Roland Barthes Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

BARTHES, Roland (1915-1980)

Fransız deneme yazarı. Dilbilimden esinlenerek yapısalcı bir yaklaşımla tiyatrodan toplumbilime dek çeşitli alanlarda incelemeler yapmış, göstergebilimin (semiologie) gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Cherbourg’da doğdu. Orta ve yükseköğrenimini Paris’te yaptı ve klasik edebiyat okudu. Gençlik yıllarıyla ilgili olarak iki önemli noktadan söz edilebilir. Birincisi, sonradan da sık sık üsteleyerek sağlığını bozacak olan verem hastalığı; İkincisi, Sorbonne’daki üniversite yıllarında, 1936’da kurulmasına önayak olup oyunlarında rol aldığı Antik Tiyatro Grubu’yla taçlanan, klasik tiyatro tutkusu.

1937-1950 arasında Fransa içinde Biarritz, Paris, dışarıda ise Macaristan, Romanya, Mısır gibi ülkelerde yazın öğretmenliği ve okutmanlık yaptı. Arada iki kez değişik yerlerdeki sanatoryumlara girip tedavi gördü. Geçirdiği uzunca nekahat dönemlerinden birinde, ciddi bir biçimde ruh doktoru olmayı düşünen Barthes’ın ruhçözümsel yaklaşımlara yakınlığının buradan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. İskenderiye’de bir süre birlikte çalıştığı ve bugün göstergebilimin (semiologie) en önemli kuramcısı sayılan A.J. Grei-mas, onun dilbilime yönelmesinde çok etkili oldu. Bu tarihten sonra Barthes Fransa’nın ünlü araştırma merkezlerinde görev aldı. 1950-1952 arasında Kültürel İlişkiler Genel Yönetmenliği’nde (Direction Generale des Relations Culturelles), 1952-1954 ve 1955-1959 arasında ise Ulusal Bilimsel Araştırma Merke-zi’nde (Centre National de Recherche Scientifique, C.N.R.S.) çalıştı. Ünü dünyaca bilinen C.N.R.S.’de Barthes ilkin sözcükbilim (lexicographie) araştırma stajyerliği, sonra toplumbilim uzmanlığı yaptı. Arada
bir yıl kadar Arche Yayınları’nda yazın danışmanı olarak çalıştı. 1959’da kısa bir süre için İstanbul’a geldi, biri toplumsal söylenceler (mythologies), öbürü tiyatro üzerine iki konferans verdi.

1960’tan, 1976’da College de France’ta yazınsal göstergebilim kürsüsüne atanıncaya değin, Ecole Pratique des Hautes Etudes’de, önce toplum bilimleri ve iktisat alanında, sonra da göstergeler (signe), simgeler sosyolojisi konusunda çalışmalar yaptı. Barthes yaşamının bu son bölümünde College de France’ta verdiği derslerle ününü daha pekiştirdi. Geçirdiği bir trafik kazası sonucu Paris’te öldü.

Barthes’ın, ölümünden sonra kısa aralıklarla çıkan üç yapıtı ile birlikte, 1953’ten başlayarak yayımlanmış tam yirmi kitabı vardır. Buna oldukça kabarık sayıdaki yazıları, radyo ve televizyon konuşmaları da eklenirse, ilk yazısının yayımlandığı 1942’den sonra hemen hemen her yıl birkaç ürün vermiş olduğu görülür. Bu üretkenliği, ilgi alanlarının çeşitliliğine bağlıdır. Değişik yöntem, erek ve bakış açılarıyla toplumbilime, göstergebilime, ruhbilime, hatta dilbilime bakabilmiştir. Çeşitli dönemlerinde etkisinde kaldığı düşün, yazın ve bilim adamları arasında Sartre, Freud, Marx, Saussure, Levi-Strauss başta gelir. Kimi eleştirmenlerce, çok çabuk taktik değiştiren ve kendini bir bilim adamı ya da kuramcı olarak göstermeye çalışan bir göz boyacı olarak nitelenmiştir. Barthes ise, çalışmalarını yazınbilim, sözcükbilim, toplumbilim alanına oturtma çabalarına karşın, kendini yalnızca “denemeler” yazmış sayar.

Roland Barthes’ın yazarlık etkinliği, onun “yazma”, “okuma” ve “eleştiri” konusundaki düşünceleriyle birlikte anlaşılabilir. Bu konuya ışık tutan en önemli yazısı, 1964’te yayımlanan Essais Critiqu.es (“Eleştiri Denemeleri”) adlı kitabında yer alır: “Yazmak: Geçişsiz bir Eylem?”. Barthes, “yazar” ile “yazman” arasında bir ayırım yaparak, yazarı dünyanın “niçin”ini bir “nasıl yazmalı” sorusunda eriten kişi olarak tanımlar. Yazar (ecrivain) yazı yazmaktan başka bir şeyi amaçlamaz. Yazmanın (ecrivant) yaptığı gibi, yazısıyla bizi başka dünyalara taşımak türünden bir niyeti yoktur. Yazar için yazmak eyleminin kendisi önemlidir. Burada Barthes, Rus Biçimcileri’ nin tavrını benimsemekte, özellikle de Rus Biçimcileri içinde dilbilime ağırlık veripYapısalcılık’a(5m<c£M-ralisme) bir köprü kuran Roman Jakobson’un dilin “göndergesel’Yreferantiel) ve “estetik” işlevleri arasında yaptığı ayrımı desteklemektedir. Barthes gönder-gesel işlevi benimseyene “yazman”, estetik işlevi benimseyene de “yazar” der. Yazar bir sanatçı olduğuna göre şöyle bir örnekseme (analogie) yapılabilir. Ressamlar resim yapar. Bizden istedikleri, resmin aracılığıyla resim ötesindeki bir şeyle ilgilenmemiz değil, renk kullanımına, biçim ve yapının niteliğine bakmamızdır. Müzisyenler ise bize notalarıyla sadece sesleri sunarlar, bir olayı ya da bir görüşü değil. Öyleyse yazarlar da yazılarının bir amaç olarak görülmesinden çok, kendi başına ayakta durabilen bir sanat yapıtı diye kabul edilmesini isterler.

Böyle bir yazım değerlendirebilmek için yeni bir “okuma” kavramı oluşturmak da gerekir. İşte bu noktada Barthes’ın ilgisi bir başka alanda yoğunlaşır: Okuyucu ile okuma etkinliği arasındaki ilişkiler. 1970’te bu konuda yazılmış en özgün kitaplardan biri olan yapıtı S/Z yayımlanmıştır. Burada Balzac’m “Sarrasine” adlı otuz sayfalık bir öyküsü, beş yüz altmış bir okuma birimine ayrılıp, iki yüz kadar sayfada çözümlenir. Bu çözümsel (analitik) yaklaşımın çıkış noktasını ise 1966’da çıkan “ Introduction â l’analyse structurale des reoits” (“Anlatıların Yapısal Çözümlemesine Giriş”) adlı yazısında belirtmiştir: “Bir metni anlamak yalnızca öykünün gelişimini izlemek değildir”. Nitekim Balzac’ın öyküsü, çözümlemede “anlam kavşaklarına” (okuma birimlerine) ayrılır. “Keşideme” (segmentation) diye adlandırılan bu işlemin önkoşulu belli bir anlam dağılımını göstermektedir. Kişiler, olay örgüsü ve izlekler (the-mes) çeşitli düzeylerde “görevsel birimler” oluşturur. Yapıtın tüm anlamı, işte bu birimler arasındaki ilişkilerin tam olarak saptanıp betimlenmesiyle ortaya çıkar. Onun için “bir anlatıyı okumak, yalnızca bir sözcükten başka bir sözcüğe geçmek değil, aynı zamanda sürekli olarak bir düzeyden başka bir düzeye geçmek demektir.” Bu, bir yazarın yaşamı ya da yapıtını “anlam kavşaklarına” ya da okuma birimlerine ayırıp, sonra bunları yeni bir düzen içinde sunmak, diye de tanımlanabilir. Barthes’ın 1954’te yayımlanan kitabı Michelet par Lui-meme (“Kendi Yapıtlarıyla Michelet”) bu yorum tekniğinin uygulandığı ilk örnek sayılır.

Okuma eylemine verdiği önem, Barthes’ı, yapısal (structıtral) anlatı çözümlemesiyle uğraşan A.J. Greimas ve T.Todorov’a yaklaştırır. Dilbilim alanını örnek alan yapısalcı anlatı çözümlemeleri, yazın eleştirisine yeni bir bakış getirmiştir. Barthes’ın da paylaştığı bu yaklaşıma göre eleştirinin görevi yapıtın mesajını değil sistemini (dizge) belirlemektir. Bir dilci nasıl bir cümlenin anlamından çok, anlamın dile getirilmesini sağlayan biçimsel yapısını belirlemeye çabalıyorsa, eleştirinin de görevi aynıdır. Yazın eleştirisi, geleneksel düzeyde, hep yazar ya da yapıtın “doğru”yla olan ilişkisini bulmayı uğraş edinmiştir. Barthes’a göre yapısalcı eleştiri buna karşı çıkar. Yazar dili kullanır. Eleştiri ise başkalarının yarattığı dilsel anlatım biçimleriyle uğraşır; eleştiri yorumun yorumudur. Birincil dile (ya da nesne dile) uygulanmış bir ikincil dil ya da üstdildir (Ing.metalanguage). Eleştiri bir üstdil olduğuna göre “doğru”yu değil, “geçerli” olanı bulup çıkarır. Dil tek başına ne doğru, ne de yanlış sayılır, yalnızca geçerli ya da geçersiz olabilir. Bir dilin geçerli ya da geçersiz sayılması, tutarlı bir göstergeler dizisi oluşturmasına ya da oluşturmamasına bağlıdır.

Barthes’ın, yazarın mesajını eleştirinin odağı olmaktan çıkartan bu görüşleri Fransa’da geleneksel eleştiri yanlılarınca tepkiyle karşılanmıştır. 1963’te Racine tiyatrosuyla ilgili olarak yazdığı Sur Racine (“Racine Üzerine”)adlı kitabı, Prof. Raymond Picard’ ın sert eleştirilerine hedef olmuştur. Barthes, bu kitabında, geleneksel yazın eleştirisinden farklı olarak, Racine’in tüm oyunlarındaki trajik evreni bir sistem olarak ele alır. Bu sistemin temel örüntülerini (pattem) incelerken psikanalize dayanan çağdaş ve yaratıcı bir dil kullanır. Racine insanının özelliklerini, doğal dürtülerini belirlemeyi hedefleyen “hem yapısal, hem çözümsel türde bir Racine antropolojisi” kurmayı dener. 1966’da Picard’a karşı kendini savunmak için yazdığı Critique et verite (“Eleştiri ve
Gerçek”) adlı kitabında da eleştirinin bir dil “kritiği” olduğunu ve ancak yazının doğasındaki “çoğulculuğu” (pluralite) benimseyerek sınırlarını aşabileceğini vurgular.

Barthes 1953’te yayımlanan Le Degre zero de l’ecriture (“Yazının Sıfır Derecesi”) adlı ilk kitabında şöyle bir değerlendirme yapar; Dil “masum” ya da “yansız” olmadığına göre, yazınsal bir yapıtta yansıyan göstergeler, hemyazarın, hem de okurun bilincinde yerleşmiş kültürel ve toplumsal bir birikimden biçimlenecektir. Barthes bu kitapta özellikle J.P. Sartre’m görüşlerini özümseyerek, yazınsal dili siyasal ve toplumsal açıdan değerlendirirken, “yazı” dediği olguyu da tanımlamaya çalışır. Yazı tarzları arasında onun ilgisini çeken iki çeşit yazı vardır. Birincisi “sıfır derece”deki ya da “beyaz yazı” diye adlandırdığı tarzdır. Bu tarz yazı tam bir saydamlığın, yansızlığın göstergesidir. İkincisi ise “konuşan yazı” dır. Sözlü anlatımdaki çeşitli kuralları yazı diline geçirmeye ve bunları yazı dilinde yaratmaya çalışan bir tarzdır bu. Barthes “beyaz” yazının varolmadığını ve varolamayacağını vurgular. Gene de, burjuvazinin kendi sınıf ideolojisini evrensel bir bütün gibi gösterme çabasının yazındaki izdüşümü olan tek boyutlu, bağdaşık bir yazının varlığından söz edilebileceğini söyler. 17.yy’ın ortalarında ulusal düzeyde kendini kabul ettirmiş sayılan “klasik yazı”nın (ecriture classi-que) bütünlüğünün 1850’lerden sonra ilk kez Flau-bert’le parçalandığını öne sürer. Evrensel düzeydeki birlik düşüncesinin dağılmasına koşut olarak yazı da eski saydamlığını yitirmeye başlamıştır. Burada önemli nokta o zamana değin, bu yazının yalnızca üsluptan (biçem) başka bir şey olmadığının farkedil-mediğidir. Klasik yazın üslubuna sığınanlar bunun, tek doğru, evrensel bir üslup olduğu, her yerde her zaman kolaylıkla kullanılabileceği savındadırlar. Oysa Barthes’a göre burada söz konusu olan, burjuva yaşam biçimiyle değerlerinin yansıtılmasıdır. Üslup-sal gerçeklik denen olgunun temelinde yatan budur. Bu aldatmacayı görmesi Barthes’m Marxist eleştiriye yaklaşmasını sağlamışsa da, bu yakınlık bilimsel materyalizme yönelmemiş, daha çok törel düzeyde duyulan bir yakınlık olarak kalmıştır.

Barthes 1954-1956 arasında çeşitli dergilerde yayımladığı yazılarını 1957’de çıkan Mythologies (“Söylenceler”) adlı yapıtında toplamıştır. İki bölümden oluşan bu yapıtın birinci bölümünde Barthes, çağdaş sanayi toplumunda insanı, örneğin bir Fransızı çevreleyen, reklamlardan çeşitli filmlere, otomobillerden şarap, süt, margarin gibi çeşitli yiyecek ve içeceklere dek gündelik yaşamın nesnelerini, söylenler kavramı altında toplar. Kamu iletişim araçlarının yardımıyla birtakım küçük burjuva değerlerinin, toplumda nasıl tek “doğru” ve uyulması gereken normlar olarak ortaya çıktığını gözler önüne serer. “Le Mythe aujourd’hui” (“Günümüzde Söylen”) adlı ikinci bölümdeyse, söylenlerin oluşturduğu genel düzen ve yapıyı dilbilimin ve o sıralarda henüz oluşmaya başlayan göstergebilimin kavramlarıyla kuramsal açıdan değerlendirmeye çalışır.

1964’te yayımlanan Mythologies, Elements de Semiologie (Göstergebilim İlkeleri, 1979) ve 1967’de yayımlanan Systeme de la mode (“Moda Sistemi”) Barthes’ın, Saussure’ün izinden yürüyerek göstergebilimin temellerini atmaya çalıştığı yapıtlarıdır. Saus-sure için dilbilim kendi içinde bir sistemdir ve bu sistemin öğelerinden biri göstergedir. Dilsel gösterge, herhangi bir nesne ile ona verilen ad arasındaki basit ilişkiden değil, ses- imgesi ile kavram arasındaki karmaşık ilişkiden doğar. Bu “gösteren” (signifie) ile “gösterilen” (signifiant) arasındaki ilişkidir. Örneğin herhangi bir dilde söylenen “ağaç” sözcüğü “gösteren”, bu sözcüğün zihinde uyandırdığı “ağaç” kavramı ise “gösterilen”dir. Aralarındaki ilişki rastlantısaldır. Ancak ağaç sözcüğü doğa bağlamı içinde rastlantısal olmakla birlikte, kültür bağlamı içinde rastlantısal değildir. Türkçe’yi konuşan herkes, anlaşılmak istiyorsa “ağaç”a “ağaç” demek zorundadır. Öte yandan göstergenin rastlantısallığı, kavramın ya da gösterilenin de rastlantısal olduğu, gerçeklik sahibi olmadığı anlamına gelmez. Göstergelerin ve gösterge sistemlerinin incelenmesi, insanlar ve içinde yaşadıkları sistemler hakkında yeni bilgiler sağlayabilir. Bu amaçla Saussure göstergebilimin oluşturulmasını önerir. Dil, onu oluşturan göstergelerin bütünüyle rastlantısal olması nedeniyle gösteren-gösterilen ilişkisinin en rahat gözlenebildiği bir sistemdir. Bu nedenle göster-gebilim, dili model almak durumundadır. Ancak, göstergebilim, tüm göstergeleri belirleyen yasaları inceleyen bir bilim dalı olduğu için toplumsal ruhbilimin bir parçasıdır. Göstergebilimsel sistemlerden sadece biri olan dili inceleyen dilbilim ise, bu geniş bilimin bir alt bölümü olacaktır.

Kavramsal çerçevesini Saussure’den devralmakla birlikte Barthes, farklı bir göstergebilim anlayışı geliştirir. Barthes’a göre, söylenden (mythe) modaya, mutfaktan yazma dek her gösterge sistemi ancak dilin aracılığıyla ya da dilin desteğiyle gerçeklik kazanır. Dilbilimsel olmayan sistemlerle uğraşan göstergebilim, karşısında sadece bir model olarak değil, her türlü söylenin hammaddesi ve ayrılmaz parçası olarak dili bulur. Bu anlamda da dilbilimsel olmayan gösterge sistemleri bir “ikinci dereceden dil” oluşturur. Bu nedenle Barthes, Saussure’ün önerisini tersyüz eder. Dilbilim göstergebilimin değil, göstergebilim dilbilimin bir alt bölümüdür. Günlük söylenler, moda ya da ideolojinin kendisi bir dil, ya da dili kullanan bir üstdil olduğuna göre, bunların incelenmesi ancak üstdilin içerdiği anlamlama (signification) süreçlerinin çözümlenmesiyle mümkündür.

Mythologies’de ele alınan örnek, bir demet güldür. Bunun tutkuyu “gösterdiği” (signifier) kabul edilirse, bu durumda tutku “gösterilen” (signifiant), güller de “gösteren” (signifie) olur. Gösteren ile gösterilenin oluşturduğu çağrışımsal bütün, üçüncü terimi oluşturur ki, bu da “gösterge” (signe) olarak kabul edilen güllerdir. Bir gösterge olarak güllerle yalnızca bir gösteren olarak ele alman, tek başına bir çiçek sayılan güller arasında önemli bir fark vardır. Güller, bir gösteren olarak “bomboş”, oysa bir gösterge olarak “dopdoludur”. Güllerin içini anlamlama (signification) ile dolduran, kişinin amacıyla, içinde yaşadığı toplumun amacına hizmet etmek üzere sunulan beylik tarz ve yolların bileşimidir (combination).

Bu noktada Barthes toplumda söylenlerin hangi yollarla bir şey gösterdiğini inceler. Söylenlerde de yukarıda açıklanan üçlü gösterim işlemi söz konusudur. Ama söylen ikinci dereceden bir göstergebilimsel sistem oluşturduğu için iki ayrı düzey içerir: dil sistemi ve onu kullanarak gelişen üstdil sistemi. Üstdil ya da söylen, dilin göstergelerini nesnesi ve hammaddesi olarak almakla birlikte, bu göstergeleri yalnızca bir gösterene dönüştürerek kullanır. Birinci sistemde (yani dilde), gösteren-gösterilenin çağrışımsal bütünü (yani tutku dolu güller), ikinci sistemde (yani söylende) çağrışımsal bütünlüğünden koparılmış bir gösterilendir (yani çiçek olarak güller). Barthes Mythologies’ de ikinci dereceden anlamlama (signification) sistemini şöyle bir şemayla açıklamaya çalışır:

barthes.PNG” border=”0″ alt=”” width=”275 122″ align=”left” />  

Söylen önceden belirlenmiş anlamda “dopdolu” bir göstergeyi alıp onu “bomboş” bir gösteren yapıncaya dek “kurutmaktadır”. Dil sisteminin son terimi (yani gösterge), söylen sisteminin ilk terimi (yani gösteren) olur. Dil düzeyinde “anlamı” oluşturan gösterge, söylen düzeyinde sadece bir “biçim”e dönüşür. Dilden, anlamı “çalınarak” devralman bu biçim, söylen düzeyinin “kavram”ının hizmetine girer. Söylen düzeyinin göstereni biçim, gösterileni ise kavramdır. Dil ya da birinci anlamlama düzeyinde “gösteren” ile “gösterilen” arasındaki ilişki “gösterge”yi, söylen ya da ikinci anlamlama düzeyindeki “biçim” ile “kavram” arasındaki ilişki ise “anlamlama”yı (signification) oluşturur.

Barthes Elements de Semiologie’de de DanimarkalI dilbilimci L. Hjelmslev’in görüşlerinden yararlanarak anlamlama sürecini farklı kavramlarla incelemeye çalışır, ikinci düzeydeki anlamlama sistemini bu kez de “yananlam” (connotation) ve “düzanlam” (denotation) kavramlarıyla açıklar. Geleneksel olarak, söylenenlerden başka bir şey kastetmek diye tanımlanan yananlam, Barthes’ın terminolojisinde düzanla-mın göstergelerinden oluşan bir üstdildir. Söylen gibi yananlam da, bu göstergeleri yalnızca bir gösteren durumuna dönüştürerek kullanır. Nasıl söylen dilin göstergelerini tarihsel anlamlarından koparıp ideolojik kavramın hizmetine veriyorsa, yananlam da düz-anlamın göstergelerinin anlamlarını “ayarlayarak” kullanır. Her iki çözümlemede de Barthes’ın açıklamaya çalıştığı, söylen ya da yananlam sisteminin gösterilenin, yani ideoloji parçacıklarının nasıl “do-ğallaştırıldıkları” ve farkedilmez kılındıklarıdır.

Barthes 1967’de yayımlanan Systeme de la mode (“Moda Sistemi”) adlı yapıtında “giyim kuşam” sisteminin göstergebilimsel bir çözümlemesine girişir. Modayı bir “dil” olarak ele alırken Saussure ve Hjelmslev’in dil çözümlemelerinde kullandıkları dizimsel (syntagmatic) ve çağrışımsal (associative) eksen kavramlarından hareket eder. Çağrışımsal eksenin bir sistem oluşturduğunu vurgulamak amacıyla dizisel (paradigmatic) eksen kavramını kullanır. Modada dizimsel ekseni, bir cümle oluşturacak biçimde yan yana dizilen öğeler (örneğin şapka, gömlek, pantolon, çizme), dizisel ekseni ise çağrışımsal bir sistem oluşturan ve aynı söz birimi içinde birbirinin yerine geçebilecek öğeler (örneğin şapka, bere, kasket, kukuleta) oluşturur. Dizimsel sistem oluşturan öğelerin bir ya da birkaçının ya da hepsinin yerini aynı diziden başka öğeler alırsa (yani bere-yelek-etek-bot diziminin yerini kasket-kazak-şort-sandal dizimi alırsa) “moda değişikliği” olur. Bu çözümlemelerde Barthes modayı, giyim kuşamda yaptığı değişiklerle anlam yaratan, giyimle günlük yaşantı arasında bağıntı kuran ve “yüksek sosyete” imgesini gösteren bir sistem olarak ele alır. Bir üstdil olan modanın, giyim kuşam değişikliklerine anlam yüklerken oluşturduğu kalıpları nasıl doğal olgularmış gibi ortaya attığını inceler.

Fotoğrafçılıktan modaya, felsefeden ruhbilime dek oldukça değişik alanlarda araştırmalar yapan Barthes’ın düşünce çizgisi sürekli dönüşümler geçirmiştir. Tek alana ilişkin bir sistem oluşturmak yerine, çeşitli alanlardan derlediği kavramları başka başka düzlemlerde sınamayı yeğlemiştir. Bu çerçeve içinde Barthes bir kuramcı sayılamaz. Tek yönlü, katı açıklama ve yorumlarda sıkışıp kalmamasını, sürekli seçmeci bir arayış içinde bulunmasına borçlu olduğu söylenebilir. Barthes, aynı yapıtta aynı yazara, birbirine karşıt görünen yöntemlerle, çekinmeden yaklaşabilmiştir.

Barthes’ın her türlü etkinliğinde denemeci yanı ağır basar. Bunun nedenini, denemenin onun düşünsel devingenliği ve esnekliğine yatkın bir tür oluşunda aramak gerekir. Barthes, insanın bilgilerinin sınırlılığını ve kesinlemelerinin altında yatan bulanıklığı hiçbir zaman gözardı etmez. Bütün bu koşullar altında bile onun için değişken olmayan dil sorunsalı, neredeyse her şeyi indirgediği dil gerçekliğidir. Donuk bir nesnellik ya da katı bir bilimsellik yerine, sevecen bir duyarlılıkla yazdığı, bir tür otobiyografi sayılabilecek Roland Barthes par Roland Barthes (“Roland Barthes Roland Barthes’ı Anlatıyor1”) adlı yapıtında şöyle der: “Bir hastalığım var: Dili görürüm.” Bu tümceler onun dil karşısındaki özel tavrını ortaya koyduğu kadar, okurun da Barthes’a özel bir biçimde yaklaşması gerektiğini vurgular.

•    YAPITLAR: Le Degre zero de l’ecriture, 1953, (“Yazının Sıfır Derecesi”); Michelet par lui-meme, 1954, (“Kendi Yapıtlarıyla Michelet”);Mythologies,l957, (“Söylenceler”); Sur Racine, 1963, (“Racine Üzerine”); Elements de semiologie 1964, (Göstergebilimİlkeleri); Essais critiques, 1964, (“Eleştiri Denemeleri”); Critique et verite, 1966, (“Eleştiri ve Gerçek”); Systeme de la mode, 1967, (“Moda Sistemi”); S/Z, 1970;L’Empire desSignes, 1970, (“Göstergeler İmparatorluğu”); Sade, Fourier, Loyola, 1971; Nou-veaux Essais Critiques, 1972; (“Yeni Eleştiri Denemeleri”); Le Plaisir du texte„ 1973, (“Metnin Verdiği Haz”); Roland Barthes par Roland Barthes, 1975, (“Barthes Barthes’ı Anlatıyor”); Fragments d’un discours amoureux, 1977, (“Bir Aşk Söyleminden Parçalar”); Leçon, 1978, (“Ders”); Sollers ecrivan, 1979, (“Yazar Sollers”); La Chambre claire, 1980, (“Aydınlık Oda”); Le Grain de la voix, 1981, (“Sesin Zerresi”); L’Obvie et l’ohtus: Essais Critiques, III, 1982, (“Önlem ve Darkafalılık: Eleştiri Denemeleri, III”).

•    KAYNAKLAR: J. Culler, Structuralist Poetics, 1973; L.J. Calvet, Roland Barthes, 1973; T. Hawkes, Structuralism and Semiotics, 1977; F. Jameson, The Prison-house of Language, 1972; T.Le Guay, Communications 3 Roland Barthes Özel Sayısı, 1982, bibliyografya içerir; M. Rifat “Göstergebilim Kuramları” Yazko Çeviri, (9), 1982; M. Rifat, “Benzersiz yapıtlarıyla Roland Barthes”, Yazko Çeviri, (11), Türkçe’de çıkmış makalelerinin listesini içerir, 1983; T. Yücel, “Roland Barthes ve Deneme”, Dilbilim I, 1976; Yazının Sınırlan, 1982; A. Yüksel Yapısalcılık ve Bir Uygulama, 1981.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski