanın psikolojik yapısında aranması gerektiğine işaret etmektedir. içinde sürekli yenilik ya da tersine sürekli tekrar yapılan bir yapıtın dinleyici tarafından algılanabilmesinin güçleştiği gözlemine dayanılarak, formların bu iki aşırı ucu dengeledikleri savunulmuştur.
Bir yapıtın bir bölümünü incelerken bulunabilecek ana kısımların sayısına, tekrarlanıp tekrarlanmadıklarına, tekrarlanıyorlarsa hangi sırada tekrarlandıklarına göre, ayrı ayrı formlar söz konusu olur. Müzik yapıtlarının çok büyük bir çoğunluğunun formları altı esas forma indirgenebilir: a) ikili (iki kısımlı) form, b) üçlü form, c) sonat formu, d) rondo formu, e) tema ve varyasyonlar, f)füg. Ancak bunlar, dışına kesinlikle çıkılamayan kalıplar olarak anlaşılmamalıdır. Müzik tarihi içinde formlar sürekli bir evrimden geçmişlerdir (ve geçmektedirler). Üstelik, bir yapıtın formu, o yapıtın yazıldığı dönem için yaygın ve oturmuş bir form bile olsa, bestecinin kesin olarak sadık kaldığı şey yalnızca formun ana yapısıdır, bunun ötesinde, aynı formda yazılmış yapıtlar ayrıntılarda sonsuz farklılık ve çeşitlilik gösterebilirler. Ayrıca bu formların birleştirilerek uygulandıkları da görülür, örneğin, iiçlü formdaki bir yapıtın her kısmı kendi içinde ikili formda yazılmış olabilir, ya da sonat formunda kısımlardan biri fiig karakterinde temalarla işlenmiş olabilir. “Sonat” deyimi yalnız başına kullanıldığında birkaç bölümden oluşan oda müziği yapıtlarını anlatır. Bu nedenle “sonat formu” deyimi çok isabetli değildir, çünkü aslında kastedilen, sonatların (ya da senfoni, konçerto gibi sonat-benzeri yapıtların) birinci bölümlerinin formudur. Bundan dolayı, “sonat formu” yerine “birinci bölüm formu” deyimi de kullanılır, ancak bu da yetersizdir, çünkü bir yapıtın herhangi bir bölümü de sonat formunda olabilir. Yine de, aşağıda anlatılan belli özelliklerdeki bir formu belirtmek için sonat formu deyimi genel olarak yeterli kabul edilmektedir.
Sonat formu, “sergileme”, “gelişme” ve “yeniden-sergileme” olarak adlandırılan iiç ana kısımdan oluşur. “Sergileme” kısmında, yapıtın sonat formunda olan bu bölümünün esas müzikal hammaddesini oluşturan motifler, melodiler, temalar sunulur. “Gelişme” kısmında sergileme kısmındaki fikirler başkalaşmaya uğrar, birbirleriyle yeni ilişkiler içine sokulur. “Yeniden-sergileme” de ise, sergileme kısmındaki fikirler, ilk ortaya konuluşlanna benzer biçimde yeniden sunulurlar. Böylece, bu form, deyimin geniş anlamında, büyük ve karmaşık bir “üçlü” formdur. Ancak, sonat formu, orta kısmının hiçbir zaman, ilk kısma tezat teşkil eden yeni fikirler içermemesiyle, üçlü formdan ayrılır. Üstelik çoğu üçlü formda yazılmış yapıtta ilk ve son kısımların tümüyle aynı olmasına karşılık, sonatta, söz konusu kısımlar arasında değişen ölçülerde farklılıklar bulunur. Ote yandan, sonat formu tarihsel olarak basit ikili formdan türediği için “bileşik ikili form ” olarak adlan-dırıldığına da rastlanır.
Sonat formunun yukarıda belirtilen ana kısımları ayrı ayrı kendi içlerinde incelenirse, birbirleriyle ilişkileri de ortaya çıkar. Sergileme kısmında, birinci ve ikinci temalar (ya da asıl ve ikincil temalar) olarak adlandırılan iki fikir egemendir. Sonat formunun mümkün olan en az karmaşıklığına sahip bir yapıtta bu iki fikir, herhangi bir şekilde birbirleriyle karşıtlık içinde bulunan iki melodiden ibarettir. Yapıtın sonat formunda olan bölümü, birinci tema ile başlar. Bu tema, gerek gelişme kısmında bütün olarak ya da parçalar halinde işleneceği için, gerekse ilk biçimiyle tekrar sunulduğunda yeniden-sergileme kısmının başlangıcını belirteceği için, genellikle belirgin, çarpıcı, kolayca hatırlanabilecek bir melodi olur. Birinci temanın başka bir özelliği, yapıtın tonalitesi ile aynı tonaliteye sahip olmasıdır (örneğin, bir “re majör sonat”tan söz ediliyorsa, birinci tema da “re” sesi üzerine kurulmuş “majör” dizinin seslerinden oluşacaktır), ikinci tema ise farklı bir tonalitededir, böylece, yapıt içinde, yapısı ve karakteri ile olduğu gibi, tonalitesi ile de birinci temaya karşıt bir konumda bulunur, iki tema arasında genellikle, gerek birinci temanın hafızalardaki etkisini azaltıp İkinciye zemin hazırlamak, gerekse tonalite değişikliğini gerçekleştirebilmek için, bir geçiş kısmı (“köprü”) bulunur. Ayrıca, ikinci temanın çoğunlukla yumuşak ve lirik olan karakteri, sergileme kısmının belirgin bir biçimde bitirilmesi için gerekli yükselişe uygun olmadığından bir tema daha (“bitiş teması”) ortaya sürülür, ikinci büyük kısım olan gelişme, öbür adından da (“serbest fantezi”) anlaşılacağı gibi, çok değişken olduğundan bu kısım için ortak çizgiler saptamak zordur. En belirgin özellik, tonalitenin serbest fantezi içinde sık sık değişmesidir. Bu kısımda amaçlanan, sergileme kısmındaki fikirlerin geliştirilmesi, dönüştürülmesi, başka fikirlerle kaynaştırılmasıdır. Yeniden-sergileme kısmında bütün temalar (birinci, ikinci, bitiş) aynı tonalitededir (yapıtın tonalitesi). Böylece, birinci ve ikinci temalar arasındaki karşıtlığın tonalite farklılığına dayanan boyutu ortadan kalkmış olur. Bütün bu kısımlardan sonra bazen bir de “coda” denilen ve bölümün bitişini belirginleştirmek ve güçlendirmek için yazılmış olan bir kısım gelir.
Sonat türü, 17. yy’da ortaya çıkmaya başladı ve daha sonraki dönemlerde birçok değişmeler geçirdi. Dolayısıyla form olarak sonatın yukarıda anlatılan yapısını kazanması da yavaş yavaş gelişen bir sürecin sonucu oldu. Bu sürece en önemli katkıları yapan bestecilerden biri de Beethoven’dir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi