Başarının Kaynağı Doğadır
Aristoteles’in, sanatla ilgili sorunları işleyen, Poetika adlı yapıtında, düşüncenin mimesis (öykünme) kavramı üzerinde yoğunlaştığı görülür. Ona göre, sanat alanında, yaratmak doğayı öykünmektir. Bir sanatçı ne denli güçlü, ne denli yaratıcı olursa olsun, ortaya koyduğu bütün ürünlerin doğada benzerleri vardır. Bu nedenle sanatta başarı doğada bulunana benzemekle orantılıdır. Bu benzeme, doğada bulunan bir varlığı, bütün boyutlarıyla, aktarma anlamına gelmez. Başta ozanlar olmak üzere, bütün sanatçıların esin kaynağı doğadır, doğaya yönelmeyen bir kimsede başarı söz konusu değildir. Aristoteles’in bu görüşü, hocası, Platon’un* “idea” kavramından yola çıkan sanat anlayışına karşı dolaylı bir tepkidir. Plüton’a göre sanatta güzel ve iyi, erişilmez yetkinlikte olan “idea”sına yakınlığı, benzerliğiyle bağlantılıdır. Evrende görülen varlık türleriyle ilgili nitelikler gerçek değil birer “görünüş”tür, “yansıma”dır. Bu nedenle bu evrende “görünen”, “yansıyan” nesne, yalnız düşünceyle kavranabilen yüce evrendeki (idealar evrenindeki) gerçek varlığa, ilkesine ne denli benzerse o oranda yetkin olur. Sanatçının ortaya koyduğu da “görünen”e, “yansıyan”a benzetmektir. Bu benzetmenin başarılı oluşu, gerçeğine (ideasına) olan yakınlığa bağlıdır.
Platon-Aristoteles felsefelerinden kaynaklanan, yorumlan değişik de olsa, mimesis kavramına dayanan bu sanat anlayışı estetiğin temel sorunu olmuş, çağlar boyunca geçerliğini korumuştur. Sanatın biri doğa, öteki insan düşüncesinde en yetkin biçimini bulan doğaüstü örnek olmak üzere, iki odağının bulunduğu görüşü iki ayrı sanat akımının doğmasına olanak sağlamıştır. Bu da mimesis kavramının değişik bir yorumudur. Sanatta “yaratıcılık” sorununa tanrıbilim açısından bakan bütün görüşlerde, bu iki tür yorum odak niteliğindedir. Kimi düşünürlere göre sanatçı doğayı öykünmekle birlikte özgün bir yaratıcıdır, onun yapıtında görülecek başarı doğadan aldığına kendi buluşlarını katarak, ortaya yenilik koymasmdadır. Cousin ise, sanatta başarının kaynağı doğadır, ancak sanatçıda daha önceden kazanılmış, “doğuştan yetiler” niteliğinde yorumlanabilecek potansiyeller vardır, görüşünden yola çıkarak soruna başka bir çözüm getirmiştir.
Sanatçının doğada yaşaması, doğayı tanıması, doğadan pek çok izlenim almasını sağlar. Bu izlenimler, onun yaratıcı yeteneğinde, kendi kişiliğini oluşturan öğelerle yeniden yoğurularak biçim kazanır, yeni boyutlar edinir. Böylece doğadan esinlenilerek biçimlendirilen ürün, yeni bir bütünlük içinde ortaya konur, doğaya sunulur. Sanatla doğa arasındaki bağlantı, estetikçilerin benimsedikleri görüşlere göre yorumlanır, bu konuda bütün düşünürlerin anlaşabilecekleri, genel geçerlik taşıyacak nitelikte, tek çözüm bulma olanağı yoktur. Doğa-sanatçı bağlantısı, sanatçı doğada yaşayan bir varlık olarak kaldıkça sürüp gidecek, bu konuya her çağ kendi anlayışına göre bir yorum getirecektir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi