22 ŞUBAT OLAYI
27 Mayıs hareketinin sosyal ve siyasal alanlarda önemli değişiklikler getirmesine ve bu değişikliklerin siyasal kadrolar tarafından uygulanmasını sağlamak amacıyle genel seçimlerin yapılmasına rağmen, 1961 Türkiyesi 27 Mayıs öncesindeki kadar huzursuzdu. Huzursuzluk özellikle askerler arasında dikkati çekiyordu. Daha önce 27 Mayıs hareketinin gerçekleşmesinde önemli rol oynamış subaylardan pek çoğu 1961 ekiminde yapılan seçimlerin verdiği sonuçlarla 27 Mayıs öncesine dönüşün kaçınılmaz hale geldiğine inanıyorlardı. Böyle düşünenlerden ve aralarında bazı kuvvet komutanlarının da bulunduğu bir grup 21 ekim 1961’de İstanbul’da Harp Akademileri’nde yaptıkları bir toplantıda müdahale kararı almıştı. Gerçi bu karar uygulanmayacaktı ama, 19 ocak 1962 günü Genelkurmay Başkanlığı’nda, siyasi durumun gözden geçirilmesi amacıyle düzenlenen bir başka toplantıda bazı subaylar açıktan açığa müdahale gereğini savunacak, 9 şubatta Balmumcu’da yapılan ve 54 general ve albayın katılacağı üçüncü toplantıda, 28 şubattan sonraya bırakılmamak kaydıyle, müdahale karan alınacaktı.
Başbakan İnönü muhtemel bir harekete katılacak olan Harp Okulu’nu ve İstanbul’daki bazı askeri birlikleri ziyaret ederek yatıştıncı konuşmalar yapmış, askerleri olgunlaşmış niyetlerinden caydırmağa çalışmıştı. Ne var ki, bütün bu çabaların istenen sonucu sağlayamadığı anlaşılıyordu. Gerçi askerler müdahale konusunda tam görüş birliği halinde değildiler. Nitekim 9 şubatta Balmumcu’da yapılan toplantıya katılan 54 general ve albaydan 37’sinin müdahale fikrini savundukları, geri kalaniann sivil yönetime şans verilmesi görüşünde oldukları görülmüştü. Ama, olaylann çoğunluğun görüşü yönünde gelişeceği de meydandaydı. Bu aşamada hükümet için yapılabilecek tek şey kendisine bağlı kuvvetlerle müdahaleyi önleme tedbiri almaktan ibaretti. Bu kuvvetlerin başında da Hava Kuvvetleri geliyordu. Onun için de bu gücün 22 şubatta alarma geçirilmesine karar verildi. Ayrıca, gerekecek olursa Ankara çevresindeki askerî birliklerden kuvvet yardımı istenecekti.
Ancak, olup bitenlerin artık hiç bir gizli tarafı yoktu. İki taraf da birbirini yakından izliyordu. Hava Kuvvetleri’nin alarma geçirileceğini öğrenen Harp Okulu komutanı kurmay albay Talat Aydemir daha erken davranarak 20 şubat akşamı Harp Okulu’nda karargâhım kurmuş, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Atayı süvari grubu komutanı binbaşı Fethi Gürcan da birliğini hareikeıte hazır hale getirmiş, Harp Okulu’na bağlı bazı birlikler ise akşamın alacakaranlığından itibaren şehre doğru ilerlemeğe başlamışlardı. Bir hükümet darbesi adım adım yaklaşıyordu. Akşamın geç saatlerinde Başbakan İnönü bir kısım hükümet üyeleriyle birlikte Çankaya Köşkü’ne gitti. Cumhurbaşkanı Gürsel’in başkanlığında durum incelenirken dışarıda da Muhafız Alayı süvari grubu komutanı Fethi Gürcan ile Talat Aydemir arasında hükümet üyelerinin tutuklanması konusunda pazarlık yapılıyordu ve Aydemir bunun gereksiz olduğunu söylüyordu.
Aydemir’in bu tutumu sayesinde hüKû-met o geceyi kazasız atlatabildi ve çok geçmeden de Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Mürted hava üssüne giderken Başbakan ve beraberindekiler de Hava Kuvvetleri Komuıtaniığı’nın Opera Meydanındaki karargâhına hareket etti. Taraflar arasında uzun sürecek bir pazarlık başladı. Pazarlık sürerken Polatlı ve Çubuk’tan hükümeti desteklemek üzere bazı birlikler getirilmiş, ancak bunların da darbecilere katıldıkları görülmüştü.
Bir taraf gücüne güvendiği, öbür taraf da sorunu barış yoluyle çözümlemenin daha uygun olacağına inandığı için kan dökülmemesi ilikesi taraflarca benimsenmişti. Hükümet Talat Aydemir ve arkadaşlarının cezalandırılmayacağı, sadece görev yerlerinin değiştirileceği güvencesini veriyor, buna karşılık Aydemir Hava Kuvvetleri’nin alarmdan çıkarılmasını, Meclis’in feshini istiyordu. Bir noktadan sonra görüşme, Aydemir’e yakınlığı bilinen Y.T.P. lideri Ekrem Alican aracılığıyle yürütülmeğe başlamıştı.
Bu arada Başbakan, parti liderleri ve Genelkurmay başmanının radyoda yatıştırıcı konuşmalar yapmaları kararlaştırılarak harekete geçildi. Ahcak, radyonün verici postaları ayaklananların eline geçtiği için bu programın uygulanması kopuk kopuk ve çok güç gerçekleştirilebildi.
Böylece, 22 şubata gelinmişti ve pazarlık sürüyordu. Hükümet Talat Aydemir in şartlarını kabul etmiyor, hattâ kendisini görevden azledilmiş sayıyordu. Ancak, onun yerine atanan Harp Okulu komutanı görevi devralmağa gidip de tu-
tuklanınca durumun hükümetçe değerlendirildiği gibi olmadığı anlaşılmıştı.
Bununla birlikte Genelkurmay Başkanlığı’nda hazırlanan bir plan gereğince Harp Okulu’na gönderilen bir grup subay Talat Aydemir ile birlikte arkadaşları Dündar Seyhan, Necati Ünsalan, Şükrü İlkin, İhsan Erkan ve Haldun Doran’ı görüşme için Genelkurmay’a götürmeyi başardı. Gerçekte bu bir tutuklamadan başka bir şey değildi. Nitekim bunların bir kısmı salıverilirken Aydemir, Turgut Alpagut, Dündar Seyhan, Emin Arat 28 şubata kadar Genelkurmay’da gözaltında tutulacaklar ve bu arada haklarındaki emeklilik işlemi tamamlanacak, yerlerine de yeni atamalar yapılacaktı.
Olay bu şekilde kapanırken öncesi yüksek rütbeli subay emekliye ayrıldı ve daha sonra aynı nedenle emekli olanların sayısı 73’e yükseldi. Bu arada Başbakan İnönü’nün yazılı olarak verdiği güvenceye uygun bir af. kanunu da Meclis’ten geçirildi. Böylelttde olay burada sona ermiş, ancak sorun çözümlenmemişti. Nitekim Talat Aydemir, hakkmdaki emeklilik işleminin iptali için Danıştay’a başvuracak ve buradan sonuç almağa vakit kalmadan 20/21 Mayıs’ta ikinci bir ayaklanma girişimi yapacak ve bu, hayatına mal olacaktı.