Tasavvufta Abadile
Genellikle esmâ-i hüsnâ’dan birinin tecellisine mazhar olmuş kimseleri ifade etmek için kullanılır.
Bazı müteahhir sûfîler, ilâhî isimlerden özellikle birinin tecellisine mazhar olan ve o ismin özünü teşkil eden sıfatla vasıflananlan o isme nisbet etmişlerdir. Bu nisbeti de abd kelimesini o isme muzaf kılmak suretiyle meydana getirdikleri birleşik isimle gerçekleştirmişlerdir. Cömertlik özelliğine sahip olana Abdülvehhâb, nefsânî arzuları ve her türlü kötülükleri yenecek güce sahip bulunana da Abdülkahhâr denilmesi gibi. Kâşânî, Iştılahatüs-şûfiyye’sinde (s. 108-130) esmâ-i hüsnânın her biriyle meydana getirdiği birleşik isimlere bu türden mâna vermeye çalışmıştır. Bu tarz bir yorum, hadiste geçen “Abdü’d-dînâr ve’d-dirhem” (altına ve gümüşe kul olan kimse) deyimine benzemektedir. Abâdile aslında “Abdullahlar” demektir, fakat İbnü’l-Arabî ve Kâşânî gibi müellifler, Allah kelimesinden başka isimlerin başına abd kelimesini ekleyerek meydana getirdikleri birleşik isimlere de Abâdile demişlerdir.
Mutasavvıflar, bazı velîlerin diğer velîlere göre esmâ-i hüsnâdan birinin tecellisinden daha fazla pay aldıklarını, bundan dolayı her velînin kendine has bir yönü bulunduğunu savunurlar. Meselâ hakikatleri gönüllere nakşetmede Bahâeddin Nakşibend. başı darda olanların yardımına koşmada Abdülkâdir-i Geylânî, ilâhî tecellilerden feyiz almada Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî, olağan üstü hal göstermede Ahmed er-Rifâî, şefkat ve merhamette Ahmed el-Bedevî, cömertlikte İbrahim ed-Desûki. marifette İbnü’l-Arabî. mahviyette Sühreverdî. cezbe ve istiğrakta Necmeddîn-i Kübrâ, aşk ve muhabbette de Mevlânâ temayüz etmişlerdir. Aynı şekilde dört büyük halifeden her biri diğerlerinden ayrı bir özelliğe sahiptir. Doğruluk Ebû Bekir’in, adalet Ömer’in, haya Osman’ın, kerem de Ali’nin ayırıcı özellikleridir. Aynı durum peygamberler için de söz konusudur. Âdem “Safiyyullah”, Nuh “Neciyyullah”, İbrahim “Halîlultah”, Müsâ “Kelîmullah”, İsa “Rûhullah”, Muhammed de “Habîbullah”tır.
Fuşûşü’l-hikem’de peygamberleri bu yönleriyle inceleyen İbnü’l-Arabi’nin aynı konuda Kelûmü’l-‘Abâdile adında bir eseri de vardır. İbnü’l-Arabî, sözlerini naklettiği bazı muhayyel şahısların her birine Abdullah adını verir. Bunların babaları olarak bir peygamber adını, dedeleri olarak da abda bağlanan esmâ-i hüsnâdan bir ismi kaydeder; Abdullah b. İdris b. Abdülhâlik, Abdullah b. İsmail b. Abdünnâfı’ gibi. Verilen ilk örnekte dede (Abdülhâlik), Allah’ın isimlerinden birine mazhar olduğu kabul edilen mücerret bir kulu. baba da (İdris) aynı ismin mazharı sayılan bir peygamberi, Abdullah ise yine bu ismin (Halik) tecelli ettiği velîyi temsil etmektedir. İbnü’l-Arabî bu Abdullahlar’a mazhar oldukları esmâ-i hüsnâya uygun özellikler verir ve bu özellikleri onların diliyle anlatır. Böylelikle o, isim alan her şeyin taşıdığı özellikleri esmâ-i hüsnâ vasıtasıyla Allah’tan aldığını iddia etmiş ve bütün tesir ve münasebetleri Allah’a bağlamak istemiştir.
Mutasavvıflar, İbnü’l-Arabiden itibaren kutub. imâmân, evtâd. abdal vb. zümrelere abd ile başlayan İsimler vermişlerdir. Meselâ kutbun adı Abdullah, sağdaki imamın adı Abdürrab, soldaki imamın adı Abdülmelik’tir. Sayıları dört olan evtâdın isimlerine de (Abdülalîm, Abdülmürîd. Abdülkâdir, Abdülhay) abd İle başladığı için Abâdile denilmiştir.
Bibliyografya
1- İbnü’l-Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Kahire 1293.
2- İbnü’l-Arabî, Kelâmü’l-‘abâdite (nşr. Abdülkâdir Ahmed Atâ), Kahire 1389/1969.
3- İbnü’l-Arabî, Fuşûşü’l-hikem, İstanbul 1287.
4- Kâşanî, Istüâhâtü’s-şûfiyye (nşr. Muhammed Kemâl İbrahim v.dğr.), Kahire 1981.
5- Tehânevî, Keşşaf, II, 948;
6- Gümüşhânevî. Câmicu’l-uşûl. Kahire 1319.
7- Annemarie Schimmel. Tasavvufun Boyuttan (trc. Ender Gürol), İstanbul 1981.
TDV İslam Ansiklopedisi