Chaucer’ın Orta Çağ Gerçekçiliği
Ingiltere’de 14.yy edebiyatında romans türü egemendi. Bu romanslar soyluların edebiyat beğenilerine göre yazılmış, toplumun daha büyük kesiminin yaşamla ilişkilerini ve gerçek koşullarım yansıtmaktan uzak, bedensellik bağlan zayıf, fantastik öykülerdi. Romansların hemen hepsi yinelenen bir dizi konu üzerine kurulmuştur: Bir ölümlünün bir ölümsüzle birleşmesi, bir şövalyenin ejderhaları öldürmesi, güzel ve soylu bir kadını büyüden kurtarması gibi olağanüstü serüvenler; yazgısı soyluluk ya da kahramanlık olmakla birlikte yoksul bir kulübeye terkedilen varlıkların insanüstü başarılan, evli ve soylu kadınlarla şövalyelerin aşkları ve bütün bu olağanüstü kahramanların kendilerini kanıtlamak için geçmeleri gereken klişeleşmiş sınavlar…
Orta Çağ’da romans kadar yaygın bir başka tür de alegorik öyküdür. Bu tür öykü de yaşanılan gerçeklikle bağ kurmaz, dinsel ve ahlaksal telkinde bulunmayı amaçlar. Chaucer’ın çağdaşlanndan kiminin yapıtları bu türdendir. Alegorilerde soyut nitelikler, erdemler ve kötülükler, kişileştirilir. Böyle olunca da öykü kişileri birer simge olmaktan öteye gidemezler. Chaucer, Parlament of Foules’da (“Kuşlar Meclisi”) toplumsal, The Hous of Fame’de (“Aşk Evi”) bireysel yergiciliği ve mizah anlayışıyla bu romans ve alegorilere bile gerçekçi bir boyut kazandırabilmiştir. Fabl denilen kuş ve hayvan öykülerinde dolaylı benzetmelerle insanı hem doğal, hem de toplumsal bir yaratık olarak eleştirmiş, zayıf yanlarını ince bir alayla sergilemiştir.
Chaucer 14. yy İngiliz edebiyatında ilk kez Latince ve Fransızca’yı bir yana iterek, saray İngilizcesi de olsa, ulusal dilde yazmış bir yazardır, ilk yapıtları romans ve alegori türünde olmakla birlikte Troilus and Criseyde ve Canterbury Tales’de (“Canterbury Öyküleri”) egemen Orta Çağ Türlerinin kısıtlamalarını aşmış, Criseyde’in kişiliğini çizerken modern psikolojik gerçekçiliğin ilk örneğini vermiştir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi