Romantizm ’den Sembolizm ’e
Nesnel dünyaya bilim yoluyla egemen olmakta önemli aşamaların gerçekleştirildiği 18. yy’da doğal olarak felsefe ve edebiyat da bu bilimsel nesnelliğin ve akılcılığın etkisinde kaldı. Buna bir çeşit tepki olarak 18. yy’m sonunda içe dönük ve öznel bir şiir anlayışı doğdu. Sanayi Devrimi’nin tipik insanı Doğa’yı makinelerle sömürerek daha çok mal üretmeyi amaçlarken, şair iç dünyasının sınırsız derinliklerini araştırmaya yönelir. Yıllar yılı şiirden kaybolmuş birinci tekil şahıs tekrar şiire girdi, işte 18. yy ’ın sonuyla 19. yy’ın başında Akıl Çağı’na öznelliğin savunusuyla tepki gösteren Romantik şiir aynı zamanda modern şiirin de başlangıcıdır. Şiirde Modem Çağ iki ayırıcı özellikle belirlenir: Öznelliğin yüceltilmesi ve öznelliğin genişletilmesi. Böylece bilinçaltını da öznelliğin bir parçası olarak kapsayan modern şiir Ingiltere, Fransa ve Almanya’da öncü örneklerini verdikten sonra Paris’te yoğun ve hareketli bir gelişim sürecine girdi.
Modem şiirin ikinci aşaması sayılan Sembolizm gerçekte Romantizm ’in olgunlaşmasından ve yüreklenmesinden ibarettir. Wordswortb ’un 1801’de yazdığı fakat ancak ölümünden sonra 1845’te yayımlanan “The Simplon Pass” (Simplon Geçidi) adlı şiiri Baudelaire’in Sembolizm’ in başlangıcını haberleryen “Correspondances” adi’ı şiirinden çok uzak değildir. Wordsworth’ tın yirmi bir satırlık bu şiiri, ormanların, çağ’layanların, rüzgârın, kayaların, gökyüzünün, karanlığın ve aydınlığın aslında kişinin düşgücüyle sonsuz ve mutlak varlık arasında bir köprü oluşturduğunu, mutlak öznelliğin varlığına birer kanıt olduğunu söyler. Baudelaire’e göre, Doğa, okumasını bilenler için bir tapınak, hatta, şifresi doğurganlığını hiç yitirmeyecek bir hiyerogliftir.
Şair artık yalnızca vezin ve kafiyeyle uğraşan bir usta değildir, bu tapınağın rahibi, bu hiye roglifin sesidir. Görünmeyen gerçekleri görünür kılar, öznelliği ve bilinçaltını araştıran bir bilge kişi, bir serüvencidir. Sözcükler de nesneler gibi birer semboldür ve şiir tek değil çok anlamlıdır. Sonsuz yorum olanakları sergileyebilen her şiir, yazarından ve çağından bağımsızlığını kazanabilmiş, bütünlüğü ve nesnelliği çağına, yazarına, ya da belli yorumlara indirgenemez bir ölümsüz yapıttır.
Romantik şiir, uzantısı olan Sembolist ve Gerçeküstücü şiirle birlikte bir başkaldırı şiiridir. Başkaldırı, genel çizgileriyle kazanmak, satın almak, ve bu uğraşı destekleyen ahlaki törelerle yaşam felsefesini daraltmış orta sınıfa karşıdır. Romantik şiirin babası sayılan Wordsworth’un orta sınıfın her türlü estetik uğraştan uzak,kuru heyecansız, tekdüze yaşamını eleştiren bir sonesi vardır. Baudelaire bu başkaldırıya orta sınıfa daha doğrudan bir saldırıyla katılır, çağdaşı olan sanatçıları orta sınıfı her zaman karşılarına alıp onları sarsmaya ve şaşırtmaya çağırır.
Le Spleen de Paris’de (Paris Sıkıntısı) Baudelaire’in yaşamında yayımlanan “Assommons les pauvres” (Yoksullan Dövelim) adlı bir şiiri vardır. Şiir bir gün Paris’te bir dilencinin Baudelaire’e yaklaşarak dilendiğini anlatarak başlar ve dilencinin nasıl kendine açındırdığını tasvir eder. O anda Baudelaire’in iyilik perisi kulağına şu sözleri fısıldar: “Yalnızca eşitliğini kanıtlayan eşittir ve yalnızca özgürlüğünü kazanmayı bilenin özgürlüğe hakkı vardır. ” Şairin birden bire ne yapması gerektiği bu sözlerle açıklık kazanır. Kanlı bir kavga başlar şairle dilenci arasında, çünkü şair olanca gücüyle dilenciye saldırmıştır. Başta dilenci dayak yer fakat sonra o da saldırıya geçer, şairin dört dişini dökerek onu adamakıllı döver. Yenik şair büyük bir coşku içinde kendisini döven dilenciyi “şimdi eşitiz, bayım” diyerek kutlar ve parasını onunla paylaşır.
Bu şiirde Baudelaire’in sanat ve yaşam anlayışı gizlidir. Şairin kanıtladığı ve dilencinin anladığı yaşam felsefesi şudur: Acıma duygusu aşağılatın bir burjuva yalanıdır ve eşitsizliği körükler. Bu felsefeyle Baudelaire, Mili gibi, Proudhon gibi hem akılcı, hem de ütopyacı burjuvaziyi karşısına alıyor, liberal geleneğin himayeci cömertliğini yadsıyordu. Nitekim “Assommons les pauvres” şiirinin Baudelaire’in sonradan çıkardığı bir son satın vardı: “Buna ne dersin, vatandaş Proudhon?”
Orta sınıfa olan bu düşmanlığıyla Baudelaire, rasyonel liberalizmi karşısına alan, Dickens ve Cariyle’dan, D.H. Lavırence’a uzanan bir sanatçı geleneğine katılır. Bu tavnnın sonucunda çağının hazmedemeyeceği kadar eleştirel, bugün bile herkesin kolay kolay kabul edemeyeceği kadar burjuva ahlakına karşı olmuştur. Les Fleurs du mal’in (Kötülük Çiçekleri) konulan bu isyancı ahlak anlayışının bir göstergesidir. Uyuşturucular, sevicilik, ölüye tutku, şeytanilik, tensellik Les Fleurs du mal’de şaşırtmayı ve sarsmayı amaçlayan şiirlerin konusudur. Öte yandan bu yasak temalann Baudelaire’in gününde birçok romantik yazar tarafından işlendiğini de unutmamamız gerek. Bu temalara sanat, sanatçının acılan, mit, egzotizm, başkaldm, sıkıntı, hayali yolculuk ve kaçış temalanm da eklersek o günün, Sembolizm ’i de içeren romantik eğiliminin tam bir dökümünü vermiş oluruz.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi