Ahd-i Cedid Nedir, Hakkında Bilgi

AHD-İ CEDÎD

Kitâb-ı Mukaddes’in sadece hiristiyanlara ait olan ikinci kısmının adı.

  • Ahd-i Cedid Genel Bilgiler
  • Ahd-i Cedidin Bölümleri
  • Ahd-i Cedid (Genel (Katolik) Mektuplar)
  • Ahd-i Cedid (Vahiy)
  • Ahd-i Cedid ve Müslümanlar
  • Ahd-i Cedidin Vahiy ve İlhamı Meselesi

I- Genel Bilgiler
 
Kitâb-ı Mukaddes deyimi Ahd-i Atîk ile Ahd-i Cedîd’i ifade etmektedir. Ahd-i Atîk hem yahudi. hem de hıristiyanların kutsal kitabı olduğu halde Ahd-i Cedîd sadece hıristiyanlar tarafından kutsal kabul edilmektedir.

İsrâiloğulları Tann’nın kendileriyle yaptığı ahdi bozunca. Tanrı onlara Yeremya (31/31) vasıtasıyla yeni bir ahid vaad etmiştir. Hıristiyanlara göre ise bu yeni ahid Hz. İsa vasıtasıyla yapılmıştır. Bu son ah­din yazılı belgeleri kabul edilen metinle­re de Ahd-i Cedîd (Yeni Ahid. Nouveau Testament. New Testament) adı verilmiş­tir. Ancak bu isim. milâttan sonra II. as­rın sonlarına doğru kullanılmaya başlan­mıştır. Ahd-i Cedîd’i teşkil eden kitapların sa­yısı. Trente Konsili’nde tesbit edilip ke­sinleşen şekliyle yirmi yedidir. Bu kitap­lar İnciller (4). Resullerin İşleri, Pavlus’un (St Paul) Mektupları (14), Genel (Katolik) Mektuplar (7), Yuhanna’nın Vahyidir.

Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde İncil ve Havariler diye iki bölüme ayrılan Ahd-i Cedîd, günümüzde, Ahd-i Atîk’te olduğu gibi, üç kısma bölünmüştür:

1- Tarihî Kitap­lar: Dört İncil ve Resullerin İşleri;
2- Tâlîmî Kitaplar: Pavlus’un Mektupları ile “Katolik” diye adlandırılan yedi mektup:
3- Peygamberlik: Yuhanna’nın Vahyi.

Hz. İsa Ârâmîce konuştuğu halde, baş­ta İnciller olmak üzere, Ahd-i Cedîd ki­taplarının hepsi Grekçe’dir. Sadece Mat­ta İncili’nin Ârâmîce olduğu, fakat onun orijinal nüshasının kaybolduğu söylen­mektedir.

Ahd-i Cedîd’i oluşturan yirmi yedi ki­tabın metnini ihtiva eden pek çok yaz­ma vardır. Hepsi de Grekçe olan bu yaz­maların hiçbiri Ahd-i Cedîd yazarlarına ait değildir. Orijinal nüshalar dayanıksız, kolayca tahrip edilebilen malzeme üzerine yazıldıkları ve şifahî malumatın dışındaki metinler ilk hıristiyan cema­atleri tarafından kutsal metin olarak düşünülmedikleri için muhafaza edile­memiştir. En eskileri papirüs, diğerleri parşömen üzerine yazılmış olan ve Ahd-i Cedîd’in tamamını veya bir kısmını ihtiva eden bu yazmaların sayısı 5000’den fazladır ve her biri diğerlerinden farklıdır. Ahd-i Cedîd’e ait birçok papirüs vardır. Çoğu III. veya IV. asra ait olan bu papiruslar İnciller. Resullerin İşleri, Pavlus’un Mek­tupları ve Vahiy’den çeşitli parçalar ihti­va etmektedir (bk. L. Pirot, DBS, II, 259). Parşömen üzerine yazılmış nüshaların en eskileri IV. asra kadar çıkmaktadır. Bu tür yazmaların başlıcaları şunlardır:

1- Siniticus (X). İV. asrın sonuna aittir ve Ahd-i Cedîd’in tamamını ihtiva eder.

2- Vaticanus (B). İnciller’i, Resullerin İşleri’ni. Pavlus’un Mektuplan’nı (kısmen), Ka­tolik Mektuplar’ı, ihtiva eder ve IV. as­rın sonuna aittir.

3- Alexandrinus (A). V. asra aittir. Resullerin İşleri ile Mektup­lar’ı ihtiva etmektedir.

4- Codex Bezae (D). VI. asra aittir. İnciller’i, Resullerin İşleri’ni ve oldukça eksik olarak Yuhanna’nın Üçüncü Mektubu’nu ihtiva eder. Latince ve Grekçe olarak iki ayrı dilde yazılmıştır. Latince metin Grekçe’nin tercümesi olmayıp bu iki metin arasında 2000’den fazla fark vardır.

Kitâb-ı Mukaddes metninin diğer ede­bî eserlere göre daha çok İstinsah ve tercüme edilmesinin sonucu olarak. metnin aktarılması sırasında, çok sayı­da farklılık ve değişiklik ortaya çıkmıştır. O kadar ki Grekçe metnin veya eski tercümelerin tamamıyla aynı olan iki nüshası yoktur. Bu farklılıklar, ya herhangi bir ka­sıt olmaksızın yanlış görme veya duyma sonucunda ortaya çıkmıştır veya üslûp­taki zarafeti ve netliği sağlamak, me­tinler arasındaki coğrafî, tarihî veya akîdevî birliği temin etmek için bilerek ya­pılmıştır. Nüshalar arası farklılıkların XVII. asrın sonuna doğru yaklaşık otuz bin olduğu tahmin edilmekte idi. Bugün ise bu rakam iki yüz elli bine çıkmıştır. Bu kadar varyant arasında asıl metne ulaşmanın mümkün olmadığı açıktır. Münekkitlerin or­tak kanaatlerine göre Ahd-i Cedîd’in ge­rek tamamının gerekse içlerinden sa­dece birinin, doğru ve detaylı bir orijinal metnini bize ulaştıran hiçbir belge yok­tur.

Ahd-i Cedîd’i teşkil eden kitaplar aynı zamanda ortaya çıkmış ve aynı tarihte yazılmış olmayıp Ahd-i Atîk’te olduğu gibi uzun süre şifahî olarak nakledilmiş, daha sonra yazıya geçirilmiştir. Ahd-i Cedîd külliyatı içinde en erken yazılan­lar Pavlus’un Mektupları’dır. Daha son­ra İnciller. en son olarak da Yuhannaya nisbet edilen yazılar kaleme alınıp bu koleksiyona dahil edilmiştir.

Kanonizasyon. Ahd-i Cedîd külliyatının kilisece resmen tesbit edilmesi uzun bir süreyi kapsamaktadır. Hz. İsa ve ha­variler döneminde (m s. 70’e kadar) hıristiyanlar, Yahudilik’ten miras aldıkları kutsal yazılar koleksiyonunu kullanmış­lardır ve bu dönemde henüz Ahd-i Ce­dîd söz konusu değildir. Hz. İsa,  “San­mayın ki ben şeriatı ve peygamberleri yıkmaya geldim; ben yıkmaya değil fa­kat tamam etmeye geldim” diyerek yahudi kutsal yazılarını ka­bul ediyordu. Bu dönemde, daha son­ra yahudi kanonunun oluşturulmasıy­la (m.s. 90-100) liste dışı kalan ve apokrif sayılan kitaplar da kullanılmaktaydı. Grekçe konuşulan bölgelerde misyoner­lik yapan havariler Ahd-i Atîk’in Grekçe tercümesini esas alıyorlardı ki bu ter­cüme, Hz. İsa ve on iki havarinin olma­sa bile. ilk dönem kilise yazarlarının ye­gâne Kitâb-ı Mukaddes’i idi.

İlk hıristiyanlar yazılı metinlerden çok şifahî geleneğe ve İsa Mesih’in sözleri­ne önem verdikleri için başlangıçta ya­zıya aktarma söz konusu değildi. Hıris­tiyan inancına göre, Hz. İsa ne yazmış ne de yazdırmıştır. O sadece tebliğ et­miştir. Havariler ise bunları uzun süre şifahî olarak nakletmişlerdir. Bu sebep­le Allah’ın vahyettiği ve Hz. İsa’nın teb­liğ de bulunduğu gerçek İncil muhafaza edilememiştir.

Hıristiyanların ilk yazıları havariler dönemine ait olup bize kadar intikal eden yazılı belgeler Pavlus’un Mektup-ları’dır. Pavlus’un Mektupları, bugün muteber sayılan dört İncil’den daha önce yazılmıştır. Bu mektuplar, her şeyden önce bazı kilise ve şahıslara, ma­hallî problemler ve ihtiyaçlarla ilgili ola­rak ve Pavlus’un anladığı mânadaki Hı­ristiyanlığı tebliğ için yazılmıştır. Pav­lus’un Mektupları içinde ilk önce kolek­siyon haline getirilenler, özel kiliselere gönderilen dokuz mektup ile bütün hıristiyantara gönderilen “Efesoslular’a Mektup’tur. Efesoslular’a mektubun yazarı (aş. bk.) Pavlus’un Mektuplan’nı toplamış ve mektuplar külliyatına giriş mahiyetinde bu mektubu yazarak onu Pavlus’a nisbet etmiştir. Pastoral Mektuplar ise yıl­lar sonra bu külliyata eklenmiştir. Pav­lus’un Mektupları, gönderildikleri kilise ve şahıslar tarafından kullanılmalarına rağmen, kutsal yazı olarak kabul edil­memekteydi. Mektupların kutsal yazılar arasında olduğuna dair ilk net ifade, milâttan sonra 150 yılında yazılan ve Petrus’a nisbet edilen İkinci Mektupta yer almaktadır.

Hz. İsa’yı bizzat görüp duyanlar aza­lıp hıristiyan cemaatleri çoğalınca, ayrı­ca mesîhî krallık beklentisi zayıflamaya, Helenistik ve Gnostik tesirler artmaya başlayınca. Hz. İsa’nın sözlerinin yazıya aktarılma zarureti kendini hissettirmiş­tir. Böylece “Havarilerin Hatıratı” da denilen İnciller kaleme alınmıştır. Günü­müzde muteber sayılan dört İncil, ikinci hıristiyan neslinin çalışmasıdır. İnciller başlangıçta sadece cemaat için değil, ferdî maksatlarla da kaleme alınmıştı. Yazılı İncil anlamında evangelion keli­mesine ilk defa 100-110’lu yıllarda rastlanmaktadır. Kilise baba­larının yazılarından anlaşıldığına göre büyük kiliseler ikinci asrın ilk yıllarında İncil adı verilen bir kitaba sahiptiler. Su­riye’deki cemaatler Matta, Yunanistan-dakiler Luka, Roma’dakiler ise Markos İnciii’ni kullanıyorlardı. Âbâ-i Resûliyyîn bk. ÂBÂT İncil’e atıfta bulunduklarında hiçbir yazar adı zikretmezler. II. yüzyıl kilisesi pek çok İncil kullanıyordu, fakat hiçbiri kanonik bir otorite kazanmamış­tı: zira şifahî gelenek hâlâ ön planday­dı. Bu yüzyılda, İncil ve Havariler deni­len ik’ grup yazı cemaatlerce bilinmek­teydi; fakat kutsal yazılar koleksiyonu bir kiliseden diğerine sadece sayıda de-ğü, muhteva olarak da değişiyordu. Bu dönemde (70-150) İnciller’in ve Pavlus’un Mektupları’nın dışında baş­ka eserler de mevcuttu.

II. yüzyılın sonuna doğru kilise, bazı­ları daha çok, bazıları ise daha az kulla­nılan ve İncil, Mektup, Resullerin İşleri, rüya veya vahiy türünde (apokalips) pek çok esere sahipti. Fakat bunların hiçbiri henüz Ahd-i Atîk seviyesinde kutsal ya­zı olarak kabul edilmiş değildi. Tek oto­rite yine Hz. İsa’nın sözleriydi. İnciller’den kutsal yazı olarak bahseden ilk belge, yaklaşık 150 yıllarında yazılan il Clement’tir. Justin Le Martyr ise, o dönem (150-155) hıristiyan ibadetinden bahsederken, “Zaman elverdiği müd­detçe Havarilerin Hatıratı» ve «Peygam­berlerin Yazıları» okunur” demektedir. O havarilerden, “Bizim kurtarıcı İsa Me-sîhimizle ilgili her şeye ait anılarını yazarlar” diye bahsetmektedir.

Ahd-i Cedîd külliyatı ile ilgili ilk liste (canon) çalışmasını milâttan sonra 150′-lerde Marcion yapmıştır. O. İnciller’den sadece Luka’yi ve Pavlus’un Mektupla-n’ndan da on tanesini kabul ediyordu. Marcion’un bu hareketi kiliseyi, kutsal kabul ettiği yazıları tesbite zorlamıştır. Resullerin İşleri kitabı Marcion hareke­tinden sonra kilise tarafından resmen kullanılmıştır. Diğer taraftan Justin Le Martyr’in öğrencisi Tatien. dört İncil’i kullanarak “Diatessaron” adıyla yeni bir İncil meydana getirmiş ve bu İncil V. yüzyılın başlarına kadar Süryânîce ko­nuşan kiliselerde kullanılmıştır.

III.  yüzyılın başlarında Ahd-i Cedîd’e dair liste oluşmaya başlamıştı. Bu yüzyıl­da kanonizasyon faaliyetinde en önem­li kişi Ongenedir (ö. 254). O. Ahd-i Atîk gibi Ahd-i Cedîd’in de dinî otoritesini be­nimsemiş ve ikisi üzerinde çalışmıştır. Dolaştığı yerlerde kutsal kitaplarla ilgili farklılıkları görmüş, üzerinde tartışılan ve tartışı I ma ksızın kabul edilen Ahd-i Cedîd kitaplarını belirtmiştir. Eusebius, 325’te tamamlanan Kilise Tarihi’nde, Origene’in de işaret ettiği gibi, kutsal yazılar  konusundaki  farklılıkları  ifade etmektedir.

IV.  yüzyılın ikinci yarısında Grek ki­liselerinde  muhtelif kişiler tarafından listeler   hazırlanmıştır.   Bunlardan   bir kısmı  Yuhannanın  dışındaki   kitapları kendi listelerine almış, bir kısmı ise Va­hiy kitabını da listeye katmıştır. Grek kilisesinde Ahd-i Cedîd’in listesi IV. yüz­yılın  ikinci yarısında tesbit edilmiştir. Vahiy kitabıyla ilgili tartışmalar ise VII. asra kadar devam etmiştir. Latin kiliselerinde ise, Afrika’da Hippon (393) ve Kartaca (397) konsillerinde, İtalya ve Gaules’de V. asrın baş­larında. Ahd-i Cedîd listesi tesbit edil­miştir. Nihaî olarak ise 8 Nisan 1546’da Trente Konsili’nde Ahd-i Cedîd’e da­ir liste bugünkü şekliyle resmen ilân edilmiştir.

Kilise, dört asır boyunca, bütün hıris-tiyanlar tarafından tasvip ve tasdik edi­len bir listeden mahrum kalmış, bu dönemde, bugün kutsal sayılan kitapla­rın yanında daha sonra apokrif diye lis­te dışı bırakılan kitapları da kullanmış­tır. Diğer taraftan Ahd-i Cedîd’i teşkil eden yirmi yedi kitap aynı derecede iti­bar görmemiş, birçoğu üzerinde yapılan tartışmalar asırlarca devam etmiş, ba­zılarının muteber saydığı kitapları di­ğerleri reddetmiştir. Bugün bile bazı ki­liselerin apokrif saydıkları yazılar, bir kısım kiliselerin Ahd-i Cedîd külliyatın­da yer almaktadır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski