BOLIVAR, Simon (1783-1830)
Venezuelah asker ve siyaset adamı. Güney ve Orta Amerika’da beş ülkenin bağımsızlık savaşma önderlik etmiştir.
24 Temmuz 1783’te Venezuela’da, Caracas kentinde doğdu, 17 Aralık 1830’da Kolombiya’da Santa Marta’da öldü.
Venezuela’ya yerleşmiş, Bask kökenli çok zengin soylu bir ailenin çocuğuydu. Üç yaşındayken babasını, 6 yıl sonra da annesini kaybetti. Dayısı tarafından
yetiştirildi ve özel öğretmenlerden ders aldı. Öğretmenlerinden Simon Rodriguez’den önemli ölçüde etkilendi ve onun yardımıyla Jean-Jacques Rousseau’ yu ve 18.yy liberal düşüncesini tanıdı.
1799’da 16 yaşındayken dayısıyla birlikte eğitimini tamamlamak üzere Ispanya’ya gitti. 1801’de bir İspanyol soylusunun kızıyla evlendi. Birlikte Caracas’ a döndüler. Evlendikten bir yıl sonra karısı ölünce, 1804’te yeniden Avrupa’ya gitti. Fransız Devrimi’yle yaygınlaşan düşüncelerin etkisi altındaydı. I.Napoleon’un imparator ilan edilerek taç giyme törenini izledi ve Napoleon’un gücüne hayranlık duydu.
Bağımsızlık düşüncesinin oluşması
Paris’te öğretmeni Simon Rodriguez’le karşılaştı. Onun önerileriyle Locke, Hobbes, Buffon, L’Ambert ve Helvetius gibi düşünürlerin yazılarım okudu. Montesquieu ve Rousseau siyasi görüşlerine,Voltaire ise yaşam felsefesine ışık tuttu.
Paris’te Alman bilim adamı ve gezgin Humboldt ile de tanıştı. Güney ve Orta Amerika’da İspanyol sömürge bölgesinden yeni dönmüş olan Humboldt, Bolivar’a sömürge halklarının bağımsızlığa hazır olduğunu söyledi. Bu açıklamadan önemli ölçüde etkilenen Bolivar, 1807’de Venezuela’ya dönmeden önce Amerika ülkelerini kurtaracağına ant içti.
18Q8’de I.Napoleon İberik Yarımadası’m işgal etti. Bourbon hanedanına son vererek kardeşi Joseph’i İspanya kralı ilan etti. Ispanya’nın içinde bulunduğu siyasi karışıklık İspanyol sömürgelerindeki bağımsızlık hareketlerinin hız kazanmasına yardımcı oldu. Bolivar Venezuela’da bağımsızlık için mücadele eden gruplara katıldı.
19 Nisan 1810’da Caracas’taki İspanyol genel valisi devrildi. Creoleler’in (sömürgelerde doğmuş ikinci kuşak Ispanyollar) oluşturduğu bir cunta yönetimi ele geçirdi. Üç ay sonra Bolivar, cunta tarafından Ingiltere’ye gönderildi. İngiltere’nin yeni Venezuela devletini tanımasını sağlamak, aynı zamanda da maddi yardım alabilmek için girişimlerde bulunduysa da bir sonuç elde edemedi. İngiltere’de kaldığı dönem içinde ülkenin sıyası kurumlarını inceledi ve bunları siyasi istikrarı sağlamada etkin araçlar olarak gördü.
Ingiltere’de sürgünde bulunan Venezuelah general Francisco de Miranda ile görüştü. Onu Caracas’a dönerek bağımsızlık hareketinin önderliğini üstlenmeye ikna etti. Birlikte Venezuela’ya döndüler.
Mart 181 l’de Caracas’ta toplanan Ulusal Kongre bir anayasa hazırlamak için çalışmalara başladı. Bolivar kongrede delege değildi ama yoğun olarak siyasi tartışmaların içindeydi. Halka yaptığı bir konuşmada Amerika’nın bağımsızlığı için korkmadan karar vermek gerektiğini, tereddüt etmenin yok olmak demek olduğunu söyledi.
5 Temmuz 1811 ’de Venezuela’nın bağımsızlığı ilan edildi. Miranda başkomutan, Bolivar ise orduda albay oldu. Bir süre sonra Miranda ve Bolivar’ın araları açıldı. Miranda, Bolivar’ı tehlikeli bir genç olarak görüyor, Bolivar ise generalin yetenekleri konusunda kuşku duyuyordu.
Fransız işgalinden üç yıl sonra yeniden toparlanan İspanya, sömürgelerdeki denetimi sağlamak için Amerika’ya ordu gönderdi. Bolivar, Venezuela için yaşamsal önem taşıyan Puerto Cabello limanının savunmasıyla görevlendirildi. Askerlerden biri ihanet ederek limandaki surları İspanyollar’a açınca, yenilgiye kesin gözüyle bakan Miranda, hiçbir askeri müdahalede bulunmadan İspanya ile uzlaşma yoluna gitti. 25 Temmuz 1812’de imzalanan ateşkes antlaşması ile Venezuela yeniden İspanyol yönetimi altına girdi.
Bolivar, Yeni Granada’da (bugün Kolombiya) Cartagena’ya gitti. Buradan“El Manifiesto de Cartagena” adlı ilk önemli siyasi bildirgesini yayımlayarak bağımsızlık mücadelesinin sürdürüleceğini duyurdu. Yenilgilerinin, aralarındaki birliği yeterince sağlayamamış olmalarından kaynaklandığını, en önemli yanlışlarının ise güçsüz ve etkisiz bir siyasi sistem kurmuş olmalarından geldiğini söyledi.
“Kurtarıcı” sanını alması
Yeni Granada’da kurduğu küçük bir orduyla Venezuela’yı kurtarmak için yeniden harekete geçti. İspanyollar’la arka arkaya 6 çatışmadan sonra 6 Ağustos 1813’te Venezuela’nın başkenti Caracas’a girdi. Yapılan bir törenle “Kurtarıcı” sanını aldı.
Ama kralcı güçler İspanya’nın da desteğiyle Bolivar’ın yönetimine başkaldırdı. Kanlı bir iç savaş başladı. Bolivar “ölene dek savaş” çağrısı yaptı. İspanyollar yarı vahşi Ilanero kabilesini kışkırtarak bağımsızlık savaşçılarının üzerine yolladılar. Bolivar ayaklanmayı bastıramadı. 1814’te Ilanerolar Caracas’a girerek halkı vahşice öldürdüler.
Bolivar, Cartagena’ya kaçmayı başardı. Yanındaki küçük güçle Santa Marta’daki İspanyol güçlerine saldırdıysa da sonuç elde edemedi. Jamaica’ya geçti ve yeniden İngiltere’nin desteğini sağlamaya çalıştı. Jamaica’da“La Carta de Jamaica”(Jamaica’dan Mektup) adlı ünlü siyasi yazısını kaleme aldı. İspanya ile aralarındaki bağların koptuğunu, kendi başlarına bir dünya olduklarını, ne kızılderili ne de Avrupalı sayılamayacaklarını dile getirdi. Ayrı kültürleri vardı ve : özgürlüğü seven bu insanlar sonunda ona ulaşacaklardı.
Bolivar, sömürgecilerden kurtulmak için hep birlikte ayaklanmak gerektiğini savunuyor, herhangi bir bölgenin tek başına bağımsızlığını kazanıp koruyabilmesinin olanaksızlığını vurguluyordu.“La Carta de Jamaica”da, İspanyol sömürgesi olan ülkelerin kuracakları bağımsız devletlerin temsilcilerinin Panama’da toplanacak bir kongrede biraraya gelerek dünyadaki diğer ülkelerle çeşitli sorunları görüşmeleri doğrultusundaki özlemini dile getiriyordu.
1815’te İspanya, ayaklanan sömürge halklarının üstüne büyük çaplı askeri bir güç yolladı. Bu koşullarda ne ABD, ne de İngiltere, Bolivar’ın yardım isteğine karşılık vermedi. Bolivar, Fransız sömürgesiyken bağımsızlığını kazanarak bir cumhuriyet kurmuş olan Haiti’ye gitti.
Haiti’den para ve silah yardımı alan Bolivar, yeniden savaşmaya başladı. Bir süre somut bir sonuç alınamadı ama 1817 sonuna doğru Orinoco vadisinin güneyindeki ovaların ele geçirilmesi, ona önemli kazançlar sağladı. Angostura’da (bugün Ciudad Bolivar) karargâh kurdu ve bir gazete çıkartmaya başladı. Buyruğunda küçük bir donanma vardı; Avrupa’dan, özellikle de İngiltere ve İrlanda’dan pek çok profesyonel asker ve subay ordusuna katılmıştı. Bölgede yaşayan Ilanerolar’la yakın ilişkisi olan Jose Antonio Paez’in ve Francisco de Paula Santander’in desteğini sağladı. Paez aracılığıyla Ilanerolar Bolivar’ın ordusuna katıldı.
Yeni Granada’nın kurtarılması
Bolivar’ın 1819 sonbaharında İspanyollar karşısında kesin bir sonuç elde etmek amacıyla yaptığı saldırı planına göre öncelikle Yeni Granada kurtarılacaktı. Santander’in buyruğundaki birlik, Bolivar’ın ordusuyla birleşerek 3.400 kişilik bir güç oluşturuldu. Bolivar Yeni Granada’nm başkenti Bogota’ya ulaşmak için özellikle yağmurlu mevsimi seçmişti. Taşan ırmakları geçtiler, karla kaplı And Dağları’nı aştılar.
Bu zorlu yürüyüş sırasında 1.000 kişi öldü. Bogota’ nin yakınındaki İspanyol ordusuna ani bir baskın yaptılar. Bir kaç çatışmadan sonra 7 Ağustos 1819’da Ispanyol ordusuyla Bolivar’ın ordusu Boyaca’da karşılaştı. Uç gün sonra yenilen İspanyol ordusu ve kralcı güçler, Bogota’yı terkederken Bolivar kente girdi.
Bolivar’ın Yeni Granada’ya saldırısı önemli bir askeri başarı olarak tarihe geçerken, Güney Amerika tarihinde de bir dönüm noktası oldu. Aralık 1819’da Angostura’da toplanan kongre Bolivar’ı devlet başkanlığına ve başkomutanlığa seçti. Sucre ise başkan yardımcısı oldu. Bolivar, Yeni Granada, Venezuela ve Quito’yu (bugün Ekvador) içine alacak Büyük Kolombiya Cumhuriyeti’ni kurmayı düşlüyordu. Venezuela ve Quito’nun, İspanyol sömürge yönetimi altında olmasına karşın, kongre Büyük Kolombiya Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etti.
1820’de İspanya’da Liberaller’in ayaklanmasıyla VII.Ferdinand tahtından uzaklaştırılarak anayasal cumhuriyete dönüldü. Kabul edilen anayasa, sömürgeleri Ispanya’nın bir parçası olarak görüyor ve onlara Cortes’de temsil hakkı veriyordu.
Bu gelişmeler üzerine Bolivar, Venezuela’daki İspanyol generali Pablo Morillo’yu görüşmeye zorladı. Kasım 1820’de Santa Ana’da bir ateşkes antlaşması imzalandı.
Altı ay sonra yeniden savaş başladı. Haziran 1821’de Carabobo savaşıyla Venezuela’nın başkenti Caracas bağımsızlıkçı güçlerin eline geçti. Birkaç ay sonra Cucuta’da bir kongre toplanarak Kolombiya için anayasa hazırlıklarına başladı. Kongrenin başkanı olan Bolivar anayasa taslağını bağımsızlığı koruyacak nitelikte görmediyse de dayatan askeri nedenlerle anayasanın tamamlanmasını bekleyemeden Santan-der’i Venezuela’da bırakarak ordunun başına geçti.
Bir yıl sonra Quito kurtarıldı. Denizden giden Sucre, Mayıs 1822’de Pichincha savaşını kazanarak başkente girdi. Böylece Büyük Kolombiya Cumhuriyeti tümüyle bağımsızlığını kazanmış oldu ve yeni devlet ABD tarafından tanındı.
28 Temmuz 1821’de Şili’nin kurtarıcısı Arjantinli General Jose de San Martin, Peru’nun başkenti Lima’ ya girerek Peru’nun bağımsızlığını ilan etmiş ve kral vekili seçilmişti. Ama İspanyollar’ın dağlık bölgelere çekilerek Peru’yu tam anlamıyla terketmemiş olması nedeniyle San Martin’in konumu yeterince güvenli değildi. Peru’nun geleceğini konuşmak üzere Bolivar ve San Martin 26 Temmuz 1822’de Guayaquil’de biraraya geldi. Bu buluşmada görüşülenler hiçbir zaman kesin olarak ortaya çıkmadı. Ancak, San Martin Guayaquil’den dönüşünde kral vekilliğinden vazgeçerek Lima’dan ayrıldı ve yaşamının geri kalan kısmını sürgünde geçirdi.
Bolivar Eylül 1823’te Lima’ya girdi. 1824 yazında Lima’nın doğusunda Sierra’da bulunan İspanyollar’ ın üzerine saldırarak Junin savaşını kazandı. 9 Aralık 1824’te ise Sucre’nin komutasındaki birlikler İspanyollar’ı kesin bir yenilgiye uğratarak İspanyol genel valisini ordusuyla birlikte sardılar.
Bolivar artık hem Büyük Kolombiya’nın hem de Peru’nun yöneticisiydi. Yalnızca Yukarı Peru kralcı güçlerin denetimi altındaydı. Nisan 1825’te Sucre, bu bölgeyi de kurtardı ve ülkeye Bolivar’m anısına Bolivia adı verildi.
Bolivar, Bolivya için bir anayasa hazırlamaya başladı. Cucuta anayasasını yeterli bulmadığı için yeni anayasanın tüm ülkelere örnek olmasını istiyordu. iki yıl yürürlükte kalan bu anayasayla ömür boyu devlet başkanlığı, güçsüz bir yasama organı ve sınırlı oy hakkı getiriliyordu.
Panama Konferansı
Artık Bolivar’ın denetlediği alan Karaibler’den Arjantin-Bolivya sınırına dek uzanıyordu. Bu aşamadan sonra Bolivar öteden beri düşlediği tüm Amerika ülkelerinin ittifakım sağlama doğrultusunda çalışmalarını hızlandırdı. 1824’te Kolombiya, Peru, Meksika, Orta Amerika ve Rio de la Plata arasında ittifak antlaşmaları imzalandı, 1826’da Panama’da tüm Amerikan cumhuriyetlerinin davetli olduğu bir konferans düzenledi. Ama kongreye yalnızca Kolombiya, Peru, Orta Amerika ve Meksika temsilci gönderdi. ABD delegasyonu geciktiği için Panama’ya ulaşamadı.
Panama Konferansı’nda bir konfederasyon antlaşması yapılarak ortak ordu ve donanma kurulması, yılda iki kez toplanacak ve federe devletleri temsil edecek bir meclis oluşturulması, devletlerarası anlaşmazlıkların hakem yoluyla çözülmesi kararlaştırıldı. Dört ülkenin imzaladığı kararlara diğer ülkeler de katılmaya çağrıldı. Panama Konferansı’nda alınan kararların hiçbiri hayata geçmedi; ülkelerin bağımsız davranma eğilimleri yaygınlaştı. Bolivar’ın komutanlarından Paez, Venezuela’da, Büyük Kolombiya’nın egemenliğine başkaldırdı. Bu nedenle Büyük Kolombiya Cumhuriyeti’ne bağlı Yeni Granada’nın devlet başkanı yardımcısı olan ve Bolivar’m yokluğunda birinci derecede yetki sahibi olan Santander’le arası açıldı ve bir iç savaş başladı. Lima’da olan Bolivar Kolombiya’nın başkenti Bogota’ya gitti. Santander, Paez’in cezalandırılmasından yanaydı. Bolivar ise Kolombiya’nın birliğini zedelememek için Paez’i yatıştırmak gerektiğini düşünüyordu. 1827’de aralarında geçici bir uzlaşma sağlandı. Bolivar, Venezuela’ daki karışıklıkları bastırmaya çalışırken, bir yandan da yeni bir anayasanın savunuculuğunu yapıyordu. Nisan 1828’de Ocana’da ulusal bir kongre topladı. Kongre delegelerinin çoğunluğu Santander’in başını çektiği Liberallerdi.Bolivar kongrede, CucutaAnaya-sası’nm yeniden düzenlenerek daha muhafazakâr bir anayasa haline getirilmesini beklerken, Liberaller bu doğrultudaki her türlü eğilimi engellediler. Eski anayasanın geçersiz olduğunu, yenisinin de henüz kabul edilmediğini gözönüne alan Bolivar, düzeni sağlamak amacıyla otoritesini kullanmayı denedi. 25 Eylül 1828 gecesi başkanlık sarayına giren bir grup Liberal Bolivar’ı öldürmek istedi. Hayatını kurtarmayı başaran Bolivar Santander’i suikastı düzenlemekle suçlayarak ülke dışına çıkardı.
1829’da Peru, Ekvador’a saldırınca Sucre’nin yardımına gitti. Sucre Perulular’ı Tarqui’da yendi. Birkaç ay sonra da Bolivar’ın ünlü generallerinden Jose Maria Cordoba’nın ayaklanması bastırıldı. Hem kurtardığı ülkelerde, hem de dış dünyada Bolivar’a karşı muhalefet artıyordu. Fransa, İngiltere ve ABD Bolivar’m yardım isteklerini geri çevirdiler. Liberal görüşleri benimseyenler Bolivar’ın elinde topladığı yetkilerle bir diktatörlük kuracağı görüşünde birleşti. 1829 sonunda Venezuela, Kolombiya Cumhuriyeti’n-den ayrıldığını ilan etti.
Mayıs 1830’da İspanyol Amerikası’nın yönetile-mez bir duruma geldiğini belirten Bolivar, Avrupa’ya göç etmek için Bogota’yı terketti. Atlantik kıyısına vardığında en büyük yardımcısı ve en yakın arkadaşı Sucre’nin bir suikast sonucu öldürüldüğünü öğrendi. Hemen ardından, Bogota’da askeri bir ayaklanma oldu ve Bolivar ülkeye çağrıldı. Avrupa’ya gitmekten vazgeçen Bolivar, Bogota’ya dönüş yolu üzerinde Santa Marta’da, davet üzerine bir İspanyol’un evinde bulunduğu sırada tüberkülozdan öldü.
Ölümünden kısa bir süre sonra adı efsaneleşen ve 1983’te de UNESCO tarafından adına ödül konan Bolivar’ın siyasi görüşleri Cartagena ve Jamaica’da yazdığı bildirilerde ve Bolivya için hazırladığı anayasada net bir biçimde açığa çıkmaktadır.
Siyasi görüşleri
Bolivar’a göre bağımsızlığı kazanmak yeterli değildi. Bağımsızlıktan sonra İspanyol yöneticilerden boşalan yere yerli sömüıgecilerin yerleşmesini engellemek için güçlü bir siyasi sistem kurmak gerekliydi. Her cumhuriyetçi sınırsız özgürlük ve mutlak demokrasi isterdi. Ama yönetilecek olanlar melek değil insandılar.
1826’da hazırladığı Bolivya Anayasası, devlet başkamna yaşam boyu görev yapma ve yardımcısını seçme yetkisi tanıyordu. Bolivar, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin yanı sıra bir de “Ahlaki Güç” öngörüyordu. Yunan ve Roma yasalarında izleri görülen “Ahlaki Güç”, dürüst ve erdemli bir toplum yaratmak için gerekliydi. Halk Meclisi ve senatonun yanı sıra oluşturulacak bir Sansür Meclisi “Ahlaki Güç”ü elinde tutacaktı. Sansür Meclisi üyeleri de yaşam boyu görev yapacak, eğitimi, basını, kamu çalışanlarını denetleyecek, sanatı, bilimi ve kamu ahlakını geliştirmeye çalışacaktı. Bolivya Anayasası, seçimler konusunda bazı sınırlamalar getiriyor, sakatlara ve okuma yazma bilmeyenlere oy hakkı tanınmıyordu.
Bolivar, kurtardığı 5 ülkeyi Güney Amerika Birleşik Devletleri Cumhuriyeti adı altında birleştirmeyi amaçlamış ve bu ülkelerde güçlü bir siyasi sistem kurmak istemişti. Bu görüşleri yeterince destek bulmadığı gibi, bağımsızlık için birlikte mücadele ettiği arkadaşları daha sonra kendisine karşı çıktılar.
Bu gelişmeler karşısında Bolivar, ölümünden kısa bir süre önce, “Amerika’da ne insanlar, ne ülkeler arasında inanç kalmadı”, “antlaşmalar kağıt parçası; anayasa yalnızca bir kitap; seçimler, dövüşme; özgürlük, anarşi; yaşam ise bir işkence” gibi yargılara varmıştır.
• YAPITLAR: Selected Writings of Bolivar,(ö.s.) V.Lecuna (der.), 2 cilt, 1951, (“Bolivar’m Seçme Yazıları”).
• KAYNAKLAR: H.Angell, Simon Bolivar: South American Liberator, 1930; J.j.Johnson, Simon Bolivar and Spanish American Independence: 1783-1830, 1968; S.Ma-daraiga, Bolivar, 1952; G.Masur, Simon Bolivar, 1948; J.B.Trend, Bolivar and the Independence of Spanish America, 1946.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi