Sait Faik Abasıyanık Hikayeci (Adapazarı 1906-İstanbul 1954).
Edebiyatla ilgili ilk çalışmaları şiir alanında oldu (1925). Bu şiirlerden, 1928 yılında Meşale dergisine gönderdiği bazı örnekler, ölümünden sonra Varlık dergisinde yayımlandı. Hece vezniyle yazdığı bu duygulu, hüzünlü şiirlerden sonra, ilerki yıllarda Şimdi sevişme vakti (1953) adlı bir şiir kitabı da yayımlamasına rağmen, asıl büyük başarısını hikâye türünde gösterdi. İlk hikâyeleri, Bursa Lisesi’nde öğrenciyken yazdığı İpekli mendil (Varlık, 1934) ve Zemberek’tır (Varlık, 1935).
Sait Faik’in yayımlanan ilk yazısı, Milliyet gazetesinin Edebiyat hayatı sayfasında çıkan Uçurtmalar adlı şiirli nesir parçasıdır. 1930’da Hür Gazete’de, “Tavan arasından” başlıklı hikâye dizisi çıktı; fakat tanınmasını, 1934’ten başlayarak Varlık’ ta yayımladığı ve 1936’da Semaver adlı kitabında derlediği hikâyeleri sağladı. Bundan sonra, ölümüne kadar hikâyeleri Varlık, Ağaç, Serveti Fünun, Uyanış, Büyükdoğu, Yedigün, Yeditepe, Yeni Ufuklar v.b. dergilerde, Vakit (Kurun), Haber, Akşam Postası, Hürriyet, Vatan gibi ga-
zetelerde yayımlandı, kitapları birbirini izledi. İkinci Dünya Savaşı içinde Şahmerdan’daki (1940) “Çelme” adlı hikâyesinde, yük taşıyan topal bir emirerinden söz ettiği için Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılandı, beraat etti. Bir ihbar üzerine Medarı maişet motoru (1944) adlı kitabı toplatıldı. 1953 yılında, “Dünya edebiyatına ettiği hizmetten ötürü” merkezi Missouri’-de bulunan Milletlerarası Mark Twain Deriıeği’ne onur üyesi seçildi.
Sait Faik’in hikâyeleri, konu edindiği çevreler bakımından dört bölüme ayrılabilir: çocukluk anılan (Babamın ikinci evi, Bahçe, Orman ve ev v.b.) ile birleşen ve Adapazarı-Bursa gözlemlerine dayanan hikâyeler (Davudun anası, Çelme, Sakarya balıkçısı, Köy hocası ile sığırtmaç, Su basması, Sarnıç, İpekli mendil v.b.); kaynağını Fransa’da bulunduğu yıllardan alan hikâyeler (Grenoble’da İtalyan mahallesi, Sevmek korkusu, İhtiyar talebe, Marsilya limanı, Louvre’dan çaldığım heykel .v.b.); İstanbul’un kenar semtlerini, yoksul insanlarını konu edinen hikâyeler (Menekşeli vâdi, Mürüvvet, Bir külhanbey hikâyesi, Yüksek kaldırım, Gün ola harman ola, Havada bulut, Semaver, Park v.b.); Burgaz adası çevresinde, genellikle rum balıkçılan ele alan hikâyeler (Bizim köy bir balıkçı köyüdür, Kmalıadada bir ev, Sivriada geceleri, Sivriada sabahı, Kaşıkadasmda, Kendi kendime, Haritada bir nokta v.b.). Bu hikâye gruplarına, son döneminde yazdığı, bilinçaltını dile getiren, çağrışımlara açılan ve otobiyografisine dayanan, gerçeküstücü hikâyeleri de eklenmelidir: Alemdağında var bir yılan. Pançonun rüyası, Yılan uykusu, Kırlangıç yuvasındaki kadın v.b.
Türk edebiyatı için yeni bir tür olan küçük hikâyeyi Millî Edebiyat döneminde en başarılı biçimiyle Ömer Seyfettin geliştirmişti. Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi yazarların asıl yaratma alanları olan roman türü yanında ortaya koydukları hikâye örnekleri bu türün temalarım zenginleştiriyor, fakat, yapısını, kuruluşunu değiştirmiyordu. Toplumsal gerçekçi nitelik taşıyan, buna karşılık belirli kahramanlar arasında geçen ve genellikle şaşırtıcı bir sonuç hazırlayan hikâye anlayışını değiştiren Sait Faik’tir. Bu hikâyeler, yeri geldikçe güçlü bir eleştiriye girişerek toplum ve birey ilişkisi üzerinde durur, kendisini kuşatan kötülükler, iğretilikler yüzünden çevresiyle uzlaşma güçlüğü çeken kahramanının biyografisi etrafında insan sevgisine, tabiatın eldeğmemiş güzelliklerine yer verir, çile çeken, hakları yenen insanların savunmasına girişir. Zaman zaman tabiat varlıkları, deniz çevresi, balıklar dünyasından gelen alegorilere dayanarak (Si-nagrit baba, Dülger balığının ölümü, Son kuşlar) çağının ve çevresinin eleştirisini yapar. Şimdi sevişme vakti adlı kitabındaki şiirlerinde, hikâyecinin insan ve tabiat sevgisi, yaşama sevinci, küçük insanın gündelik duyarlıkları gibi ana temalar gelişigüzel denebilecek bir yapı içinde yer alır.
İkinci baskısı Birtakım insanlar adiyle yayımlanan Medarı maişet motoru ile Havada bulut adlı eserleri, hikâyelerden oluşmuş roman denemeleridir. Yazarın asıl başarılı roman çalışması olan Kayıp aranıyor ise, toplumda yerleşmiş bulunan ve değiştirilmesi gereken ahlâk kurallarını tartışır; ayrı toplum kesimlerinden gelen kişileri karşı karşıya getirir, toplumdan kopmuş aydınları eleştirir.
Sait Faik, Andre Gide, Georges Simenon gibi yazarlardan Türkçeye çeviriler yapmış, kendi hikâyelerinden bazıları da yabancı dillere çevrilmiştir.