Ahenk -Mimaride- Hakkında Bilgi

Mimari Alıntı Ahenk
 
Mimaride ahenk mesele­si resim, müzik ve diğer sanat dallarına göre daha farklı yönlere sahiptir. Çünkü mimarlık her şeyden önce inşa etme sanatıdır ve bu durum, ekonomik güçle beraber malzeme ve boyut gibi bağlayıcı faktörleri devreye sokar. Mi­marlıkta ölçüler genellikle insana göre ayarlanır, dolayısıyla bu hususlarda ya­pılacak bir hata bazan psikolojik rahat­sızlıklara da sebep olabilir. Ayrıca yapıy­la çevresi ve çevrenin topografyası ara­sındaki ilişki de mimari ahenk tasarla­nırken göz önünde bulundurulması ge­reken bir başka husustur. En geniş an­lamda mimari ahenk, yapının yüksekliği ile eni arasındaki orandır. Yunan ve Ro­ma mimarisinde sütun çapı ile sütun yüksekliği arasındaki oran bir birim olarak alınmış, bu birim yapının bütün boyutları için ölçü esası (modül) kabul edilmiştir. Mimaride ahengi sağlayan önemli unsurlardan biri de ritimdir. Benzer veya eş birimlerin belirli aralık­larla düzenli biçimde tekrarlanmasının sağladığı bu hareket, İslâm mimarisin­de kemer ve revak sıralarıyla elde edi­lir. Diğer bir unsur olan simetri, düşey bir eksene göre iki yanda eş şekiller meydana getirmek suretiyle ahengi sağlar. Bu uygulama âbidevî bir tesir uyandırmak üzere pek çok Ortaçağ ya­pısında kullanılmıştır.

Türk-İslâm mimarisinde ritim, simet­ri ve oran unsurlarıyla birlik ve bütün­lüğü sağlayan bir ahenk arayışı görülmektedir. Ancak yapılarda hangi orantı ilkelerine uyulduğu, mimari projelerin hangi esasa veya plana göre yapıldığı meselesi henüz tam anlamıyla çözümlenememiştir.

Anadolu Selçuklu yapılarının dış gö­rünüşlerinde belirli bir ahenk özelliğini formüle etmek güçtür. Genellikle cami, medrese ve kervansarayların ana cep­helerinde dikdörtgen bir çıkıntı teşkil eden taçkapılarda 2/3 oranına rastlan­maktadır. Ancak kemer yükseklikleri­nin her örnekte farklı oranlara sahip olması, kararlı bir tutumun benimsenmediğini göstermektedir. Buna karşılık çifte minareli taçkapılar ve cephenin iki yanındaki kulevâri destekler güçlü bir simetri duygusunu ifade etmektedir. Selçuklu mimarisinde ahengi sağlayan unsurların yapı kütlesinin bütününden çok dekorasyonda kendini gösterdiği söylenebilir. Mimari yüzeylerin belirli kesimlerinde, özellikle dışta taçkapı. iç­te mihrapta yoğunlaşan süslemeler, ol­dukça karmaşık fakat o ölçüde dengeli bir tasarıma sahiptir. Yüzeylerdeki ko­yu ve açık lekeler, motiflerle boşlukla­rın dengeli biçimde kompoze edilmelerinden kaynaklanır. Büyük panolarda güçlü bir simetri esası, bordürlerde ise düzenli aralıklarla tekrarlanan motifler sistemi, yani ritimle elde edilen bir ahenk dikkati çeker.

Osmanlı mimarisi, özellikle klasik dev­rede, mimari kompozisyon ahenginin zirvesine ulaşmıştır. Yüksekliğin genişli­ğe oranı dengelenmiş, kübik alt yapı yarım küre şeklindeki kubbelerle örtül­müştür. Dörtgen prizmalarla küre form­ların sade geometrisi en uygun ölçüler içinde bir araya getirilmiş, diğer yar­dımcı unsurların tamamı bu ana form­ların hizmetine sokulmuştur. Yapının ana gövdesi, özellikle selâtin camilerin­de görüldüğü üzere, kabaca bir pirami­di andıran şema içinde çerçevelenmiş­tir. Ancak ana kubbe aleminden indiri­len hayalî çizgiler, türlü kıvrımlar ve kı­rılmalar yaparak hareketli bir akışla ini­şini tamamlamıştır. Bu iniş hareketini, yapı kütlesinin köşe noktalarına oturtu­lan minareler dengelemektedir. Mina­relerin şerefe seviyeleri ve genel yük­seklikleri, yapı kütlesiyle hoşa giden uyumlar ve oranlar içinde birleşmekte­dir. Medrese, hamam, bedesten ve ker­vansaraylarda da kubbeler dizisi, gerek sayı gerekse Ölçü ve seviyeleri bakımın­dan ritmik bir düzen göstermektedir. Süsleme bina yüzeyine ve iç mekâna dikkatle dağıtılmış olup aşırı renk un­surlarından şiddetle kaçınılmıştır. İran Safevî devri eserlerinde görülen fazla miktarda çini kullanımı veya Arap cami­lerinde görülen çeşitli renklerdeki taş uygulaması. Osmanlı mimarisinde yeri­ni sade bir malzeme dokusuna bırak­mıştır. Çoğu zaman düzgün kesme taş­ların ve kurşun kaplamaların tabii ren­giyle yetinilmiş, zaman zaman tuğla örgüler ve az olarak da çiniler ölçülü bir kullanım alanı bulmuştur. Pencere sayı­sındaki kararlılık bir yandan cepheler­deki boşlukları belirlerken öte yandan iç mekânın ahengini yeteri kadar ışıkla canlandırmıştır. Aynı şekilde revak sıra­ları, yükselen bina kütlesini yatay bir hareketle dengelemiştir.

Osmanlı mimarisinde basit ölçülere bağlı olarak ahenk yaratma endişesinin en belirgin örneği pencî kemer denilen formda görülür. Ancak belirli oranlara dayanılarak ortaya çıkarılan bu kemer türü klasik devirde ahenkli bir biçime ulaştırılmıştır. Osmanlı mimarisi, klasik devirden sonra “Güzel” denilebilecek eserler meydana getirmiş olmakla bir­likte, bina kütlelerinde görülen yüksel­me, fazla sayıda açılan pencereler ve nihayet Avrupa mimarisinden gelen aşı­rı süslemelerle son devirlerde zevksiz bir mimari anlayışına dönüşerek uzun süre değişmeden kalabilen ölçü ve esas­lardan kaynaklanan ahengini yitirmiş­tir.

Bibliyografya
 
1- Le Corbusier, The Moduiar. A Harmonious Measure to the Human Scale Universally Applicable to the Architecture and Mechanics, Cambridge 1954.
2- Modüle. Proportion, Symmetry, Rhythm inşr C Kepesi New York 1966.
3- Y. Corwe, “Divriği: Problems ol Geography, History and Ceonıctry”, The Art of iran and Anatolia from the II, 12. to the 12 Century A.D. Coiloçuics on Art and Archaeology in Asia, sy. 4 (1974). Orhan Cezmi Tuncer, “Orantı ve. Modül Üzerine Selçuklu Yapılarından Bdzı Örnekler”, VD, XIII  (1981).
4- Y. Corwe, “Birkaç Selçuklu Taçkapısın da Geometrik Araştırmalar”, VD. XVI (1982).
5- Attila Arpat. “Sinan Camile­rinde Kutsdl (Mistik) Boyutlar ve. Modüler Düzen”, Türk Dünyası Araştırmaları, sy. 28. İs­tanbul 1984.

 TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski