Robert Bresson Kimdir, Hayatı, Filmleri, Hakkında Bilgi

BRESSON, Robert (1907 – 18 Aralık 1999, Paris, Fransa)

Fransız film yönetmeni. Entelektüel sinemanın en önemli isimlerinden biridir.

25 Eylül 1907’de, Auvergne’de doğdu. Doğduğu yer ile Paris arasında geçen bir çocukluktan sonra özellikle Grekçe, Latince ve felsefe konularında başarı gösterdiği bir öğrenim gördü. Edebiyat ve felsefe doktorası yaptı. Resimle ilgilendi. 1934’te orta uzunlukta bir film çekti, çeşitli yönetmenlere senaryo yazdı, Rene Clair’in asistanlığını üstlendi. II.Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine bu etkinlikleri yarıda kalan Bresson, savaş tutsağı olarak on sekiz ay geçirdikten sonra geri döndü.

Bresson, 1943’te çektiği Les anges dupeche’yi (“Günah Melekleri”) yönetmenlik mesleğinin ilk filmi sayar. Bir manastırdaki dinsel ve ahlaksal gerilimleri konu edinen film kısıtlı da olsa ticari başarı kazanınca. 1945’te ikinci filmi Les dames du Bois du Boulogne’u (“Boulogne Ormanı Hanımları”) çekme imkânına kavuştu. Diderot’nun bir hikâyesinden hare-ketle“aşk ahlakı”nı konu edinen film, Maria Casares’ in güzel oyununa karşın pek tutulmadı. Bu yüzden yönetmen üçüncü filmi olan Le journal d’un cure de campagne’ı (“Bir Köy Papazının Günlüğü”) ancak 1956’da çekebildi. Film,yönetmenin en sık yararlandığı yazar olan Georges Bernanos’un bir romanından yola çıkıyordu. Bresson ilk olarak bu filmde, oyuncularını birer araç, neredeyse filmin ikincil bir öğesi gibi
kullanır. Dili uzak, zihinsel ve katılımsızdır.

Yarıda kalan birkaç projeden sonra gene 1956’da gerçekleştirdiği Un condamne â mort s’est echappe (“Bir İdam Mahkûmu Kaçtı”) Bresson’un tam başarı kazandığı ilk filmi sayılır. Bu filmde film kahramanının zihninden geçenlerin görsel olarak aktarılması büyük bir yetkinlikle gerçekleştirilmiştir. Üç yıl sonraki Pickpocket (“Yankesici”), Bresson’un çok benimsediği başka bir yazarın, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sına benzer bir konudan esinleniyordu. Bresson’un kurguya ters düşmeksizin kendi içinde mutlak bütünlük taşıyan ayrıntı çekimleri ilk bu filmde etkin bir kullanıma ulaşıyordu. Bu ve yönetmenin durgunluğa varan hareket tasarrufu, filmi kimilerinin çok beğendiği kimilerininse eleştirdiği bir yapıt haline getirdi. Özellikle ikinci öğe 1962 tarihli Le Proces de Jeanne d’Arc’da (“Jan Dark’ın Yargılanması”) söz konusudur. Bu filmdeki oyuncu ve ayrıntı çekimi kullanımlarının büyük bir görsel inceliğe ulaştığı öne sürüldü. Ne var ki, konunun önceki çevrimlerinin de çok başarılı olması filmin gereken ilgiyi görmesini engelledi.

Dört yıl sonraki Au hasar d Balthasar (“Eşeğimiz Balthasar”) bir Fransız-İsveç ortak yapımıydı. Alp-lerde çekilen filmde, eşek Balthasar’a insanın insana uyguladığı her türlü eziyetin uygulanması sembolik bir mesaj niteliğindeydi. Bu filmin, Bresson’un başka filmlerine oranla daha açık olan insancıllığı 1966 tarihli Mouchette’de de görülür. Gene G.Bernanos’un bir romanından esinlenen film öksüz bir kızın çevresi tarafından sömürülüşünü ve intiharını büyük bir duygu yalınlığı ve Bresson’un sinema dilindeki geleneksel tutumluluğu ile anlatıyordu. Yer yer yoğunlaşan büyük bir lirizm, lunapark sahnesindeki çılgın neşe, filmin genel karamsarlığını parça parça bölüp yeniden pekiştirmekte belli başlı rol oynuyorlardı. Bresson’un ilk renkli filmi 1969’daki Une femme douce (“Tatlı Bir Kadın”) oldu. Bu film ve bunu izleyen 1971 tarihli Quatre nuits d’un reveur (“Düş Gören’in Dört Gecesi”) gene Dostoyevski’nin temalarından yola çıkıyordu. Renk Bresson için kendi durağan ve düşünceye dayalı sinemasını pekiştiren bir öğeydi. Yönetmen, rengi sinemasal anlatıya akışkanlık ve hız sağlayan bir şey olarak değil, durağanlığı pekiştiren büyük bloklar halinde kullanıyordu. İki filmde de Paris’te -Bresson’un gözüyle Paris’te geçen çağdaş hikâyeler anlatılıyordu.

Bresson 1974’te uzun süredir düşlediği Lancelot du lac filmini gerçekleştirdi. Arthur efsanelerinin bir parçası olan konu İsa’nın son yemekte kullandığı kutsal çanağın aranmasına dayanıyordu. Bresson, kendi görsel terimlerine dayalı bir Orta Çağ yaratıyor, filmi de bu umutsuz arayıştan vazgeçildiği noktada bitiriyordu. Eleştirmenler bu filmin en olgun eserlerinden biri olduğu konusunda tam bir düşünce birliğine varmışlardır.

Üç yıl sonraki Le Diable probablement (“Şeytan Herhalde”) ile yönetmen yeniden Paris’e döndü ve genç kuşağın çağdaş dünyanın sorunları karşısındaki karamsarlığını ele aldı. Film, sorunsalının çok-boyutlu olduğu ve Bresson’un eski kuşağa özgü karamsarlığının bu boyutların hepsini irdeleyemediği gerekçesiyle eleştirilere uğradı. Bresson’un en son filmi (1983) gene Dostoyevski’den yola çıkan L’Argent’ dir (“Para”).

18 Aralık 1999’da ölen Bresson, Katolik, entelektüel ve seçkinci bir sinemacıdır. Filmlerindeki temel izlek, mutlaka ölümle sonuçlanan ama çektiği acılarla arınan ve yücelen insan varoluşudur. Onun gösterişten özenle kaçman, katılımsızlığı bir üslup haline getiren sineması ise bu izleği destekleyen estetik bir yöntem olarak belirmektedir.

Filmleri

  • L’argent (1983) (“Para”)
  • Le diable probablement (1977) – (“Şeytan Herhalde”)
  • Lancelot du Lac (1974) – aka Lancelot of the Lake
  • Quatre nuits d’un rêveur (1971) (“Düş Gören’in Dört Gecesi”)
  • Une femme douce (1969) (“Tatlı Bir Kadın”)
  • Mouchette (1967)
  •  Au Hasard Balthazar) (1966) (“Rastgele Balthazar”)
  • Procès de Jeanne d’Arc (1962) (“Jan Dark’ın Yargılanması”)
  • Pickpocket (1959) (“Yankesici”) Bresson bu filmde bir yankesicinin hayatını sosyal,felsefi ve daha çok da psikolojik açıdan, objektif bir bakış açısını göz ardı etmeden ele alır. Ayrıca bu filmi sinema tarihinin en iyi 100 filmi arasına almayan Amerikan film enstitüsüne şüpheyle yaklaşılması gerektiğini düşündürtmesi de düşündürücüdür.
  • Un condamné à mort s’est échappé ou Le vent souffle où il veut (1956) (“Bir İdam Mahkûmu Kaçtı”)
  • Journal d’un curé de campagne (1951) – (“Bir Köy Papazının Günlüğü”)
  • Les dames du Bois de Boulogne (1945) (“Boulogne Ormanı Hanımları”)
  • Les Anges du péché (1943) (“Günah Melekleri”)
  • Les affaires publiques (1934)

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski