Kültürde ve Toplum Hayatında Batılılaşma
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde batılılaşma akımlarına öncülük edenlerin çoğu, kültürde bir değişmeyi benimsemiyorlardı; bunlar uygarlık-kültür ayrımı ile Batı’dan yalnız «teknik» ithal edilmesi gereğini savunuyorlardı. Toplumun bütünüyle batılılaşmasını amaçlayan Atatürk, kültünde olduğu kadar yaşama biçiminde de batılılaşmayı gerçekleştirmeğe çalıştı. Atatürk, «millî» saymadığı, «medenî ve beynelmilel» bulmadığı osmanlı kıyafetinin değiştirilmesi İçin kanun çıkardı. Bir yandan eski arap harflerinin yerine latin alfabesi getirilirken aynı zamanda takvimde, dolayısıyle çalışma ve tatil günlerinde batılıların uyguladıkları düzen kabul edildi; ezanî saat bırakılarak Greenvvich ortalama saati uygulanmağa başladı. Yalnız alfabe değil bütün kültür etkinliklerinde yeni girişimler denendi; Anayasa’da resmî dil olarak belirtilen Türkçenin geliştirilerek Osmanlıcanın yerini alması için ülke çapında bir uygulamaya geçildi (Dil Devrimi); sanat ve edebiyatta batı biçimlerinin uygulanması yaygınlaştı. Özellikle batı müziğinin yerleşmesi için konservatuvar gibi kurumlar meydana getirildi. Avrupa’dan gelen mimarlar Ankara’nın kuruluşunda batı mimarîsinin ölçülerini ve estetiğini uygulayarak yeni yetişen Türk mimarlarına örnek oldular. Böylece batılılaşma ilk olarak Türkiye Cumhuriyeti’nde toplumun yapısını bütünüyle etkileyen «olaylar» durumuna geldi. Bu hızlı uygulama, özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra, çeşitli tepkilerle karşılaştı. Tanzimat’tan beri, batılılaşmanın bir bütün olarak uygulanmasına, ya da bütünüyle batılılaşmaya karşı olanlar batılılaşmayı amaçlayan devrimlerin bünyemize uygun olmadığını ve bu nedenle halk içinde yerleşemediğini ileri sürdüler. 1946’da başlayan demokrasi deneyinin ortaya çıkardığı Demokrat Parti esas olarak Batı’nın liberalizm ilkesini benimsemekle birlikte toplum içinde gelişen «devrimlere karşı tepkilersin açıkça olmasa da destekleyicisi durumundaydı. Medenî Kanun’a rağmen birden fazld kadınla evlenmenin ve imam nikâhının özellikle köylerde bir ölçüde sürüp gitmesi, Anayasa’nın laiklik ilkesine rağmen bir din devleti düşüncesinin sinsice de olsa yaşayabilmesi, eğitimde birlik uygulamasının karşısında dinî eğitim (Kur’an kursları v.b.) isteklerinin çıkışı, D.P.’nin halkoyunu kazanmak için devrimlerden ve dolayısıyle batılılaşma atılımlarından tavizler vermesine yol açtı.
Bu arada Cumhuriyet öncesinde olduğu gibi çeşitli bdtılılaşma a-kımları ortaya çıktı. Devrimlerin halka mal edilmemesi nedeniyle yaşayamadığı ileri sürüldü. 1961 Anayasası’yle kişi özgürlüklerinin genişlemesi sonucu ülkede sol ve sağ düşünceler daha geniş ölçüde ortaya konabildi. Bu dönemde batılılaşma iki yönden eleştirilere uğradı; sosyalistler, Tanzimat’tan beri özenilen toplum düzeninin «burjuva kapitalizmi» olduğunu ve bunu aslında bir gerileme saymak gerektiğini öne sürdüler; ayrıca onlara göre değişime, «akılcılık», «özgürlük» ve «eşitlik» gibi kavramların yer aldığı üstyapıdan başlamak yanlıştı. Solcu eleştiriciler Batı’lıların ülkeyi «yarı sömürge» durumuna getirmeık ve kendi çıkarlarını güçlendirmek amacıyle osmanlı topiumuna liberal düşünceleri kabul ettirdiklerini, Türkiye’de batılılaşma adı altındd emperyalizmle işbirliği yapan bir «komprador burjuvazi» yaratıldığını ileri sürdüler. Bu noktada bazı sağcı yazarlar da aynı sonuca varıyorlardı. Bu eleştiriler de bir bakıma batılılaşmanın bir sonucudur.
Batı uygarlığı bir bütün olarak ele alınırsa bütün bu görüşlerin ya da akımların batı ülkelerinde belki de daha sert biçimlerde yer aldığı görülür. Kapitalizm de, sosyalizm de batı ülkelerinde ortaya çıkarak gelişmiş sistemlerdir. Türkiye’de Tanzimat’tan bu yana savunulan bütün batıcı görüşlerin ortak özelliği Batı’yı tümüyle ele almaktan kaçınmaları, ancak bazı kurumlan benimseyen tekelci bir anlayış çerçevesinde kalmış olmalarıdır.
- Batılılaşma -Osmanlı’dan Cumhuriyete-
- Batılılaşma -Cumhuriyet Döneminde-
- Batılılaşma -Kültürde ve Toplum Hayatında-
- Batılılaşma -Hukukta-
- Batılılaşma -Yönetimde-