Nâzım Hikmet RAN Şair (Selanik 1902-Moskova 1963).
Ortaöğrenimine İstanbul’da, Fransızca öğretim yapan bir okulda başladı; bir süre Galatasaray Lisesi’nde okudu; sonradan daha az masraflı olduğu için Nişantaşı Sultanîsine verildi (1914). Ertesi yıl girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi’ni stajyer güverte subayı olarak bitirdi; fakat geçirdiği zatülcenp yüzünden çürüğe çıkarıldı (1920). Hece vezniyle yazılmış daha çok duygusal nitelikteki ilk şiirleri bu sıralar yayımlanmıştı. Kurtuluş Savaşina katılmak üzere Anadolu’ya geçerken kaldığı İnebolu’da, sosyalist alman topluluğu Spartakistler’le ilişki kurmuş Sadık Ahi’yi (1946-1954’te Malatya milletvekili Sadık Eti) tanıması, arkadaşı Vâlâ Nûrettin ile birlikte marksizme ilgi duymasına yol açtı. İhtilâlden yeni çıkmış olan S.S.C.B.’ye giderek Moskova’da Doğu Üniversitesi Kutv’da siyasal bilimler okudu (1921 -1925). Bu dönemde, toplumsal sorunları işleyen, serbest vezinli şiirlerinin ilk örneklerini veren Nâzım Hikmet Türkiye’ye dönünce şiirlerini yayımladığı Aydınlık dergisi çevresinde oluşan sol harekete, katıldı. Hakkında kovuşturma açılınca Türkiye’den ayrıldı ve gıyaben yargılanarak 15 yıla mahkûm edildi (1926). 1928’de genel aftan yararlanarak geri dönerken bu defa Hopa’da pasaportsuz yurda girmek suçundan tutuklandı. Hopa cezaevindeki köylülerin serüvenlerini, yaşantılarını bazı şiirlerine konu aidi: Kızkapanoğlu Vehbi ve çocuk Muhittin’ e dairy Sembolist şairlere benzeyen bir deliye dair. Serbest bırakılınca Babıâli’de musahhihlikten fıkra yazarlığına kadar çeşitli basın işleri yaptı; filimcilikle uğraştı.
Bu sırada, Güzel Sanatlar Birliğinin Edebiyat şubesinde yapılan toplantılarda biçim ve öz bakımından yeni şiirleriyle dikkati çekiyor, alışılmış sanat anlayışına bağlı kalan ve toplum sorunlarına uzak düşen yazarlarla çatışmalara girişiyordu. Resimliay dergisinde «Putları yıkıyoruz» sözüyle başlattığı bir çekişme sırasında Abdülhak Hâmit’in «dahii azam», Mehmet Emin’in «millî şair» olmadıklarını ileri süren yazıları, gelenekçi çevrelerin tepkisiyle karşılaştı: Kendisine yöneltilen eleştiriler karşısında bir dizi yergi şiiri kaleme aldı: Cevap (Yakup Kadri’ye), 2 numaralı cevap (Ahmet Hâşim’e), Bir komik âdem için (Hamdullah Suphi’ye), Bir provakatör üstüne hiciv denemeleri (Peyami Safa’ya). 1929-1932 yıllarında şiir kitaplarının (835 satır, 1929; Jokand ile Siyau, 1929; 1 + 1 «Nail V. ile», 1930; Varan 3, 1930; Sesini kaybeden şehir, 1931; Gece gelen telgraf, 1932; Benerci kendini niçin öldürdü, 1932) art arda yayımlanması, Columbia şirketinin, şiirlerini kendi sesiyle plağa alması, Şehir Tiyatroları’nlda oyunlarının (Kafatası, 1932; Bir ölü evi, 1932) sahnelenmesi Nâzım Hikmet’in ününü bir anda geniş çevrelere yaydı. Sanatçının bu dönemindeki eserleri, daha sonraki bütün eserlerinde de görüleceği gibi, insanlara ve toplum olaylarına diyalektik materyalist açıdan yaklaşıyordu. Ancak bunu yaparken, sınıf sorunlarını henüz çok keskin çizgili bir söylev niteliği içinde ele alıyordu. Sosyalizmin Türkiye’de uygulanışı konusunu çinli (Siyau), hintli (Benerci) yabancı kahramanların serüvenleriyle birleştirerek işliyordu. Bilime, tekniğe, makineye heyecanla yönelişi, çağdaş insanın yaşama biçimini belirleyen yeni bir öğeydi. Bazı şiirleri, doğayı tasvirle yetinmiyor, onu bir mücadelenin içinde insanla birleştirerek veriyordu: Salkım söğüt; Bahri Hazer v.b. Serbest nazmı Türkçe’de ilk kullanan şairlerinden biri olduğu halde etkileyici bir uyum yaratmayı başarmıştı. Art arda dizilen kısalı uzunlu mısralar kendi içlerinden bölünerek dalgalar halinde birbirini izliyor, tekrarlanan heceler, bazen yarım bırakılan kelimeler, iç kafiyeler, cesaretle genişletilmiş bir sözlüğün yardımıyle Türk şiirine yeni bir anlatım kazandırıyordu.
O sıralar gizli solcu örgütlerle ilişkili görüldüğünden 1931’de 1 yıla, 1933’te 4 yıla mahkûm edilmiş, ikinci mahkûmiyetinin 3 yılı genel af kapsamına girmişti. Bunlara 1936’da yeni bir mahkûmiyet eklendi; fakat asıl uzun süreli mahkûmiyeti 1938′-de oldu. Yayın hayatiyle ilişkisini uzun süre kesen bu tarihe kadar, şiirinin büyük aşamalarından biri olan ve geleneksel şiir öğelerinden ustaca yararlanan Simavna kadısı oğlu Şeyh Bedreddin destanını (1936) yayımlamış, Şehir Tiyatroları’nda bir eseri daha (Unutulan adam, 1934) oynanmıştı. Faşizmin aleyhinde destansı eseri Taranta Babu’ya mektuplar’ı da (1935) bu dönemin ürünlerindendi. 1938’de orduyu ve donanmayı isyana teşvik suçuyle Harp Okulu Komutanlık Askeri Mahkemesi’nce Askeri Ceza Kanunu’nun 94. maddesi gereğince 15 yıl, Donanma Komutanlığı Askerî Mahkemesince de 20 yıl hapse mahkûm edildi. Birleşen cezaları TCK’nın 77. ve 68. maddeleri uyarınca 28 yıl 4 aya indirildi. Asıl uzun bölümü Bursa cezaevinde geçen bu mahkûmiyeti sırasında Memleketimden insan manzaraları (Türkiye’de yayımlanışı 1966-1967) adlı büyük destanını yazdı. Cezaevi gözlemlerine de geniş yer verdiği bu eserinde, yüzyılımızın başından II. Dünya Savaşı yıllarına kadar Türkiye’nin sosyal ve siyasal yaşantısmı dile getiriyordu. Köylüler, işçiler, toprak sahipleri, işadamları, siyaset adamları, yazarlar v.b.’den meydana gelen kalabalık insan kadrosu esere manzum bir roman niteliği kazandırmıştı. Kuvayı Milliye destanı’nın birçok bölümü ile, Şu 1941 yılında adiyle ayrıca yayımlanmış eser ve II. Dünya Savaşı senfonisi de bu geniş eserin içinde yer alıyordu. Nâzım Hikmet cezaevindeyken ilerde yayımlanacak başka şiir kitapları (Saat 12-22 şiirleri, 1965; Dört hapisaneden, 1966; Rubailer, 1966), oyunlar (.Ferhat ile Şirin, 1965; Yusuf ile Menofis, 1967) yazdı, çeviriler yaptı (La Fontaine’-in Masallar’ı, Harp ve Sulh v.d.); bir yandan da cezaevinde dokuma tezgâhı işleterek ailesinin geçimini sağladı.
Bu uzun süreli mahkûmiyetin işlediği bir suçun karşılığı olmadığını, cezanın haksız verildiğini ileri süren şairin görüşüne Türkiye’deki iktidar değişikliğinin eşiğinde hukukçu ve gazeteciler, daha sonra sayıları artan sanatçı, bilim adamı ye aydınlar katıldı.
1950’de, 5677 sayılı Af Kanunu’nun 5. maddesine göre, cezasının 2/3’ü indirildi, böylece hapisten çıkarak İstanbul’a yerleşti. Bir süre filimcilikle uğraştı, fakat kendisine yapılar baskılar yüzünden Türkiye’den aynlmak zorunda kaldı. Bulgaristan’da, Taşkent’te bazı propaganda kuruluşlannda çalıştı. Moskova’ya yerleşerek şiir çalışmalarını sürdürdü. Bu son döneminde, insan sevgisini yurt aşkıyle birleştiren sarsıcı özlem şiirleri özellikle dikkati çeker. O yıllarda yeryüzünün çeşitli ülkelerine yolculuklar yapan Nâzım Hikmet, bu çevrelerden aldığı izlenimlerle toplumsal eşitlik ve barış gibi konulan işledi. Şiirinin yapısı uzun mısralarla uyumlu ve çekici bir nesir anlatımına bürünmüş, röportaj türünden de etkilenmişti. Şiirlerinin yanı sıra tiyatro alanında da eserler veriyordu: Filip Filipek var mıydı, yok muydu?; Damokles’in kılıcı; Prag saatleri, Tartuffe 54 v.ld.
Türkiye’de uzun yıllar yasaklanan şiirleri ölümünden sonra ilk kez Yön dergisinin önayak olmasıyle yeniden basılmağa başladı (Kurtuluş Savaşı destanı, 1965 v.d.); bazı oyunları yeniden sahneye kondu (.Ferhat ile Şirin; Yolcu). Yaşantısıyle ilgili inceleme ve anı kitaplarının yanı sıra mektuplarını derleyen kitaplar (Oğlum, canım evlâdım, Memedim, 1968; Kemal T ahir’e mahpusaneden mektuplar, 1968; Bursa cezaevinden Vâ-Nulara mektuplar, 1970), edebiyat dergilerinde (Yeni Dergi, ‘1967; Papirüs, 1967; Türkiye Defteri, 1974) hayatı ve sanatıyle ilgili özel sayılar yayımlandı.
Eserleri çeşitli dillere çevrilerek doğu ve batı ülkelerinde basıldı ve Nâzım Hikmet’e, çağdaş dünyada Atatürk’ten sonra en çok tanınan ve değerlendirilen türk unvanını kazandırdı.
□ Vâla Nûrettin. Bu dünyadan Nâzım geçti (1965)./A. Kadir, 1938 Harp Okulu olayı ve Nâzım Hikmet (1966)./Kemal Sülker, Nâzım Hikmet dosyası (1967)./Hilmi Yücebaş, Alâzım Hikmet türk basınında (1967)./Fuat Uluç, Nâzım Hikmet ve 1938 Harp Okulu olayının gerçek yönü (1967)./Kemal SülKer, Nâzım Hikmetin polemikleri (1968)./Balaban, Şair baba ve damdakiıer (1968j./Zekeriya Sertel, Mavi gözlü dev (1969)./Rady Fish, Nâzım’ın çilesi (çeviren, Güneş Bozkaya-Kolontay),/Zühtü Bayar, Nâzım Hikmet üzerine (1973)./Zühtü Bayar, Günel Altıntaş (derleyenler). Yazdık Nâzım Nâzım diye (1974)./Aydın Aydemir, Nâzım (tarihsiz)./Orhan Kemal, Nâzım Hikmetle üç buçuk yıl (tarihsiz).