CERVANTES, Miguel de (1547-1616) İspanyol, yazar. Don Quijote adlı yapıtıyla romanın babası olarak anılır.
Madrid yakınlarında Alcala de Henares kasabasında doğdu, 19 Nisan 1616’da öldü. Bir sağlık memuru olan Rodrigo de Cervantes ile Leonor de Cortinas’m yedi çocuğundan biriydi. Küçük yaşta yoksulluk, borç ve borç yüzünden hapse atılma gibi yaşam gerçekleriyle yüz yüze geldi. Babası hapisten çıkınca, 1561’de ailece Madrid’e taşındılar. Aynı yıl Kral II. Philip, Madrid’i başkent olarak seçti. Böylece, Miguel de Cervantes, resmi ve düzenli bir eğitimden yoksun kalmakla birlikte, Ispanya’nın başkentinde kendi kendini yetiştirmek olanağını buldu. Kısa bir süre okula bile gitti. Kral Philip’in üçüncü karısı Valois’h Elizabetiı’in genç yaşta ölmesi üzerine yazdığı bir şiirle ilk kez 1569’da küçük bir çevrede dikkati çekti. Şiir okul dergisinde basıldı, derginin editörü ise Hümanizma’mn son temsilcilerinden ve Erasmus’un öğrencisi juan Lopez de Hoyos’du. Şiiri sunan yazısında ondan iki kez ‘‘sevgili öğrencim” diye söz etmesi, bu öğretmenin Cervantesİe ilgilenmekte olduğunu gösterir. Bu ilgi sonradan Don Quijote’nin (Don Kişot) ana temasını belirleyecektir.
İspanya’dan ayrılışı
Ya yolculuk merakından, ya da bir kavgadan ötürü hapse mahkûm olması yüzünden (bu mahkûmiyetin bir isim benzerliğinden ibaret olup olmadığı henüz saptanamamıştır) Cervantes, 1569’dan sonra, İtalya’ya gitti.Bu sırada, Kıbrıs’ı fetheden1, Osmanlılar’ a karşı, Papa V. Pius’un çağrısıyla büyük bir Haçlı Seferi düzenlenmekteydi. Çağrıya yalnızca Venedik ve Ispanya, olumlu cevap verdi. II. Philip’in kardeşi Don John, Haçlı ordularının komutanlığına getirildi. Cervantes hemen Napoli’ye giderek orduya yazıldı. Büyük Haçlı Donanması Ekim 1571’de Lepanto Savaşı’nı kazandı. Bu savaşta Cervantes tam bir kahraman gibi çarpıştı. Savaşın en kızgın anlarında hep ön saflardaydı ve sonunda göğsünden aldığı iki ağır yaranın yanı sıra sol elini de kaybetti. Don John komutasındaki Haçlı Donanması’nda, daha sonra, kardeşi Rodrigo da yanında olmak üzere iki kez daha savaştı. Sonunda Madrid’e dönmeye karar veren Cervantes, Don Johrı’dan aldığı tavsiye mektuplarıyla yola çıktı, ama ülkesine dönerken Cezayir’deki Türk korsanların eline düştü. Tavsiye mektupları yüzünden çok önemli bir kişi olduğuna karar verilince, serbest bırakılması için istenen fidye de o kadar yüksek oldu. Bu paranın sağlandığı 1580 yılına değin, birkaç başarısız kaçma girişimine karşın, Cervantes, Cezayir Beyi Hasan’m tutsağı olarak kaldı.
İstenen 2500 düka ailesince sağlanınca hemen Madrid’e döndü. Tutsaklığı sırasında onu önemli kişi yapıp fidyesini yükselten tavsiye mektupları Madrid’ de pek işe yaramadı ve Cervantes de birçok kahraman gibi savaş sonrası unutuluşunu yaşadı. İyi bir memuriyete atanmamanın düş kırıklığı içinde yazarlığa başladı. Kendi ifadesine göre bu devrede yirmi-otuz kadar oyun yazdı. Bu dönem oyunlarından bugün yalnızca El trato de Argel ile La Numar.cıa’mn metinleri vardır. 1584’te pastoral bir romans bastırmak üzere izin aldı ve ikinci bölümünü hiçbir zaman tamamlamadığı La Gaiatea adlı pastoral romansım yazdı. Don Aışof’daki ünlü kitap yakma sahnesinde yakmaya kıyamadığı kitap budur.
1584’te kendisinden 18 yaş küçük Catalina de Salaza ile evlendi, iki yıl sonra Ana Franca adlı bir kadından Isabel adlı evlilik dışı bir kızı oldu. Babasının ölümünden sonra ise, annesi, kızkardeşleri, yeğenleri, kendi kızı ve karısından oluşan büyük bir ailenin reisi oldu. La Galatea’nin basımından kazandığı para ailesini geçindirmeye yetmeyince 1587’de Seville’e iş aramaya gitti. Orada İspanyol donanmasının İngilizlerTe savaş hazırlığı içinde bulunduğu sürede ambar memuru olarak çalıştı. Donanmanın yenilgisinden sonra da vergi memurluğu yaptı. On beş yıl çalıştığı bu işte bir kez hesap defterlerini iyi tutamadığı ve açık verdiği için, bir kez de karşılıksız senet yazdığı için hapse girdi. Parasal yönden büyük sıkıntılarla geçen bu yıllar onun yazar olarak da en verimsiz yıllarıdır. Ama hapiste olduğu sırada (1597 yılı olarak tahmin ediliyor) yazmayı planladığı bir oyunun konusu onu bir türlü bırakmıyordu. Beyni şövalye romanları okuya okuya sulanmış bir delinin öyküsü. Bu konuyu ilk düşündüğünde elli yaşında olduğunu söyler. Ama oyunun romanlaşması ve Don Kişot’un yayım tarihi Ocak 1605’tir. Kitap bir anda büyük bir başarıya ulaştı. Yayımlanmasından hemen birkaç hafta sonra üç kez kaçak baskısı yapıldı. 1605-1610 arasında ise kitabın baskısı altıya ulaştı. Ama bu kitap da Cervantes’i para sıkıntısından kurtarmaya yetmedi. Don Kişot’un Birinci Bölümü’ nü Lemos Kontu’na ithaf edip onun koruyuculuğuna girene kadar bu durum değişmedi. Bundan sonra hızlı bir tempoyla yazmaya koyuldu. 1613’te on iki öyküden oluşan Novelas ejamplares (“İbret Öyküleri”) basıldı. Cervantes bu derlemesiyle İspanya’da gerçekçi, öğretici kısa öyküyü ilk yazan yazar olarak övünür. Novelas ejamplares’de eskiyle yeni karışıktır, bir yandan romans türünden öykülere, öte yandan pikaresk türünden serüvenlere yer verilir. Bu derlemede de delilik teması önemli bir yer tutar ve birkaç öykünün motifini oluşturur.
1614’te Via]e del Parnaso adlı bir yergi şiiri yazdı. 1615’te Don Kişot’un İkinci Bölümü’nü tamamladı. Son yapıtı olan Los trabajos de Persiles y Sigismunda’nın (“Persiles ve Sigismunda’nm Seyahatleri”) yayımlanışını göremeden öldü.
Rönesans edebiyatında deli ve soytarı tipi
Zamanında herkesin gülmekten katılarak okuduğu Don Kişot’un güldürücü tek yanı Don Quijote’nin delice serüvenleriydi. Delilik temasının Rönesans’ta özel bir yeri vardı. Erasmus’un Deliliğe Övgü kitabı yüz yıla yakın bir zamandır bilinmekteydi.
Orta Çağ’da delilik, aptallık, cahillik ve meczupluğu içerirdi. Bu delilerin bir kısmı “doğuştan deli” denen, günlük yaşamda sık sık rastlanan, her kasabanın ya da köyün delisiydi. Bir de asilleri eğlendirmek için deli rolü oynayan “sahte deliler” vardı ki bunlar da edebiyatta soytarı diye bilinirdi. Rönesans t edebiyatının önemli bir kişisi olan bu “sahte deliler” soytarılığı da aşarak bu dönemin bilge-delileri oldular. Bu eksik akıllıların kafası bir körük gibi boş düşünüldüğünden, Latince’de körük anlamına gelen follem, follis kelimesinin kökünden türemiş olarak bunlara da fou ya da fool deniyordu. Cezai ehliyeti olmayan bu yaratıklar toplumun acıdığı, alay ettiği, kulağım çektiği, bazı bazı da saydığı yaratıklardı, çünkü doğuştan çocuksulukları, doğal davranışları, hiçbir etikete uymayışlarıyla, zaman zaman herkesin korktuğu doğrulan söylemeye cesaret edebiliyorlardı. Orta Çağ’ın tutucu, ezici, bu dünyaya ait zevkleri yasaklayıcı ve yadsıyıcı yargılarına rağmen bu deliler salt doğallıklarıyla bu cendereyi kırabiliyorlardı. Çok önemli bir geçiş dönemi olan Rönesans’ta ise bilge-delinin işlevi doğrudan doğruya putları yıkmak, kabul edilmiş değerleri sorgulamak ve eleştirmekti. Bu bilge-deliyi ilk kez Erasmus Deliliğe Övgü kitabında, bir bilge-delinin ağzından, Stultitia’dan sundu. Bu sunuşuyla da deliliği bir deliye övdürerek öyle bir anlam çıkmazı yarattı ki neyin delilik, neyin akıllılık olduğuna karar verebilme ölçütünü ortadan kaldırdı. Gerek Rabelais’nin Panurge’u, gerek Shakespeare’in Falstaff’ı, gerekse Erasmus’un Stultitia’sı canlı, neşeli, yaşam dolu soytarılardır. Kurallara karşı içtenliği, dünya nimetlerini yadsımaya karşı, yemeyi, içmeyi ve eğlenmeyi ölüme karşı yaşamı savunurlar.
Don Kişot ve Sanço Panza karşıtlığı Cervantes’in Don Kişot’unda ilk bakışta bilge-deli, pragmatizmi ve yaşama bağlılığı ve açıkgözlülüğüyle soytarı Sanço Panza gibi görünmektedir. Ama çağ öyle değişmiştir ki, çoğunluk Sanço’nun değerlerini benimsediği için Sanço’nun eleştirici işlevi yok olmuştur. Bilge-deliliği işlevini eskiyi yeniden yaratmaya azmetmiş, kendini şövalyelik kurallarına ve adalete adamış, yemeden, içmeden, iskelet gibi atı ve çökmüş avurtlarıyla Don Kişot yüklenmiştir. Cervantes çağının Ispanya’sına bilge-delilik bakış açısından bakabilmek için Don Kişot ve Sanço Panza’yı bölünmez bir bütün olarak yaratmıştır.
Romans’tan Romana doğru
Modern romanın ilk örneği sayılan Don Kişot’u Cervantes şövalye romanlarıyla alay etmek için yazmaya koyulmuştu. Gerçekten de 17. yy’da artık Avrupa’da feodalizm çöküp ticari kapitalizm gelişirken Ispanya feodalizmin son kalesi konumuyla çağına ters düşüyordu. Bu terslikle Cervantes, Don Kişot ve uşağı Sanço Panza karşıtlığıyla alay ediyordu. Sanço Panza gününün adamıydı: Maddi, gerçekçi, gözlemci, bencil ve tüccar. Don Kişot ise tam zıt özelliklerle bezenmişti: Maneviyatçı, idealist, cömert ve verici. Don Kişot geçmişin şiirsel diliyle, Sanço Panza ise günün tekerlemeleri ve yerel nesir diliyle konuşuyordu. Ancak kitap ilerledikçe ilk amacını, yani geçmişle alay etme amacını aştı. Don Kişot ve Sanço Panza kutuplaşması ise Sanço’nun giderek “Don Kişotlaşması” ve Don Kişot’un yer yer “Sanço-laşması” kurgusuyla geçmişle o günün diyalektiğine dönüştü. İşte bu diyalektiğin geleceğe uzantısında Sanço’nun erişmeye çalıştığı orta sınıf ve Cervantes’in yaratmaya çalıştığı yeni yazın türü, yani roman vardı. Gerçekten de Don Kişot’da Cervantes devamlı bir yeni yazın türü arayışı içinde görülür. Genelde şövalye romanlarının alaylı bir parodisi olan bu yapıt, sık sık bu çerçeveden ayrılarak gününde geçerli bütün öbür türleri, yani epik parodisini, pastoral romansı, Latince yerine ulusal dilde yazılmış öyküyü, doğu öykülerini, Petrarca sonelerini, zamanın önemli konularından örnek hükümdar tartışmasını ve Gines de Pasamonte’nin yaşamında pikaresk öyküyü dener. Kitabın sonuna gelindiğinde Rönesans’ın bütün bu yazın türleri denenmiş ve tıpkı Don Kişot’un küflü ve tozlu zırhı, kartondan yapıştırma miğferi ve sıska atı Rozinante gibi bir kenara fırlatılmıştır. Bu arayış sonunda tam anlamıyla ilk roman ortaya çıkmış olmasa da, romana giden yol açılmıştır. Kitabın başındaki serüvenlerinden birinde Don Kişot cezalarım çekmeye giden bir grup suçlunun düşman tarafından tutsak alınmış mazlum insanlar olduğuna karar vererek onları kurtarmaya kalkar. Gardiyanlar bir deliyle karşı karşıya olduklarını anlayarak onu lafa tutmaya çalışırlar. Gines de Pasamonte, Don Kişot’a kendini tanıtır. Gines bu yapıtın pikaro’sudur ve bir de kitap yazmıştır. Don Kişot kitapla ilgilenir: ‘Doğru söylüyor’ dedi Gardiyan, ‘kendi yaşamını yazdı, hem de ağzınıza layık yazdı ve kitabı da hapishanede 200 real’e rehin bıraktı.’
‘Ve mutlaka kurtaracağım o kitabı,’ dedi Gines, ‘200 real’e değil, 200 dükaya rehin olsa bile gene de kurtaracağım.’
‘O kadar iyi mi?’ diye sordu Don Kişot.
‘O kadar iyi ki,’ diye yanıtladı Gines, ‘Lazarillo de Tormes’in ya da o biçimde yazılmış her şeyin çok sıkı durması gerekecek bir kez kitabım ortaya çıkınca.’
‘E, peki, kitabının adı ne?’ diye sordu Don Kişot, ‘Gines de Pasamonte’nin Yaşamı,’ diye yanıtladı kahramanımız.
‘Bitti mi?’ dedi Kon Kişot.
‘Nasıl bitebilir?’ diye tersledi öbürü, ‘benim yaşamım bitmemişken.’
Don Kişot ile Gines de Pasamonte arasındaki bu küçük ama önemli diyalog romanın müjdecisidir. Çünkü gerek lan Watt’ın roman kuramına, gerekse Erich Auerbach’ın gerçekçilik kuramına göre romanın doğuşunun koşullarını belirler: Bir kitabın kârlılık sağlayacak bir mal olduğuna işaret eder, gerçekliğin düşlenen değil, yaşanan ve gözlenen gerçeklik olduğunu savunur ve sıradan bir bireyi, Gines’i, kitabın başkişisi yapar.
Gerçekten de roman türü biçimini deneyime açık ve kalıplaşmamış bir söylemden alır. Don Kişot’da Cervantes’in mümkün bütün türleri denedikten sonra okura hiçbir türü zorla kabul ettirmeye çalışmaması, ölüm döşeğinde aklı başına gelip şövalyelik tutkusundan vazgeçerek Aziz Alanso Quijana olarak ölmeye razı olan Don Kişot’un alçakgönüllülüğüne benzer. “Mahzun Yüzlü Şövalye” Don Kişot, Alanso Quiiana olarak ölür; ama okura daha yazılacak yüzlerce yaşam ve Gines de Pasamonte’ninki gibi bitmemiş yaşam öyküleri söz verir.
Avrupa edebiyatına etkisi
Don Kişot Albert Thibaudet tarafından “romanların romanı” olarak tarif edilmiştir. Gerçekten de İngiliz romanında 18. yy’dan yani romanın çıkışından 19. yy’a kadar Don Kişot tekrar tekrar uyarlanmıştır. Henry Fielding, Don Quixote in England (“Don Kişot İngiltere’de”) adlı komedisinden sonra, Joseph Andreıvs’un ünlü papazı Adams’ı bir Don: Kişot tipi olarak çizmiş ve bununla da yetinmeyerek kitabının tam başlığını The History of the Adventures of Joseph Andreuos and His Friend Mr. Ahraham Adams, Written in Imitation of the Manner of Cervantes (“Joseph Andrevvs ile Arkadaşı Mr. Abraham Adams’ m Serüvenlerinin Cervantes Üslubu Taklit Edilerek Yazılmış Öyküsü”) olarak koymuştur (1742). İngiliz romanında diğer Don Kişot tiplerini CharlotteLenox’ un The Female Q«beo£e’undaki (“Dişi Don Kişot”) Arabella’da (1752), Laurence Sterne’in Tristram Shandy ‘sindeki Toby’de (1759-1767), Tobias Smol-lett’in Sir Launceiott Greaves’indeki Greaves’de (1760-1761), Richard Greaves’in The Spirituaİ Quixo-fe’undaki (“Ruhani Don Kişot”), Wildgoose’da (1772), Jane Austen’m Northanger Ahbey ‘indeki Cat-herine Moreland’de (1818), Charles Dickens’m Hard Times’ındaki (“Zor Zamanlar”) Gradgrind’da (1854) ve Picktvick Papers’mdaki (Mister Pik Vik’in Maceraları) Pickwick’te (1837), George Meredith’in Richard Feverel’mdeki Sir Austin’da(1859), Amerikan romanında ise Mark Twain’in The Adventures of Huckle-berry Finn’ indeki Huck Finn’de (1885) bulunabilir.
Fransız romanında Charles Sorel pastoral yaşama duyulan özentiyi Le Berger extravagant’da (“Kaçık Çoban”) yererken Marivaux’un ilk romanlarından birinin Le Don Quichotte Moderne (“Modern Don Kişot”) olduğu dikkati çeker. Romanda. Moderniznı’ le beraber Don Kişot parodi kahramanlığından romantik bir kahramana dönüşmüştür. Madame Bo-vary’de Flaubert,EmmaBovary’nin Don Kişot’luğuy-la hem alay eder, hem de acır, ama ne olursa olsun onu çıkarcı burjuva Homais’den daha hoşgörüyle yargılar; Tolstoy’un Harp ve Sulh’tmAt eğer Prens Andrey Hamlet’e benziyorsa, Kont Pierre bir Don Kişot’tur. Don Kişot’luğun İsa’ya yakın yüceltilmesi-nin romanını ise Dostoyevski Budala’da Prens Mişkin tipinde yaratmıştır.
• YAPITLAR (başlıca): Roman: El mgenioso hıdalgo don Quijote de la Mancha (Don Kişot), I. Bölüm, 1605, II. Bölüm, 1615. Öykü/Pastoral Romans: La Galatea, 1585; Novelas ejemplares, 1613, (“İbret Öyküleri”); Los trahajos de Persiles e Sıgismunda, 1617, (“Persiles ve Sigismunda’nınSeyahatleri”).Oyun: La Numancia, tv; El trato de Argel, ty; Ocho comedias, y ocho entremenses nuevos, 1615. Şiir: Viaje del Parnaso, 1614.
• KAYNAKLAR: A. Flores ve M.J. Benerdate (der), Cervantes Across the Centuries, 1947; G. Lukacs, The Theory of the Novel, 1978; L.Nelson Jr. (der), Cervantes, A Collection of Critical Essays, 1969; J. Ortegay Gasset, Meditations on Quixote, 1963; R. L. Predmore, The World of Don erspectivism in the Don Quijote”, Linguistics and Literary History içinde, 1948. A. Thibaudet, Le Liseur des romans, 1925.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi