BENEDICT, Ruth (1887-1948)
Amerikalı antropolog. Kültür ve kişilik arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çalışmalarıyla kültürel antropolojiye katkıda bulunmuştur.
Ruth Fulton Benedict 5 Haziran 1887’de New York’ta doğdu. Babası cerrahtı. Ağır işittiği için insanlardan uzak duran, içine kapanık bir çocuktu. 1909’da bitirdiği Vassar Koleji’nde İngiliz edebiyatı okudu, bir süre şiir yazdı ve bunları Anne Singleton takma adıyla yayımladı. Edebiyata duyduğu ilgiyi antropoloji çalışmalarına başladığı yıllarda da sürdürdü. 1914’te biokimyacı Stanley R. Benedict ile evlendi. Çeşitli uğraşları denedikten sonra 1919’da New York’taki New School for Social Research’de antropoloji konferanslarını izlemeye başladı. 34 yaşında Columbia Üniversitesine kaydoldu ve Amerikan antropolojisinin önde gelen isimlerinden Franz Boas ile çalışmaya başladı. Öğretmeninin fizik öğreniminden farklı olarak Benedict’in beşeri bilimler öğrenimi görmüş olması ve şiire ilgi duyması, onun antropolojiyi beşeri bilimlerin bir kolu olarak değerlendirmesinde etkili oldu.
Amerika Yerlileri üzerine çalışmalar
Benedict 1923’te Kuzey Amerika Yerlilerini inceleyen The Concept of the Guardian Spirit in North America (“Kuzey Amerika’da Himayeci Ruh Kavramı”) adlı teziyle doktorasını aldı. Aynı yıl Columbia Üniversitesi’nde ders vermeye başladı ve 1937’de Boas’m ayrılışına değin antropoloji bölümünde asistan olarak çalıştı. 1920’lerde ve 1930’larda çeşitli Amerika Yerlileri üzerine alan araştırmaları yaptı ve incelemelerde bulundu. Zamanla alan araştırmasının yoruculuğu yüzünden diğer antropologların araştırmalarından sentezlere varma yolunu seçti. II. Dünya Savaşı’nda Washington’a gitti ve Savaş İstihbaratı Dairesi’nde çalışırken meslektaşlarıyla birlikte çeşitli Avrupa ve Uzak Doğu kültürleri konusunda, özellikle de Tayland ve Japonya üzerine araştırmalar yaptı. Bu çalışmalar Benedict’in savaş sonrasında Columbia Üniversitesi’nde yönettiği “Çağdaş Kültürler Üzerine Araştırmalar” projesinin temelini oluşturdu. 1948’de profesör oldu. Aynı yılın Eylül ayında New York’ta öldü.
Benedict’in doktora tezi o dönemde yaygın olan ve kültürel bütünleşmenin rastlantısal olduğunu ileri süren “yayılıma” (diffusionist) yaklaşımın etkisiyle dinin kökenleri hakkında ileri sürülen çeşitli kuramları sınamak amacım güdüyordu. Bu yaklaşımın oluşmasında ise Boas’m ve Primitive Society (“İlkel Toplum”) adlı kitabı 1920’de yayımlanan Robert Lowie’nin büyük katkıları olmuştu. Benedict doktora tezini verdikten sonra folklor çalışmalarıyla ilgilenmiş ve 1925-1939 arasında Amerikan Folklor Dergisi’ni yönetmiştir.
”Kültürel bütünleşme”
Benedict kültürlerin rastlantısal ve keyfi bir biçimde bütünleştirilebileceği düşüncesini yeterli bulmadiği için çalışmalarını bir “bütünleştirici öğe” arayışına yöneltmiştir. Pueblo Yerlilerinde rastlanmayan aşırı davranış özellikleri gösteren Pima Yerlileri arasında 1927’de yaptığı bir alan gezisi sonucunda aradığı bütünleştirici öğenin ilk ipuçlarını elde etmiştir. Bu ipuçlarını 1928’de sunduğu “Psychological Types in the Cultures of the Southwest” (“Güneybatı Kültürlerinde Psikolojik Kategoriler” adlı bildirisinde ortaya koymuş ve görüşlerini Patterns of Culture (“Kültür Kalıpları”) adlı kitabında geliştirmiştir. Yayımlanmış antropolojik incelemelerinin en önemlilerinden biri olan bu kitapta Benedict, öğretmeni Boas gibi yeni-Kantçı filozof Dilthey’in önemli ölçüde etkisinde kalarak, “bütünleştirici öğe”yi öznel düşünce düzeyine yerleştirmeye çalışmıştır. Kültürler arasındaki farklılıkların bireyler arasındaki farklılıklara benzediğini öne süren Benedict’e göre, kültürlerin de bireyler gibi ayırt edici özellikleri vardır. Kültürler bu bakımdan birey psikolojisinin geniş bir yansımasıdır. Benedict bu bütünleştirici öğeye “kültürel kümelenme” adını vermiştir. Nietzsche’nin ünlü Die Geburt der Tragödie (“Trajedinin Doğuşu”) adlı kitabından esinlenerek, Pueblo kültürünü Apolloncu, Plains Yerlilerinin kültürünü ise Dionisoscu olarak küme-lendirmiştir.
Benedict Patterns of Culture’da, İngiliz antropolog Radcliffe-Brown’un etkisiyle 1930’larda Chicago Üniversitesi’nde geliştirilen sosyolojik yaklaşımdan bütünüyle ayrılıyor ve kültürel olayların incelenmesinde temel kavram olarak seçtiği “bütünleşme”üzerine şunları yazıyordu: “En önemli sosyolojik birim… kurumlar değil kültürel kümelenmelerdir”. Benedict’ e göre, kültürün ardındaki başlıca yaratıcı güç, sosyal ve yapısal bir etmen olmaktan çok “duygusal ve estetik” bir güç olan “bütünleşme”dir. Bireyin zihninde varolan bir duygu olan “bütünleşme”, kültürel özelliklerin bireyler tarafından kendi kültürlerinin öznel ölçülerine göre seçimi, reddi ve uyarlanmasıdır. Bir kültürel kümelenmenin ardındaki bütünleştirici öğe temel olarak bir duygusal kalıptır; Pueblo-lar’ın ılımlılığı ve kolektif yönelişi vurgulayan “Apol-loncu” özelliği ya da Plains Yerlilerinin aşırılık ve ileri derecede bireycilikle tanımlanan “Dionisoscu” özelliği gibi. Benedict’in bu görüşleri öğretmeni Boas’m ürünüydü. Boas kültürün başlıca yaratıcı güçlerinden birinin kişilerin ve grupların öznel düzeydeki güven arayışları olduğunu ve geleneklerin temelde akılcı olmadığını ileri sürüyordu. Boas ve Benedict’e göre kültür içsel tutarlılık bağlamında ele alınmalı, iç tutarlılığı oluşturan öğeler ise dışsal etkilerden, örneğin diğer kültürlerin etkisinden görece bağımsız düşünülmelidir. Her kültürün kendine özgü bir “duygusal-estetik” yapısı vardır.
Bireyle kültür arasındaki ilişkiye ağırlık veren Patterns of Culture, Freudçu olmayan kişilik ve kültür incelemelerinin gelişmesinde ve bir çizgi olarak Amerikan antropolojisinde uzun süre etkili olmasında, bir dönüm noktası olmuştur. Aynı zamanda da 1940’ların “ulusal karakter” çalışmalarının temelini oluşturmuştur.
”Ulusal karakter” çalışmaları
Benedict II. Dünya Savaşı yıllarında birçok M başka Amerikalı antropolog gibi araştırmalarını Amerikan hükümetinin savaş faaliyetlerinin hizmetine vermiştir. 1943’ten savaş sonrasına kadar, ABD ile müttefik olarak, düşman olarak ya da düşman işgali altındaki ülkeler olarak ilişki içinde olan uluslar üzerine çalışmalar yapmıştır. Yaşamının son yıllarında savaş yıllarında vardığı bu yönelişleri sürdüren Benedict, karmaşık toplumların “ulusal karakterleri” ni incelemiştir. Japon toplumunu inceleyen ve 1946’da yayımlanan Chrysanthemum and the Sword (“Krizantem ve Kılıç”) Benedict’in bu döneminin temel yapıtıdır. Margaret Mead’e göre, Benedict’in en değer verdiği çalışması olan bu kitap ileride türünün klasiği olarak kabul edilecektir.
Benedict temel yapıtı olan Patterns of Culture’da ortaya koyduğu görüşleriyle her kültürel kümelenmenin tek ve kendine özgü olduğunu ve ancak kendi öğelerinin iç tutarlığı bakımından anlaşılabilir olduğunu savunmuştur. Karşılaştırma yönteminin uygulanmasını dışarda bırakan bu yaklaşımla antropolojiyi sosyal bilimlerin bir dalı olarak görmek zordur. Benedict’ in yaklaşımı ile bütün kültürleri açıklayabilecek genel bir teori geliştirmek olanaklı değildir, çünkü Benedict kültürel kuramların kendi bütünleşme bağlamları dışında anlaşılabileceğini reddetmektedir. Boas’m “tekçiliği”ni ve “relativizmi”ni aşırı boyutlara vardıran Benedict’e göre her kültürel sistemi açıklamak için ayrı bir kuram gerekmektedir. Ayrıca Benedict kültürel antropolojiyi, işlevi insanın kültürel geleneklerinin çeşitliliğini “açıklamak”tan çok, bunları “betimlemek” olan bir disiplin olarak görmüştür. Bu bakımdan da, Benedict’in çalışmaları antropolojiyi sosyal bilimlerden çok beşeri bilimlere yaklaştıran bir katkı olmuştur.
• YAPITLAR (başlıca): Patterns of Culture, 1934, (“Kültür Kalıpları”); Race: Science and Politics, 1940, (“Irk: Bilim ve Politika”); The Chrysanthemum and the Suıord: Patterns of Japanese Culture, 1946, (“Krizantem ve Kılıç: Japon Kültürünün Kalıpları”); “Anthropology and the Humanities”, American Anthropologist, L, 1948, (“Antropoloji ve Beşeri Bilimler”); “Child Rearing in Certain European Countries” American Journal of Orthopsychiatry, XIX, 1949, (ö.s.), (“Bazı Avrupa Ülkelerinde Çocuk Yetiştirme”).
• KAYNAKLAR: M. Mead, An Anthropologist at Work: Writings of Ruth Benedict, 1959; M. Mead, Ruth Benedict, 1974.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi