ÇEHOV, Anton Pavloviç (1860-1904)
Rus öykü ve oyun yazarı. Çarlık Rusyası’nın çöküş dönemindeki taşra yaşamını, insan ilişkilerinin kopukluğunu, bunalımlı bir toplumun bireylere yansıyan tedirginliğini şiirsel bir gerçekçilikle dile getirmiştir.
16 Ocak 1860’ta Azak denizi kıyısındaki Taganrog’da doğdu, 15 Temmuz 1904’te Badenweiler’de öldü. Özgürlüğe kavuşmuş bir toprak kölesinin torunu ve küçük bir taşra bakkalının oğludur. İlk ve ortaöğrenimini doğduğu kentte tamamladı. Daha çocukluk yıllarında babasının bakkal dükkânında ona yardım ederek küçük yaşta bağımsız ve sorumlu bir kişiliğe sahip oldu. 1876’da babasının iflas etmesi üzerine, oturdukları evi satıp Moskova’ya taşındılar.
Öğrencilik yılları
Ama Çehov liseyi bitirmek için 1879’a değin Taganrog’da kaldı. Geçimini özel ders vererek sağladı. Aynı yıl Moskova’ya giderek Tıp Fakültesi’nde yükseköğrenime başladı. Ailesinin Moskova’da büyük yoksulluk içinde yaşamak zorunda kalması yüzünden daha lise öğrencisiyken mizah dergilerine yazdığı öykülerden eline geçen parayı ailesine yolluyordu. Daha sonra babasıçalışamaz duruma düşünce, ailesini geçindirmek sorumluluğu Çehov’a yüklendi. Ağabeysi Aleksandr’m yüreklendirmesiyle dergilere gönderdiği kısa öyküler, mizah yazıları ve Moskova’nın gündelik yaşamıyla ilgili izlenimler ona hem belli bir gelir sağlıyor, hem de adının Moskova’da ve St.’Petersburg’da duyulmasına yarıyordu. Çehov 1884’te üniversiteyi bitirip doktorluk yapmaya başlayınca, baktığı hastaların çoğu yoksul olduğu için, yazarlıktan sağladığı paradan vazgeçmeyeceğini gördü.
Edebiyat çevresiyle tanışması
1883-1886 arasında St.Petersburg’da Nikolay Leykin’in yönetiminde yayımlanan Oskolki gazetesinde aralarında “Moskova Yaşamından izlenimler” de bulunan 300 kadar yazısı çıktı. Gündelik yaşamla ilgili bu yazılarında gerçekliği daha iyi tanıma olanağını buldu ve gözlem gücünü geliştirdi. 1885’te Leykin’i görmek için St. Petersburg’a gittiği zaman, okur yığınları arasında ve seçkin edebiyat çevrelerinde yaygın bir üne kavuşmuş olduğunu gördü. Bu gezisi sırasında o dönemin önde gelen dergilerinden Novoye Vremya’mn (Yeni Zamanlar) yönetmeni A.S. Suvorin’le tanıştı ve o zamana değin yazılarında kullandığı takma adlardan vazgeçerek öykülerini kendi imzasıyla yayımlamaya başladı. Bu dönemde yazdığı Unter Prişibeyev (Prişibeyev Çavuş), Yeger (Avcı) ve Gore (Acı) gibi ünlü öyküleri Suvorin’in dergisinde basıldı. 1888’de Step (Bozkır) adlı uzun öyküsü aylık Severni Vestnik dergisinde çıkınca, büyük bir üne kavuştu.
Çehov lise öğrencisiyken oyun yazmayı da denemişti. 1878-1881 arasında Pyeza bez rıazvaniya adlı bir oyun yazmış, bir kenara bırakmıştı. Aynı zamanda Platonov adıyla da bilinen bu oyun Mali Tiyatrosu tarafından geri çevrildi. Oyun yazarlığını tek perdelik oyunlarla sürdüren Çehov’un sahnelenen ilk yapıtı İvanov’du. 1887’de yazılan ve Çehov’un Martı ve öteki başarılı oyunlarının birçok özelliklerinin tohumlarını taşıyan bu oyunu Medvecl (Ayı) ve Predlojeniye (Teklif) gibi tek perdelik oyunlar izledi. 1889’da yazılan Leşi (Orman Cini) Çehov’un daha sonra Dyadya Vanya (Vanya Dayı) adıyla yeniden yazdığı bir oyunun ilk biçimiydi. Bu oyunun da başarısızlığa uğraması üzerine oyun yazmaktan bir süre için vazgeçerek öykü yazarlığına döndü. Bu dönemde yazdığı öykülerini Pyostrye rasskazi (Çeşitli Öyküler), Nevinnye reçi (Masum Konuşmalar), V sumerkah (Alacakaranlıkta) ve Rasskazi (Öyküler) başlıkları altında topladı. Alacakaranlıkta adlı öykü kitabı 1887’de Rus Akademisi’nin Puşkin Ödülü’nü kazandı.
Toplumsal koşullara duyduğu ilgi
1890’da Sibirya’ya ve kürek mahkûmlarının bulunduğu Sahalin Adası’na yaptığı gezi sonunda yazdığı Sahalin adlı kitabı mahkûmların durumlarıyla ilgili birtakım reformların yapılmasında önemli bir rol oynadı. Bir süre için Tolstoy’un Hıristiyan sevgisinden kaynaklanan kötülüğe karşı direnmeme felsefesinin etkisi altında kalan Çehov, ülkesinde yaşayan insanların korkunç yaşama koşullarını daha yakından görünce bu görüşten uzaklaşarak bu konuda sorumluluk duygusu olan herkesin bir şeyler yapması gerektiğine inandı. Bu inancın heyecanı içinde, 1891’de Suvorin’le birlikte çıktığı Avrupa gezisini altı hafta sonra yarıda bırakarak Rusya’ya döndü. Duel (Düello) ve Palata No.6 (6 Numaralı Koğuş) adlı en güçlü yapıtları bu dönemin örnekleridir.
1892 ilkyazında Moskova yakınlarında Melikovo çiftliğini satın alarak ailesiyle birlikte oraya yerleşti. Amacı gürültüsüz bir ortamda huzur içinde çalışmaktı. Ancak kısa bir süre sonra o çevrede kolera salgını başgösterince, yeniden doktorluğa başlayarak köylülerin yardımına koştu. Melikovo’da geçirdiği yıllar yazarlık yaşamı bakımından çok verimli olmakla birlikte, sağlığının kötüleşmesi üzerine, Melikovo’ya yerleştikten iki yıl sonra, kış aylarını Yalta’da geçirmeye başladı. Bu arada yazdığı Çayka (Martı) adlı oyunu St. Petersburg’daki Aleksandrinski Tiyatrosu’nda 17 Ekim 1896’da sahnelendi ve tam bir başarısızlığa uğradı. Eleştirmenlerden sert eleştiriler geldi. Çok üzülen Çehov bir süre gene öykü yazarlığına döndü. 1897’de sağlık nedeniyle kışı geçirmek için Nice’e gitti ve o yıl Fransa’da büyük gürültülere yol açan Dreyfus olayını yakından izleme olanağını buldu. Zola’ya ve özgür düşünceli Fransız aydınlarına büyük hayranlık duydu. Bu duygularını açıkladığı için de tutucu görüşlere sahip olan arkadaşı Suvorin’le çatışmak zorunda kaldı.
Moskova Sanat Tiyatrosu ile ilişkileri
1898’de Melikovo’ya dönen Çehov doktorların uyarısı üzerine kışları ılıman bir bölgede geçirmek üzere yeniden Yalta’ya gitti. Ertesi yıl, babasının ölümünden sonra Melikovo’daki çiftliği satarak annesi ve kızkardeşiyle Yalta’ya yerleşti. Orada yaptırdığı ev kısa bir süre içinde Bunin, Şalyapin, Tolstoy, Maksim Gorki gibi ünlü yazar ve sanatçıların uğrak yeri oldu. 1898’de, Moskova’dan ayrılmadan önce arkadaşı Vladimir Nemiroviç-Dançenko ile Konstantin Stanislavski’nin, kurmuş oldukları Moskova Sanat Tiyatrosu’nda Martı’yı sahnelemelerine izin verdi. Bu oyunun ilk provalarına da giden Çehov orada daha sonra evleneceği ünlü oyuncu Olga Knipper’le tanıştı. Moskova Sanat Tiyatrosu’nun sahnelediği Martı büyük bir başarı kazandı. Bunun üzerine Stanislavski ertesi yıl Vanya Dayıyı gene büyük bir başarıyla yorumladı. 1900’de Stanislavski, Çehov’un bu oyununu görebilmesi için topluluğuyla bir Kırım turnesi düzenledi.
Çehov 6 Mayıs 1901’de Olga Knipper’le evlendi. Ama karısının oyunculuktan ayrılmasını istemediği için onun tiyatro mevsiminde Moskova’dan ayrılmamasını, yalnız yaz aylarında Yalta’ya gelmesini kendisine kabul ettirdi. Moskova’daki sanat ve kültür yaşamından uzakta, kendini bir çeşit sürgün gibi gören Çehov’un en büyük avuntusu Tolstoy ve Gorki’yle buluşmalarıydı. 1900’de Gorki’nin Rus Akademisi’ne girmesi Çar tarafından onaylanmayınca, Çehov da bu kararı protesto etmek için iki yıl önce seçildiği Akademi’den ayrıldı.
Çehov’un Moskova Sanat Tiyatrosu’yla sürdürdüğü başarılı ilişki 1901’de Tri sestri’nin (Uç Kızkardeş) sahnelenmesiyle en parlak ürünlerinden birini daha verdi. Ancak Çehov’un sağlığı durmadan kötüye gidiyordu. Son oyunu Vişnyovi sad’ı (Vişne Bahçesi) büyük bir güçlükle bitirdi ve doktorların yasaklamasına karşm provalarda bulunmak için 1903’te Moskova’ya gitti. 1903-1904 kışında durumu daha da kötüleşince karısıyla birlikte Almanya’daki sağlık merkezlerinden biri olan Bedenweiler’e gitmek zorunda kaldı ve orada öldü.
Öykülerinin özellikleri
Çehov’un sanatını belirleyen etkenler arasında güçlüklerle dolu çocukluk yılları, taşra yaşamının özellikleri ve Devrim öncesi Rusyası’mn çöküntü havası sayılabilir. Bu olumsuz koşullara karşı kendi iç dünyasının insan sevgisi ve anlayışı, iyimserliği ve güldürü duygusuyla karşı koymasını bilen Çehov bu niteliklerini yazdığı öykülerde ve oyunlarda başarıyla yansıttı. Sanatçının her zaman nesnel olmasını savunmakla birlikte yazdığı yüz elliyi aşkın öykünün hemen hemen hepsinde onun bu kendine özgü sıcaklığının izlerine rastlanır. Genellikle insanın sınırsız yalnızlığını işleyen öykülerinde, gösterişsiz bir anlatım ve son derece ölçülü bir ses tonuyla sıradan insanların anlamsız gibi görünen yaşamlarını en anlamlı yanlarıyla sergiler. Çehov’un güldürü duygusu, kaba bir alaycılık amacıyla değil, kaba ve çirkin olanı açığa çıkarmak, bunların yol açtığı ezilmişliği ve mutsuzluğu dengelemek amacıyla kullanılır. Çehov’ dan önce Rusya’da pek önemsenmeyen kısa ve uzun öykü türü, onun bu alanda verdiği örneklerden sonra edebiyatın önemli türlerinden biri sayılmaya başlamıştır.
Oyunlarındaki gelişme çizgisi
Çehov’un öykülerinde görülen özellikler onun oyunlarını da belirleyen özelliklerdir. Ancak onun bu alanda gerçek bir olgunluğa kavuşması öykü türündeki olgunluğundan daha uzun bir zamanı gerektirmiştir. ilk oyunu olan Platonov’u ilk yazılışından sonra elden geçirmemiş olması, Çehov’un da bu oyunu bir gençlik denemesi olarak değerlendirdiğini gösterir. Oldukça uzun ve kaba çizgili bir oyun olan Platonov yazarının ölümünden çok sonra, özellikle ününün giderek yayıldığı bazı Batı ülkelerinde gerekli kısıtlamalar ve düzenlemeler yapılarak başarıyla sahnelenmiştir. Bu ilginin nedeni de, Platonov’un, Çehov’un daha sonraki oyunlarda işleyeceği konuları, çizeceği belirli tipleri ve kullanacağı simgeleri tohum halinde içermesidir. Ivanov’Aa ise belirgin bir yapı, ayrıntıları üstünde daha çok durulmuş oyun kişileriyle, yazarının olumlu bir doğrultuda geliştiğini kanıtlar. Ancak bu oyunda da melodram öğeleri ağır basar. Çehov oyun yazarlığının bu ilk döneminde bazılarını kendi öykülerinden uyarladığı ve zaman zaman Fransız farslarının ve vodvillerinin etkisiyle kaleme aldığı tek perdelik oyunlarında bir yandan diyalog yazma ustalığını geliştirmiş, bir yandan da sıradan insanlara duyduğu yakınlığı sevecenlikle sergilemiştir. Ayı (1888), Teklif (1890), Evlenme (1889), Jübile (1891) onun bu dönemde yazdığı başarılı sahne çalışmalarıdır. 1889’da yazdığı Orman Cini ise Tolstoy’un doğa sevgisini yansıtan lirik bir oyun denemesidir. Çehov bu oyunda işlediği konuyu 1899’da yeniden ele almış, hemen hemen aynı malzemeyi kullanarak çok daha başarılı bir oyun olan Vanya Dayı’yı yazmıştır.
Çehov’un oyun yazarlığında ustalık dönemi Martı’yla başlar. Bu oyunda Çehov bir tek oyun kahramanının trajik yazgısı yerine, bir taşra çiftliğinde tam bir aylaklık içinde günlerini geçiren aydın bir çevrenin boş ve anlamsız yaşantılarını sergiler. Vanya Dayı’Aa da aynı çevreyle karşılaşırız. Güzel düşler kuran, soylu amaçlara bağlanan birtakım insanlar kendilerini kaptırdıkları bir ruh tembelliği içinde gençliklerini tüketmişler, uğradıkları düş kırıklığı içinde kendilerine acımaya başlamışlardır.
Üç Kızkardeş’te de bütün mutluluklarım bir düşün gerçekleşmesine, yeniden Moskova’ya dönme düşüne bağlamış mutsuz insanlara rastlanır. Vişne Bahçesi’ nAe. ise yıllarını tam bir mirasyedi tutumuyla boşuna harcamış bir ailenin, mutluluğu ancak geçmişte ve anılarda bulduğu görülür. Gelecek, onu daha akıllıca kullanmasını bilen bir sınıfın ya da bir kuşağın olacaktır. Bu oyunlarda, ilk oyunlarmdakinden daha değişik bir malzeme kullanmamakla birlikte, bu malzemeyi yepyeni bir teknikle ele alması, Çehov’un sanatına devrimci bir nitelik kazandırmıştır.
Son dönem oyunlarının dramatik yöntemi
Çehov son dört büyük oyununda kullandığı bu dramatik yöntemi “iç eylem” tekniğiyle sağlamıştır. Bu anlayışa göre oyunun akışı içinde çarpıcı dramatik eylem yerine, hiçbir şey yapmadan yaşıyormuş gibi davranan birtakım insanların bir araya gelmeleri, kopuk kopuk ve belli biramaç gütmeden konuşmaları Çehov’un yansıtmak istediği gerçekliği yoğun bir biçimde verir. Olayları doğrudan doğruya sahnede göstermek yerine, sahne dışında geçen olaylara sahnedeki kişilerin tepkilerini göstermek, izleyicinin oyun kişilerinin gerçek kimliklerini görmesini sağlar. Oyun kişilerinin birbirleriyle konuşurken bile, sanki kendi kendilerine konuşuyor olmaları ve böylece içlerinden geçenleri dışa vurmaları da bu “iç eylem” tekniğinin bir özelliğidir. Çehov, kişilerinin kendi kendilerini nasıl aldattıklarını açığa vurmak için, oyunlarının hemen hemen hepsinde belirli bir karakteri kullanır.
Bu oyun kişisi genellikle gerçekliği temsil eden biridir. Onun gerçekliği gösteren davranışları, öbür kişilerin kendilerini ne ölçüde aldattıklarını ortaya çıkarmış olur. Gerçekliği temsil eden bu oyun kişilerinin olaylara yorum getiren sözleri, onların bir çeşit koro işlevini yüklendiklerini gösterir.
Çehov’un son oyunlarında zamanın durağanlığı da bu oyunların yanlış yorumlanmasına yol açmıştır. Zamanın akışı ya da boşuna geçip gitmesi, mevsimlerin geçişi, çocukların doğması, bir askeri birliğin başka bir kente gidişi gibi dış eylemlerle verilir. Çehov’un oyunlarında dramatik olayların yok gibi görünüşü, gerçekte, sıradan olayların çokluğundan ve bu olayların büyük bir incelikle düzenlenişinden kaynaklanır. Ayrıntılar üstünde titizlikle durulması ve oyunun anlamının bu küçük olayların ve doğal davranışların yarattığı havayla aktarılmaya çalışılması, Çehov’un trajik durumlardan çok ‘ironik’ bir yaklaşımı yeğlediğini gösterir. Onun Martı ile Vişne Bahçesi’ ni “Komedi”, Üç Kızkardeş’i sadece “Oyun”, Vanya Dayı’yı ise “Kırsal Yaşamdan Sahneler” diye tanımlamasının nedeni de budur.Stanislavki’nin bu oyunlardaki acıklı durumları abartarak yorumlaması Çehov’ la arasında önemli tartışmalara yol açmıştır. Çehov’ un güldürü duygusu, ele aldığı insanlar arasındaki ilişkileri gerçekliğin olanca karmaşıklığı ve çelişkileriyle yansıtmasını sağlar. Onun önemsiz gibi görünen ayrıntılara yüklediği dramatik işlev, önemli toplumsal değişmeleri yansıtan bu oyunlarda bireylerin toplum içindeki yerlerini ve değerlerini de göz ardı etmediğini gösteren başarılı bir yazarlık özelliğidir.
• YAPITLAR (başlıca): Pyostrye rasskazi, 1881-1888, (“Çeşitli Öyküler”); Svad’ba, 1884,(Bir Evlenme); Lebe-dinaya pesnya, 1886, (“Kuğu Şarkısı”); O vrede tabaka, 1886, (Tütünün Zararları);Jubiley, 1887,(Jübile); İvanov, 1887; Predlozenia, 1888, (Teklif); Step, 1888, (Bozkır); Medved, 1888, (Ayı); Çayka, 1896, (Martı); Dyadya Vanya, 1899, (Vanya Dayı); Tri Sestri, 1900, (Uç Kızkar-deş); Vişnyovi sad, 1904, (Vişne Bahçesi).
• KAYNAKLAR: R.Hİngley, Chekhov, 1950; D.Magarshack, Chekhov the Dramatist, 1952; E.J.Simmons, Chekhov, 1963.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi