Şahsiyeti.
- Ahmed bin Hanbel Hayatı
- Şahsiyeti
- Eserleri
- Hadis İlmindeki Yeri
- Fıkıh İlmindeki Yeri
- Akaid Konularına Dair Görüşleri
- İlahiyat Konularında Görüşleri
Orta boylu, koyu esmer tenli ve güzel yüzlü olan Ahmed b. Hanbel’in altmış üç yaşından sonra sakalına kına yakmaya başladığı, ağırbaşlı hali ile çevresindekiler üzerinde derin bir saygı uyandırdığı ve son derece müte-vazi olduğu, nüktedan bir kimse olan hocası Yezîd b. Harun’un bu çok sevdiği öğrencisi ile birlikte bulunurken yanında nükte ve şaka yapmamaya dikkat ettiği kaynaklarda zikredilmiş; bir imtihan saydığı şöhretten çok rahatsız olduğu, Mekke’nin bir mahallesinde tanınmadan yaşamayı arzu ettiği rivayet edilmiştir. Bir gün muhaddis Ali b. Abdüssamed onun feyzinden faydalanmak düşüncesiyle elini elbisesine sürmüştü. Ahmed b. Hanbel bu harekete kızdı ve eliyle elbisesini silkelerken “Kimden aldınız bu âdeti?” diye çıkıştı. Zühd ve takvâsıyla bilinen İslâm büyüklerinin faziletlerini anar, “Onlar nerede, biz nerede!” diye hayıflanırdı. Babasından kalan dokuma tezgâhının kirasından aldığı para geçimine yetmediği için bazan ücretle kitap İstinsah eder, bazan uçkur (kemer) dokur, bazan da karısının eğirip dokuduğu kumaşı satardı. Ekinler biçildikten sonra tarlada kalan döküntüleri diğer ihtiyaç sahipleriyle birlikte topladığı olurdu. Yakınlarının söylediğine göre, evinde yiyip içecek birşey bulunmadığı zaman üzülecek yerde sevinir, ekmek kırıntılarını ıslatarak üzerine tuz döküp yerdi. Pahalı yiyeceklere iltifat etmez, bunlar kendisine ikram edilse bile ya biraz tadar veya hiç yemezdi. Tahsil hayatı boyunca da aynı sıkıntılara katlanmış, bununla beraber kimseden yardım istememişti. Kendisinden hadis okumak üzere Yemene kadar kervancıların yanında deve bakıcılığı yaparak gittiği hocası Abdürrezzâk b. Hemmâm ona bir miktar yardım teklif edince, “Eğer birinden yardım almayı kabul etseydim senden alırdım” diyerek kabul etmemişti. Kendisini seven bazı tacirlerin ve ona saygı duyanların ısrarla vermek istediği binlerce dirhem veya dinarı almamış, reddettiği büyük imkânları başkalarının geri çevirmediğini söyleyen oğlu Salih’e Tâhâ sûresinin 131. âyetini okuyarak Allah’ın vereceği rızkın daha hayırlı ve daha kalıcı olacağını ifade etmişti. Aynı konuda sitemde bulunan amcasına da, “Biz paranın peşinde olmadığımız için geliyor, eğer onun peşinde olsaydık gelmezdi” demişti. Mütevazi evinde eşya olarak eski bir hasır ile basit birkaç çanak çömlekten başka birşey yoktu. Bununla beraber uzaklardan ziyaretine gelenleri evinde ağırlar ve onlara kuru ekmek ikram ederdi: daha fazlasını yapamadığı için de gönüllerini alırdı. Yardıma muhtaç yakınlarına veya kendisinden yardım isteyenlere elindeki üç beş dirhemin tamamını verirdi.
Oğlu Abdullah, mihne olayından önce onun günde 300 rekât namaz kıldığını, daha sonra vücudunun zayıflaması sebebiyle ancak bunun yarısı kadar kılabildiğini söyler. Her gün Kur’ân-ı Kerîm’in yedide birini okumayı âdet edinmişti. Cihad sevabına nail olmak için Tarsus’ta bir müddet sınır bekçiliği yapmış ve savaşa da katılmıştı. Resûl-İ Ekrem’in bir tel saçını zaman zaman öpüp gözlerinin üzerine koyması ve suya batırıp bu suyu şifa niyetiyle içmesi, onun minber ve hücresine hayır ve bereket umarak el sürmekte bir beis görmemesi gibi oğlu Abdullah’tan nakledilen halleri, Ahmed b. Hanbel’in Hz. Peygamber’e duyduğu sevgi ve hasretin birer ifadesidir. Zehebî bu bilgileri verdikten sonra. Ahmed b. Hanbel’in böyle davranışlara taraftar olmadığını ileri sürenlerin ona iftira ettiklerini söyler.
Ahmed b. Hanbel’i yakından tanıyan hocalarının onun hakkında takdirkâr ifadeleri vardır. Meselâ Yahya b. Saîd el-Kattân onun bir derya olduğunu, talebeleri arasında bir benzerini görmediğini söylemiş ve bütün kitaplarını (veya hadislerini) istifadesine sunmuştur. İbn Hanbel’in çok sevdiği ve seher vakti kendilerine dua ettiği altı kişiden biri olan İmam Şafiî, Bağdat’ta Ahmed b. Hanbel’den daha faziletli, muttaki, âlim ve fakih bir kimse görmediğini söylemiş, diğer hocası Abdürrezzâk b. Hemmâm da aynı kanaati paylaşmıştır. Ali b. Medînî ise, “Allah bu dini ridde günü Ebû Bekir İle, mihne günü de Ahmed b. Hanbel ile yüceltmiştir” demek suretiyle, o çetin imtihanda yapılan işkencelere onun kendisinden daha fazla dayandığını itiraf etmiştir. Mihne olayında İbn Hanbel’in peygamber sabrı gösterdiğine işaret eden devrin tanınmış sûfîsi Bişr el-Hâff, kendisinin aynı sabrı gösteremeyeceğini belirttikten sonra onun atıldığı ateşten has altın olarak çıktığını söylemiştir. Talebelerinden Ebû Dâvûd, onun ilim meclislerinde uhrevî âlemin zevki bulunduğunu anlatmış, Ebû Hatim er-Râzî de, Ehl-i sünnet ile ehl-i bidat taraftarlarını birbirinden ayırmanın en sağlam ölçüsü onu sevmektir, demiştir.
Ahmed b. Hanbel’in vecize mahiyetinde hakimane sözleri vardır. Çok sevdiği Ali b. Medînî bir tavsiyede bulunmasını isteyince ona, “Azığın takva olsun, âhiret hep gözünün önünde bulunsun” demiştir. Yakınlarına da, “Değerli bulduğunuz hayırları araya bir engel girmeden yapmaya bakın” tavsiyesinde bulunmuştur.
Ahmed b. Hanbel’in hal tercümesine dair yazılan eserlerin ilki oğlu Salih’e aittir. Sîretü’l-İmâm Ahmed b. Hanbel adını taşıyan bu risalenin Tunus’ta Sezgin, 1, 510 ve İstanbul’da Süleymaniye Kütüphanesi’nde birer nüshası bulunmaktadır. Yine oğlu Salih İle Ahmed b. Hanbel’in talebesi ve amcazadesi İshak b. Hanbel’in Mihnetü İbn Hanbel adlı birer risaleleri daha vardır İshak’ın eseri basılmıştır (Kahire, ts). Mihne olayı hakkında Cemmâîirden başka W. M. Patton ve Ali Abdülhakk’ın da eserleri vardır. Menâkıbına dair yazılan kitapların en önemlileri ise Ebû Bekir el-Beyhakl ile İbnü’l-Cevz’nin (bk. bibi.) eserleridir. Onun hakkında Muhammed Ebû Zehre ile Mustafa eş-Şek’a da birer monografi kaleme almışlardır.
TDV İslam Ansiklopedisi