DALE, Henry Hallett (1875-1968)
İngiliz nörofizyoloji ve farmakoloji bilgini. Asetilkolin gibi kimyasal aracıların işlevini açıklayarak, sinir impulslarının kimyasal iletimi konusunda kendisine Nobel Fizyoloji ve Tıp Odülü’nü kazandıracak değerli çalışmalar yapmıştır.
9 Haziran 1875’te Londra’da doğdu, 23 Temmuz 1968’de Cambridge’de öldü. 1898’de Cambridge Üniversitesi’ne bağlı Trinity College’da doğabilimleri öğrenimini tamamladıktan ve aynı üniversitede iki yıl fizyoloji dalında lisansüstü eğitimi yaptıktan sonra 1900’de Londra’daki St.Bartholomew Hastanesi’nde klinik çalışmalarına başladı. 1903’te, Cambridge Üniversitesinden tıp diplomasını alınca Londra’daki University Cöllege’da bir süre Starling ile birlikte çalıştı, ertesi yıl da Wellcome Fizyolojik Araştırma Laboratuvarinda farmakolog olarak görev aldı. İlk araştırmalarına burada başlayan Dale iki yıl sonra laboratuvarm yöneticiliğine getirildi ve 1914’e değin görevini sürdürdü. Bu arada, 1909’da Cambridge Üniversitesi’nden tıp doktorasını almıştı. 1914’te Wellcome Laboratuvarları’ndan ayrılıp Tıp Araştırmaları Ulusal Enstitüsü’nde (National Institute for Medical Research) başfarmakolog olarak çalışmaya başladı. Sinir sistemi fizyolojisine ilişkin temel çalışmalarını, 1928’de yöneticiliğini üstlendiği ve 1942’de emekliye ayrılıncaya değin yirmi sekiz yılını verdiği bu enstitüde gerçekleştirdi. 1942-1946 arasında da Royal Institution’m Davy-Faraday Laboratuvarı’nda profesör ve yönetici olarak görev aldı.
1914’te Royal Society üyeliğine seçilen Dale, 1924’te aynı kuruluşun Royal,1937’de Copley madalyasıyla ödüllendirilmiştir. 1940’tan 1945’e değin bu kuruluşun başkanlığını yürütmüş, 1932’de “Sir” unvanını, 1944’te Kraliyet Liyakat nişanını almıştır. Dale, 1936 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü’nü Otto Loewi ile paylaşmıştır.
Dale, Wellcome Laboratuvarı’ndaki ilk çalışmalarına, çavdar taneleri üzerinde asalak yaşayan Claviceps purpurea adlı mantardan elde edilen ve “çavdar mahmuzu” (ergot) denilen bir bileşiğin etkin maddesini araştırmakla başlamıştı. Bu çalışma, sonraki tüm buluşlarının kaynağı oldu. Önce, 1906’da, çavdar mahmuzunun bileşimindeki zehirli alkaloitlerden er-gotoksinin, sempatik sinir sisteminden doku ve organlara giden uyarıları önleyici (sempatikolitik) etkisini buldu. 1909’da, hipofiz arka lobundan alınan bir özütün düz kaslarda, özellikle dölyatağı kaslarında çok güçlü kasılmalara neden olduğunu saptadı. Sonradan, 1920’lerde Dale ve çalışma arkadaşı Harold Ward Dudley’nin (1887-1935) ayrıştıracağı “ositosin” adındaki bu hormon, doğum sırasında dölyatağı kaslarını çalıştırmak için kullanılır.
Dale’in nörofizyolojiye en önemli katkısı, çavdar mahmuzu üzerindeki araştırmalarını sürdürürken, bu bileşiğin yapısında bulunan ve sempatik sinir sisteminin etkisine benzer (sempatomimetik) etki yapan histamin ve asetilkolin gibi iki önemli amini ayrıştırıp tanımlaması, özellikle de sinir impulslarının iletilmesinde asetilkolinin işlevini açıklamasıdır. Büyük bir bölümünü Alman asıllı İngiliz kimyacı George Barger (1878-1939) ile birlikte yürüttüğü bu çalışmaların ilk ürünü, 1910’da, sonradan “histamin” adı verilen maddenin varlığını saptamak oldu. Bu maddenin hayvansal dokularda da bulunduğunu açıklayan ve bağırsak çeperinden ayırmayı başaran Dale ile arkadaşları, daha sonra histaminin kan basıncını düşürdüğünü ve aşırı duyarlık ya da alerji de denilen anafilaski şoklarına neden olduğunu gösterdiler. Şırınga yoluyla verilen histamin antijen etkisi yaparak vücutta antikor oluşumuna neden oluyor, bir süre sonra aynı kişiye çok az dozda bile olsa ikinci kez histamin verildiğinde antijen ile antikor arasındaki güçlü tepkiden kaynaklanan ve ölümle sonuçlanan ağır şoklar ortaya çıkıyordu.
1914’te Dale, gene çavdar mahmuzundan ayırdığı asetilkolinin düz kaslar ve içsalgı bezleri üzerindeki etkisinin parasempatik sinirlerin etkisine çok benzediğini bir bildiriyle açıkladı. Bu çalışmanın gerçek önemi ancak on beş yıl sonra kavranabilecekti. 1929’da, Dudle ile birlikte çalışan Dale, önce hayvansal dokuda asetilkolinin varlığını kanıtladı, ardından Loewi’nin kas ve sinir hücrelerinin bitiştiği noktada açığa çıktığını saptayarak “vagus” diye adlandırdığı maddenin gerçekte asetilkolinden başka bir şey olmadığını bildirdi. Böylece, 1933’ten sonra Dale’in araştırmalarıyla, sinir impulslarının sinir hücrelerinden kas hücrelerine nasıl iletildiği tümüyle açıklığa kavuşmuş oluyordu.
Dale’in açıklamasına göre, bir sinir hücresinin (nöron) “akson” denilen uzantısının taşıdığı impuls, ancak kimyasal aracı (nörotransmiter) görevini üstlenen asetilkolin yardımıyla kas hücresini uyarabilir. Aksonun ucuyla kas hücresi arasında bulunan asetilkolin molekülleri, impulsun sinir ucuna ulaşmasıyla serbest kalır ve kas hücresindeki gerilim farkını geçici olarak gidererek (depolarizasyon) kasılmayı sağlar. Sinir uçlarının birleştiği noktalarda (sinir düğümleri) da uyarıların iletilmesi aynı mekanizmayla gerçekleşir. İletim sırasında açığa çıkan asetilkolin, işlevini bitirir bitirmez, asetilkolinesteraz denilen bir enzim tarafından parçalanarak yok edilir.
1936’dan sonra istemli kaslardaki iletim mekanizmasını inceleyen Dale’in çalışmaları, hem parasempatik, hem motor sinirlerdeki impulsların kimyasal iletiminin anlaşılması yolunda çok önemli bir aşamadır.
• YAPITLAR (başlıca): Adventures in Physiology, 1953, (“Fizyolojideki Gelişmeler”).
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi