AHENK
Bir bütünü teşkil eden parçaların veya unsurların estetik ölçüler içinde birbiriyle uyuşması anlamına gelen, çeşitli ilim ve sanat dallarında kullanılan terim.
Felsefe Ve İslâm Düşüncesi Alıntı Ahenk
“Uygunluk, düzen” ve “Cümbüş, eğlence” mânalarına gelen ahenk (âheng) kelimesi Türkçe’ye Farsça’dan geçmiştir. Eski Yunan’dan beri filozoflar ve sanat teorisyenleri ahengi tarif etmeye, güzellikle onun arasında ilgi kurmaya çalışmışlar, bunun için de öncelikle sanatta güzelliğin kaynağını, mahiyetini ve boyutlarını araştırarak bu konuda çeşitli teoriler geliştirmişlerdir. Güzelliği de organik ve maddî güzellikler, renk, şekil, ses ve hareketlerin güzelliği, fikrî güzellikler ve manevî güzellikler gibi kategorilere ayırmışlardır. “Güzellik nedir?” sorusunu ilk defa felsefî bir tarzda cevaplamaya ve güzellik ile ahengin ilişkisini göstermeye çalışan Eflatun, güzelliği mutlak ve izafî veya kendiliğinden ve dolayısıyla güzellik şeklinde iki kategoride incelemiştir. İnsan tek tek güzel olandan veya maddî ve bedenî güzellikten mutlak ve kendiliğinden güzel olana yükselir. Maddî güzellikler dünyaya gelmeden önce ideler âleminde seyrettiğimiz yüksek ve mükemmel güzelliklerin hâtıralarını canlandırır. Âlem ve âlemdeki varlıklarda bulunan güzelliklerin temel unsurları düzen, uygunluk, orantı ve simetri gibi değerlerdir. Ruh gibi ahenk de mutlak bir idedir: bu sebeple azlık, çokluk, büyüklük, küçüklük vb. nicelikler kabul etmez.
Ruh güzelliği ahlâkî arınmaya dayandığı ve ahlâkî melekeler arasında bir denge ve ahenk kurulmasıyla gerçekleştiği için aynı zamanda ahlâk güzelliğidir. Böylece “Güzel” ve “İyi”, taşıdıkları ahenk ve denge nitelikleri dolayısıyla bir bakıma aynı anlamı ifade ederler. Çünkü “Kötülük bir ahenk yokluğu, erdem ise bir âhenktir”
Aristo, Eflatundun güzellik idesi fikrine katılmamışsa da güzelliğin bir bütünün unsurları arasındaki geometrik orantı veya ahenk olduğunu, “Güzel” ile “İyi”nin birbirine benzediğini, bunun da her iki alandaki denge ve âhenkten ileri geldiğini düşünmüştür.
Plotinus’a göre her şeyin kaynağı olan mutlak “Bir” yani Allah iyi ve güzel olduğu gibi aynı zamanda iyi ve güzelin kaynağıdır; bu sebeple güzellik ilâhî bir değer ve yetkinliktir. Güzellikle ahenk yakından ilgiliyse de ahenk güzelliğin zorunlu bir şartı değildir. Eflatun gibi Plotinus da duyulur nesnelerin güzellik ve âhenginden ayrı, bunların üstünde güzellik ve ahenk idesinin varlığını kabul etmiş, ruhî, manevî, metafizik güzellik ve âhenge büyük önem vermiş, “İyi” ile “Güzel”i aynı değerlerin ifadesi saymıştır. Plotinus, “Erdemin İlâhî parıltısı sende doğuncaya kadar kendi büstünü yontmaya devam et” derken güzellikle iyiliğin aynılığını anlatmak istemiştir.
Âlem ve eşyadaki ahenk ve nizam Kur’ân-ı Kerîm’de çeşitli vesilelerle “Mizan”, “Kader”, “Kist”, “Tesviye”, “Takvîm” gibi kelimelerle ifade edilmiştir. Bir âyette, “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık” buyurulmaktadır. [el-Kamer: 54/49] Mülk sûresinin ilk âyetlerinde ise (67/1-3) makro kozmosta ki nizam ve ahenk daha çarpıcı ifadelerle anlatılmaktadır. Burada âlemin Allah’ın mülk ve tasarrufunda bulunduğu belirtildikten sonra, “Rahmanın yarattığında bir ahenksizlik (tefâvüt) göremezsin; dikkatle bir kere daha bak, bir düzensizlik (fütur) görebiliyor musun?” buyurulmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm insanın da bu külli nizamın bir parçası olduğunu kabul eder. Allah insan bedenini toprak ve sudan yaratmış, ona uyumlu bir biçim vermiştir (tesviye). İnsanın varlık yapısındaki ahenk, “Biz insanı en güzel bir kıvamda yarattık” [et-Tîn: 95/4] mealindeki âyette daha açık olarak ifade edilmiştir.
Kur’an’da. hilkatteki nizam ve ahengi temaşa etmek, dikkatle gözlemek, incelemek insan için bir hidayet vesilesi olarak kabul edilmiştir. Nitekim birçok âyette insanlar ısrarla göklere, dünyaya ve bunlardaki varlıklara ibret gözüyle bakmaya çağırılır. Çünkü kâinatta kaos ve anarşi değil, nizam ve kanun hâkimdir. Bunun farkedilmesi insanda bîr yaratıcı, nizam verici ve kanun koyucu fikrini uyandıracaktır. Ayrıca Rahman sûresinin ilk âyetlerinde varlık düzeninde bir denge (mizan) bulunduğu belirtilerek insanın adalet ve hakkaniyet ilkelerine uyması, bu suretle küllî âhenge katılması, onu bozan bir unsur olmaktan kaçınması gerektiğine işaret edilmiştir.
İslâm düşüncesinde de âlemdeki varlık ve olayların kuruluş ve işleyişinde hayranlık verici bir ahengin bulunduğu kabul edilir ve bu ahenk tutarlı bir yönetimin, ince bir düzenin sonucu olarak değerlendirilir. İslâm düşünürleri çoğunlukla gaye ve nizam, bazan da yerine göre adalet, itidal, tenasüp gibi daha başka tabirlerle ifade ettikleri ahengi. Allah’ın inayet inin bir sonucu kabul ederler. Onlara göre inayet. Allah’ın en yüksek derecede hayır ve kemal nitelikleri taşıyan ezelî bilgisinin eseridir. Ahenk, âlemin genel ve küllî kuruluşundan başlamak üzere bütün varlık kademelerine hâkimdir. İslâm felsefesindeki feyiz ve işrâk, “Tasavvuftaki tecellî” nazariyeleri bu küllî inayet ve onun âleme yaydığı ahengin temeli olarak değerlendirilir. Bütün İslâm filozofları bu genel nizamı Allah’ın cömertliğinin (cûd) zorunlu bir neticesi olarak görürler. Gaz-zâlî bu bakımdan âlemde bir kusur veya düzensizlik olduğunu ileri sürmenin Allah’a cimrilik isnat etmek gibi dince fevkalâde mahzurlu bir sonuç doğuracağını belirtmiştir.
Hz. Peygamber’in, “Allah güzeldir ve güzelliği sever” sözünden de faydalanan İslâm düşünürleri güzelliği Allah’ın niteliklerinden biri olarak göstermişlerdir. İyilik (hayır, hayriyyet) ile güzellik (cemâl, hüsün) arasında, aynı şekilde kötülük (şer) ile çirkinlik (kubuh) arasında yakın bir ilişki vardır. Daha önce Grek felsefesinde de benimsenmiş olan bu anlayışa göre genel olarak varlıkta görülen ahenksizlik veya İbn Sînâ’nın tabiriyle “Yapı bozukluğu” yani çirkinlik de bir serdir. Buna karşılık İslâmî literatürde iyi işler daima aşırılıklardan uzak olarak denge (itidal) niteliği taşımaları dolayısıyla aynı zamanda “Güzel” (hasen) terimiyle ifade edilmiştir. Çünkü iyi yalnız akıt ve iradeyi değil, aynı zamanda vicdanı ve bir bakıma estetik duyguyu da tatmin eder. Bütün İslâm düşünürleri, mutlak güzel ve en yüksek hayır olduğuna inandıkları Allah’ın eserlerinde müşahede edilen güzellik ve ahengi, insanın imkân ölçüsünde kendi psikolojik kabiliyetlerine, ahlâkî melekelerine, işlerine ve eserlerine de yansıtması gerektiği görüşündedirler. İşte bu düşüncenin pratikteki görünümlerinden biri de İslâm sanatlarında müşahede edilen âhenktir.
Bibliyografya
1- Eflatun, Devlet (trc. Sabahattin Eyüboğlu-M Ali Cimcoz), İstanbul 1985.
2- Eflatun, Şölen (trc. Azra Erhat-Sabahattin Eyüboğlu I, İstanbul 1972.
3- Eflatun, Phaidon (trc. Suut Kemal Yetkin-Hamdi Ragıb Atademir), Ankara 1945.
4- Müslim, “İmân”, 147.
5- Fârâbî, Tahşilus-sa’sde, Haydarâbâd 1345.
6- Fârâbî, et-Talîkât, Haydarâbâd 1346.
7- Fârâbî, Fuşûtu I-medenî (nşr D. M. Dunlop), Cambridge 1961.
8- İbn Sînâ. eş-Şifâ’ I: et-İlâhiyyât (nşr. Saîd Zâyid-Eb Kanavâtî). Tahran 1343 hş.
9- Gazzâlî. İhya’, Kahire 1332-Beyrut 1402-1403/1982-83.
10- Gazzâlî. Mtzânü’t-‘amel. Kahire 1328.
11- Suut Kemal Yetkin, Sanat Felsefesi, İstanbul 1934.
TDV İslam Ansiklopedisi