DAVY, Humphry (1778-1829)
İngiliz kimya bilgini. Alkali ve alkali toprak elementlerini bularak adlandırmış, iyot ve klorun birer element olduğunu saptamıştır.
17 Aralık 1778’de Cornwall’daki Penzance kenti yakınlarında doğdu. 29 Mayıs 1829’da İsviçre’nin Cenevre kentinde öldü. Önceleri tahta oymacılığı, sonradan çiftçilik yaparak geçimlerini güçlükle sağlayan babasını 16 yaşındayken yitirince, ailenin en büyük çocuğu olarak annesinin yükünü paylaşmak zorunda kaldı. Doğaya, spora, felsefe ve edebiyata derslerinden daha çok zaman ayırdığı için zaten pek başarılı bir öğrenci değildi; okuldan ayrılıp Penzance’ da eczacılık da yapan bir cerrahın yanma çırak olarak girdi. Kimyayla ilk kez o sıralar, işi gereği çeşitli ilaçlar hazırlarken ilgilenmeye başlayan Davy bir yandan da okulda başladığı Latince ve Yunanca’yı, kendi çabasıyla öğrendiği Fransızca’yı ilerleterek, felsefe, tanrıbilim, coğrafya okuyarak ve şiir yazarak kendi kendini yetiştirmeye çalışıyordu. 1797’de, 19 yaşındayken, Lavoisier’nin Traite elementaire de chimie (“Temel Kimya İncelemesi”) adlı kitabım
özgün baskısından okudu ve kimyaya ilgisi iyice arttı. O tarihten sonra, bulabildiği tüm kitapları okuyarak sistemli bir biçimde kimya çalışmaya ve ilk deneylerini yapmaya başladı. Bu alandaki ilgi ve yeteneğini sezen yakınları, başta eczacı ustası olmak üzere, rastlantı sonucu tanıştığı bilim çevrelerinden bir iki kişi Davy’yi kimyacı ve hekim Thomas Beddoes’a (1760-1808) tavsiye ettiler. O sıralar Bristol yakınlarındaki Clifton’da yeni kurduğu Medical Pneumatic Institute’ta gazların fizyolojik etkilerini inceleyen ve tedavi amacıyla kullanılabilecek yeni sentetik gazları araştıran Beddoes, 1798’de Davy’yi laboratuvar sorumlusu olarak enstitüsüne çağırdı. Bu görev Davy’yi Penzance’ın dar çevresinden kurtarıp üç yıl içinde Londra’nın bilim çevrelerinde adını duyurmasını sağlayacak önemli bir adımdı.
Beddoes’ın yanında laboratuvar araştırmalarına başlayan Davy sentez yoluyla yeni gazlar hazırlıyor, zehirli olup olmadığı bile bilinmeyen bu gazları soluyarak fizyolojik etkilerini kendi üzerinde deniyordu. 1799’da Priestley’in 1776’da bulduğu diazot monoksiti (N2O) üretti ve güldürücü etkisini saptadığı bu gazın basit ameliyatlarda anestezik olarak kullanılabileceğini belirtti. Kısa sürede Davy’nin güldürücü gazı, alkol gibi keyif verici bir madde olarak toplantılarda aranır olmuştu; anestezik özellikleri ise ancak elli yıl sonra değerlendirebildi.
Aynı yıl, Lord Rumford ve Thomas Bernard’ın girişimleriyle, bilim ve teknikteki yeni gelişmeleri halka açık konferanslarla duyurmak, gençleri eğitmek amacıyla Royal Institution kurulmuştu. Yönetim kurulunca atanan bir profesör, o çağın en gelişmiş araç ve gereçleriyle donatılmış laboratuvarda, kurulun öngöreceği konularda araştırmalar yapacak ve vardığı sonuçları bir dizi konferansla halka duyuracaktı. Bu kuruluşun ilk kimya ve doğa felsefesi profesörlüğüne Thomas Garnett atanmış, ancak ikinci konferans dizisinde kararsızlığa düştüğü için görevinden alınmıştı. Yeni bir eleman arayan Rumford 1801’de, Beddoes’m laboratuvarındaki ilginç araştırmalarıyla kısa sürede adım duyurmuş olan Davy ile görüştü ve Garnett’ın görevine 22 yaşındaki bu genç kimyacıyı atadı. Genç ve deneyimsiz olmasına karşın bilgisi, konuşma yeteneği, topluluk önündeki rahat ve etkileyici tavrıyla geniş dinleyici kitlelerinin ilgisini toplayan Davy 1802’de Royal Institution’da kimya profesörlüğüne yükseltildi, ertesi yıl da Royal Society üyeliğine seçildi.
18Q6’da, kimyasal olaylarla elektrik arasındaki ilişkiyi aydınlatan başarılı çalışmaları nedeniyle Fransa imparatoru I.Napoleon, İngiltere ile savaşta olmalarına karşın, Davy’yi 3.000 frankla ödüllendirdi. 1812’de “Sir” unvanı alan ve zengin bir dulla evlenen Davy, ertesi yıl I.Napoleon’un çağrılısı olarak, karısı ve 22 yaşındaki öğrencisi Michael Faraday ile birlikte Fransa’ya gitti. 1818’de “baronet” ilan edildi, 1820’de de Joseph Banks’ın ölümü üzerine Royal Society’nin başkanlığına getirildi. Bu kuruluşun etkinliğini artırmak üzere yeni girişimlerde bulunan, Geological Society’nin kurucu üyeleri arasında yer alan ve British Museum’u büyük bir araştırma enstitüsüne dönüştürmeyi tasarlayan Davy’nin sağlığı 1826’da giderek bozulmaya başlamıştı. 1827’de, sık sık yinelenen kalp krizleri nedeniyle tüm görevlerinden ayrılıp, sağlığına kavuşmak umuduyla Avrupa’da geziye çıkan Davy, Cenevre’de geçirdiği son bir krizle yaşamını yitirdi.
Davy’nin en üretken olduğu yıllar, kimyanın bağımsız bir bilim dalı olarak kendini kabul ettirdiği 1800-1830 arasına rastlar. O dönemde İngiltere’de Dalton atom kuramının temellerini atarken, Berzelius da İsveç’te kimyanın temel ilkelerini oluşturacak deneyler yapıyordu. İyi donatılmış, kurulu bir labo-ratuvarda çalışma şansına erişen Davy’nin ilgisini çeken ilk konu elektrokimya oldu, çünkü 1800’de Alessandro Volta pili bulduğunu duyurmuştu. Kimyasal tepkimelerle elektrik akımı arasındaki ilişkiyi belirleyebilmek için çeşitli elementlerle elektrik akımı üretmeye çalışan Davy, ilk başarılı elektroliz sonuçlarım 1806’da aldı ve “On Some Chemical Agencies of Electricity” (“Elektriğin Bazı Kimyasal Etkinlikleri Üstüne”) adlı konferans dizisiyle bilim dünyasına duyurdu. O sıralar Anthony Carlisle (1768-1840) ve Wiiliam Nicholson (1735-1815) da elektroliz yoluyla suyu elementlerine ayrıştırmayı başarmışlardı. Aynı deneyi başka bileşikler üzerinde yinelemek isteyen Davy, güçlü bir elektrik akımı üretebileceği 250 plakalık bir pil yaptıktan sonra alkalilerin elektrolizine başladı. Ancak, alkali maddeleri bağlı oldukları oksijenden ayırmak pek kolay olmadı. 6 Ekim Elektrolizle yeni 1807’de, eritilmiş potası (K2CO3) elektrolizle ayrıştır-elementlerin dığında, ortamda metal parlaklığında küçük kürecik-keşfilerin oluştuğunu gördü. Bu kürecikler havada yanıyor, suyla hemen tepkimeye girerek hidrojen gazı çıkarıyordu. Yeni bir element bulduğunu anlayan Davy bu maddeye potasyum adını verdi. Bir hafta Emniyet sonra da, gene aynı yöntemle sodanın (Na2CO3) Lambası bileşimindeki sodyumu ilk kez metal halinde ayırmayı başardı. 1808’de, Berzelius’un önerdiği bir yöntem değişikliğini uygulayarak, sırasıyla baryum, stronsiyum, kalsiyum ve magnezyum elementlerini metal halinde elde etti. Aynı yıl “Electrochemical Research on the Decomposition of the Earths” (“Topraktaki Elementlerin Ayrıştırılmasına ilişkin Elektrokimya Araştırmaları”) başlıklı bir incelemeyle bu buluşlarını Royal Society’ye bildiren Davy, ayrıca potasyum ile boraksı ısıtarak bor elementini bulduysa da, aynı element bir hafta önce Gay-Lussac tarafından elde edilmişti.
Davy’nin kimyaya ikinci katkısı asit ve bazlar konusunda oldu. O dönemde, hem asitlerin hem bazların oksit yapısında olduğunu öne süren Lavoisi-er’nin görüşü yaygın olarak benimsenmişti ve oksijenin tüm asitlerle bazların temel öğesi olduğu inancı yaygındı. Davy, Lavoisier’nin asit diye adlandırdığı bir maddede tüm çalışmalarına karşın oksijenin varlığına rastlayamadı. Oksimüryatik asit diye bilinen bu madde kuvvetli asitlerin tüm özelliklerini gösteriyordu. Davy, asit olduğu sanılan bu maddenin gerçekte bir element olduğunu saptayarak, rengi nedeniyle, yeşil anlamındaki Yunanca khlöros sözcüğünden türettiği klor adını verdi. Müryatik asit adıyla bilinen hidroklorik asitin (HCL) yapısında da oksijen bulunmadığını kanıtlayarak asitlerin oksit olduğu inancını temelden yıktı.
1813’te Napoleon’un çağrısı üzerine Fransa’ya giden Davy’ye Ampere, Bernard Courtois’nm (1777-1838) yosun külünden elde ettiği, ancak niteliğini açıklayamadığı maddeden bir miktar vererek incelemesini istedi. Davy, Paris’teki küçük bir laboratuvar-da incelediği bu maddenin klor gazıyla pek çok ortak özellik gösterdiğini gözlemledi ve yeni bir element olduğunu açıklayarak, ısıtıldığında menekşe rengi buharlar yaydığı için Yunanca iod.es (menekşe) sözcüğünden esinlenerek iyot diye adlandırdı. Ancak, aynı dönemde Gay-Lussac da aynı çalışmaları yaptığından, bu sonuçları ilk kez kimin bulduğu tartışmalıdır. Daha önceki çalışmalarıyla, oksijenin, Lavoisier’nin inandığı gibi asit değil gerçekte alkali yapısındaki maddelerin temel bileşeni olduğunu açıklayan Davy, üstelik bir maddenin kimyasal özelliklerinin yalnızca o maddenin yapısındaki bileşenlere bağlı olmadığını, bu bileşenlerin yerleşme biçiminin de maddenin özelliklerini etkilediğini öne sürdü. 1813’teki Avrupa yolculuğu sırasında, İtalya’da bulunurken, kömür ya da genel anlamda karbon ile elmasın aynı bileşimde olduğunu ve kömürün amorf, elmasın kristalli karbondan başka bir şey olmadığını açıklaması bu düşüncenin ürünüydü.
Kuramsal düzeydeki çalışmalarının yanı sıra uygulamaya yönelik araştırmaları ve buluşlarıyla da tanınan Davy, Royal Society’deki ilk yıllarında Dublin’deki bir tarım kuruluşu için her yıl bir konferans dizisi hazırlamıştı. 1813’te Elements of Agricultural Chemistry (“Tarım Kimyasının Öğeleri”) adıyla yayımlanan bu konuşmalarında bitkilerin büyümesi, bitki metabolizması, toprak ve gübre gibi konuları işleyen Davy, özellikle kimyanın tarım için taşıdığı önemi vurgulayan ilk bilim adamlarından biridir.
Davy’nin, uygulama yönünden önemli başka bir 4 buluşu da kömür ocaklarında kullanılan ve kendi adıyla anılan emniyet lambası oldu. Madencilerin kullandığı açık alevli lambalar, ocakta biriken ve havayla karışınca en küçük bir kıvılcımda kolayca parlayabilen gazlar nedeniyle sık sık grizu patlamalarına ve büyük can kaybına yol açıyordu. 1818’de Davy, bu lambaların çevresine, üstüne küçük delikler açılmış, metalden silindir biçiminde bir siperlik ekledi. Oksijen bu deliklerden girerek alevin yanmasını sağlıyor, ancak oluşan sıcaklık metal tarafından hemen dağıtıldığı için lamba dışındaki patlayıcı gazları etkilemiyordu. Böylece grizu patlamalarına karşı madencilerin can güvenliği bir ölçüde sağlanmış oldu. Ayrıca, ark lambasını bularak aydınlatma aracı olarak kullanılmasını öneren, platinin katolizör etkisini ilk kez gözlemleyen de Davy’dir; bu elementin kimyasal tepkimeleri hızlandırıcı etkisini sonradan ayrıntılı bir biçimde Alman kimyacı Johann Wolfgang Döbereiner (1780-1849) inceledi.
Kuramsal çalışmalarıyla kimyanın gelişmesine yön veren, uygulama alanındaki buluşlarıyla Royal Society’nin Copley (1805) ve Rumford (1818) madalyalarını alan Davy, aynı zamanda Michael Faraday’ı bilim dünyasına kazandıran kişi olarak tanınır. Davy’ nin Royal Institution’daki derslerini izleyen ve o sıralar 22 yaşında olan Faraday, sonunda Davy’nin ilgisini çekerek asistanlığını üstlendi. Sonraki yıllarda bazı çevrelerde, Davy’nin tüm başarısının ardında Faraday’ın olduğu ve genç kimyacının ustasını aştığı kanısı uyanmış, iki bilim adamının dostça ilişkisi zamanla büyük bir kıskançlığa dönüşmüştü. Nitekim 1824’te Davy, Royal Society’nin başkanı olarak Fara-day’m bu kuruluşa seçilmesini engellemek için uğraşmış, ancak başaramamıştır.
Daha gençlik yıllarında felsefeyle yakından ilgilenen, ayrıca yetenekli bir şair olarak çağdaşı eleştirmenlerin beğenisini kazanan Davy, sağlığı bozulduğu için bilimsel çalışmalarına son vererek Avrupa ülkelerini dolaşmaya başladıktan sonra, 1828’de, kendisinin yazıp resimlediği Salmonia adında bir balıkçılık kitabı yayımladı. Yarı felçli olarak yaşadığı son aylarında da, ölümünden sonra yayımlanan Consolations in Travel, or the Last Days of a Philosopher (“Yolculukla Avunma ya da Bir Düşünürün Son Günleri”) adlı yaşamöyküsünü yazdı.
• YAPITLAR (başlıca): Elements of Chemical Philosophy, 1812, (“Kimya Felsefesinin Öğeleri”); Elements of Agri-cultural Chemistry, 1813, (“Tarım Kimyasının Öğeleri”); Salmonia, 1828; Consolations in Travel, or the Last Days of a Philosopher, (ö.s.), 1830, (“Yolculukla Avunma ya da Bir Düşünürün Son Günleri”); The Collected Works of Sir HumphryDavy, (ö.s.), John Davy(der.),9 cilt, 1839-1840, (“Sir Humphry Davy’nin Toplu Yapıtları”).
• KAYNAKLAR: J.Davy, Memoirs of the Life of Sir Humphry Davy, 1836; H.Hartley, Humphry Davy, 1967; J.A.Paris, The Life of Sir Humphry Davy, 1831.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi