Nesne ve Yönelim
Aristoteles felsefesinin içerdiği temel sorunlardan biri de “nesneye yönelme”dir. Nesne, ister yalnız düşünce evreninde bulunsun, ister duyulur evrende olsun, belli nitelikler taşıyan bir varlıktır. Bu nedenle bilginin kaynağıdır. Aristoteles, nesnelerin tikel varlıklar oldukları görüşünü savunmuş, Platon ’un “eidea ”dediği varlık türleri gibi değil de duyulur evrende bulunduklarını ileri sürmüştür. Nesneleri “gerçek varlıklar” olarak niteleyen Aristoteles’le “eidea”nın görüntüsü, yansıması diye yorumlayan Platon arasındaki görüş ayrılığının temelini oluşturan bu varlık sorunudur. Brentano, bu konuda, Aristoteles’in görüşünü, yeni bir yorumdan geçirerek, geliştirmiş, ele aldığı sorunun gerektirdiği çözüm biçimine göre, biri duyu, öteki düşünceyle ilgili olmak üzere, iki ayn varlık alanına uygulamıştır.
Aristoteles’in kuramına göre, her girişim, her çaba bir nesneye “yönelir”, ancak bu “nesne” ulaşılmak istenen ve “en iyi” olarak nitelenen erektir (telos). Bu nedenle yönelme ereğe ulaşma, istenen son aşamaya, en yükseğe varmayı amaçlar. Amaçlanan erek yönelmenin, yönelmeyi doğuran gücün (zihnin) dışındadır. Yönelmeyi sağlayan etken yönelmenin içinde olursa, yönelme “kendine dönüş” biçimine girer, bu durumda yönelen de kendi kendinin ereği olur. Brentano böyle düşünmez, özellikle anlakla ilgili konularda yönelmeyi anlağın içine yerleştirir. Öte yandan, anlakla bağlantılı olguları yöneliş biçimlerine göre de ayırır. Aristoteles ise yönelmeyi yalnız anlakla ilişkili görmemiş, devinme, düşme eylemlerine de uygulamıştır. Özellikle devinimde yönelmeyle içeriği eş anlamda görmüştür.
Brentano ’nun anlayışına göre bir nesneyi gerektiren yönelme, ruhbilimseldir, bilgi sorunlarıyla ilgilidir. Fiziksel anlamdaki bir ilişki, ilişkide olan öğelerin varlığını gerektirir. Oysa, diye düşünür Brentano, ruhbilimsel ilişkinin doğası başkadır. “Herhangi bir şey düşünüldüğünde bir düşünenin varlığı zorunlu iken düşünülenin varlığı zorunlu olamaz”. Varolmayan nesneleri de düşünebiliyor oluşumuzu buna bağlar. Bu görüş, felsefe tarihinde yeni değildir, başka bir biçimde de olsa, önceki yüzyıllarda ortaya atılmıştır. Özellikle Platon’un “eidea” anlayışına dayanan varlık sorunu bilginin de kaynağını oluşturur. Bilgiyi, varlığı anlakla nesne arasında bir sorun olarak görmek, bakış açısının ayrı olmasına karşın, Berkeley, Descartes ve Spinoza’da'”‘ da söz konusudur. Bilginin bir nesneyi gerektirmesi, o nesnenin bulunduğu yerle değil, kendisiyle bağlantılıdır. Nesnenin bulunduğu “yer” bilgi kuramının adını belirlemeye yarar. Felsefe tarihinde idealizm, materyalizm gibi birbirine karşıt akımların doğmasına yol açan bir neden bu “nesne”nin yeri ve niteliğidir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi