William Hamilton Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

HAMİLTON, William (1788-1856)

İskoç, filozof. Sağduyu Okulu’ndan yola çıkarak Kantçı bir düşünce geliştirmiştir.

William Hamilton, 8 Mart 1788’de Glasgow’da doğdu. 6 Mayıs 1856’da Edinburgh’da öldü. Tanınmış bir aileden gelen Hamilton’un dedesi ve babası hekimdiler. Önce Glasgow, sonra da Edinburgh’da eğitim gördü. Yükseköğrenim için gittiği Oxford’da Balliol College’ı 1811’de bitirdi. Daha sonra hukuk okudu. 1813’te İskoç barosuna kabul edildi. Edin-burgh’a yerleşerek yedi yıl avukatlık yaptı. Bunda başarılı olamayınca akademik kariyere yöneldi. 1821’de Edinburgh Universitesi’nde tarih profesörü olarak göreve başladı. Bu sırada İskoç Sağduyu Okulu düşünürleriyle ilişkisi oldu. Thomas Brown ve Dugald Stewart’ın etkisiyle Thomas Reid’in yapıtlarını inceledi. Aristoteles üzerinde de çalıştı. Kant’ın felsefesini tanıdı. 1836’da aynı üniversitenin metafizik ve mantık kürsüsü profesörü oldu. Bu görevi ölümüne değin sürdürdü.

Hamilton’un düşüncesi, İskoç Sağduyu Okulu’ndan etkilenmiştir. Kendisi bu okulun son temsilcisi sayılır. Reid’in ve Stewart’ın yapıtlarını açıklamalarla birlikte bastırmış, bu düşünürlerin pek çok görüşünden esinlenmiştir. Ancak Kant Britanya’da yetişen filozoflar arasında en büyük etkiyi Hamilton üzerinde yapmış, bu düşünürü İskoç Okulu’nun gelenekselleşmiş tutumunun ötelerine çekmiştir. Hamilton’un ahlak ve din alanındaki görüşleri, büyük ölçüde Kantçı eleştirel felsefe temeli üzerine oturur.

Bilginin sınırları

Hamilton’a göre, zorunlu ve deney öncesi doğrular vardır. Nedensellik ilkesi, tözün temel yasaları, özdeşlik, çelişkisizlik ve üçüncü halin olamazlığı gibi mantık yasaları hep bu doğruluğu kendinden ve apaçık olan ilkelerdir. Bunların temel niteliği evrensellik ve zorunluktur. Herhangi bir nesneyi düşünmek, onu belirli bir türden nesne olarak düşünmeyi zorunlu kılar. Bir nesne belirli bir kavram çerçevesi içine yerleştirilmeden, sınıflandırılmadan düşünülemez. Bu da düşüncenin nesnesi üzerine kendi koşullarım uyguladığını gösterir. Ancak görüngü, görüngüler dünyası kavranır ve algılanabilir. Algıda, fiziksel nesneler duyular yoluyla göründükleri gibi tanınır. Özdek ve cisim gibi kavramlar da görüngüde veri olanı dile getirirler. Bunun ötesi veya arkasında bir gerçekliği dile getirdiklerini söylemek saltık ve “kendinde nesne”den söz etmek olur ki, bu da bilinemez. Bu nedenle, bilgi bakımından saltık olan, olanaksızdır. Hiçbir şey saltık olarak bilinemez. Varlıkbilimsel nesne bilgiye konu değildir. Saltık ile birlikte, koşulsuz ve görecesiz olan da kavranamaz. Böyle bir şeyin varolduğu söylense bile ne olduğu hiçbir zaman yanıtlanamaz. Temel mantık yasaları olan çelişkisizlik ve üçüncü halin olamazlığı, tüm düşüncenin, kavranması olanaksız iki uç durum arasında yer aldığını, sıralandığını gösterir. Bu uç durumlar, saltık anlamda koşulsuzdurlar. Koşullu olan ise, bu iki uç arasındaki orta noktadadır. İnsan düşüncesinin bu orta noktayla sınırlanması, onun bir eksikliği olarak görülebilir. Ancak yanlış olan bunu aşmaya çalışmaktır. Örneğin uzay ya sınırlı ya da sınırsızdır. İkisi bir arada doğru olamaz. Oysa, insan usunun yetisi, ne sınırlı ne de sınırsız uzayı kavrayabilecek güçtedir. Yalnızca ‘ikisi arası’ durumları kavrayabilir.

Bilginin değeri

Bilginin sınırlarını, Kant’tan etkilenerek böyle çizmiş olan Hamilton için, bilginin değeri de, aynı sınırlılıktan dolayı, bir göreceliği gerektirir. Salt olarak varlık ve töz bilinemeyeceğine göre, anlık ve özdeksel olanların bilgisi de koşullu ve görecelidir. Bu görecelik, algının oluşumunda üç değişik etmenin bulunuyor olmasındandır: Algı, algılanan nesne, duyu organları ve bunları barındırıp etkileyen ortamın bir aradaki etkinlikleri sonucunda doğar. Bunun yol açtığı da, bilginin bu etmenlere göre değişebilirliği, bir başka deyişle, bilginin bu etmenlere göreceli oluşudur. Hamilton algının sağladığı içeriğin bilgi olarak değerini, anımsanan ve imgelenin içeriği ile karşılaştırır. Algının bu karşılaştırmaya göre doğrudan bir bilgi verdiğini, örneğin geçmiş bir olgunun bellekten çağrıştırılan bilgisi gibi dolaylı sayılamayacağını vurgular. Dolayısıyla algının verdiği bilgi, algıda tasarımcı-lığı savunanların düşündüğü gibi dolaylı bir tasarım olamaz. Tasarım, anımsanan ve imgelenendir. Algı, görüngüler dünyasının tasarımlarını değil sunularını (verilerini) kavrar. Algıyı tasarımsal olarak düşünmek, önce edinilen bir tür bilinç içeriğinden çeşitli fiziksel nesnelerin varlığını çıkarsamayı gerektirir. Oysa algı bir çıkarsama değildir.

Hamilton mantıkla ilgili olarak kendisinden sonraki düşünce üzerinde pek iz bırakmayan, ancak ilginç çalışmalar yapmıştır. Onun bir eleştiri üzerine de Morgan’ı kendi buluşlarını çalmakla suçlayışı yazılı bir tartışmaya yol açmış, ancak sonuçta bu mantıkçı karşısında silinmiştir. Hamilton Kant doğrultusunda geliştirdiği felsefesiyle İskoçya Okulu’nun dağılıp ortadan kalkmasına neden olmuş, ayrıca kendinden sonrası üzerinde de belirgin etkiler bıraka-mamıştır. J.S.Mill’in onun felsefesini inceleyen ünlü kitabında Hamilton’un çokanlamlılık ve tutarsızlıklarını ortaya koyuşu da bu sonucu hazırlayan etmenler arasındadır.

•    YAPITLAR
(başlıca): On the Philosophy of the Ur.condi-tioned, 1829, (“Koşullanmamışın Felsefesi Üzerine”); Discussion on Philosophy and Literatüre, 1852, (“Felsefe ve Edebiyat Üzerine Tartışmalar”); Lectures on Metaphysics and Logic, (ö.s.), 1859, (“Metafizik ve Mantık Üzerine Dersler”).

•    KAYNAKLAR: S.A. Grave, The Scottish Philosophy of Common Sense, 1960; J.S.Mill, An Examination of Sir William Hamilton’s Philosophy, 1865; J.Veitch, Hamilton, 1882.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski