Osman Zeki ORAL Ressam (Karadeniz Ereğlisi 1925 – Ankara 4 Mayıs 2012).
Doğaya bağlı kalmak ya da kalmamak, dış dünya ile ilgiyi kesmek ya da kesmemek sanatçıları ilgilendiren sorunların başında gelir. Doğanın içimde yaşadığımız, dış dünyanın ayrılmaz parçalan olduğumuz için böylesi sorunlar bize yersiz görünebilir. Ne var ki, özellikle plastik sanatlar, binlerce yıl geçmişiyle doğayı yansıtan bir sanat dalıdır. Resim ve heykelin gerçek dünyadan büsbütün ayrılması bu nedenle ne düşünülebilir, ne de gerçekleştirilebilir.
Türk resim sanatı bütün dönemlerinde doğaya sıkı sıkıya bağlı bir sanat olarak görülür. Modern sanatımızın kökleştiği 1928-1933 yıllarından sonra bile türk ressam ve heykeltraşlığı dış dünyadan ayrılmaz, aksine onu duraksamasız yansıtır.
Osman Oral da yeni resmimizin doğaya en bağlı temsilcilerinden biridir. 1950’de Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitiren bu sanatçı öğretim görevlisi olarak 1953-1966 yılları arası Bolu Kız ve Erkek Öğretmen okullarında çalışmış, 1966’da Bolu’da bir güzel sanatlar galerisi açılınca oraya yönetmen olarak atanmıştı. 1967’ye kadar bu görevde kalarak galeriyi canlı bir sanat merkezi niteliğine kavuşturmuş ve bu alandaki başarıları Oral’ın 1967’de Ankara Güzel Sanatlar Galerisi’nin başına
geçmesini sağlamıştır.
Doğayı izlemenin, aktarma ve yorumlamanın soyut anlayışa yaklaşan bir yanı vardır. Fötoğrafik aktarışla plastik, biçimsel aktarış arasındaki fark, birinin düşünün süzgecinden geçmemesi, ötekinin aktarılan her nesnenin çizgi, biçim ağırlığı ve niteliği, renk uyumu, renk değerlerinin dengesi gibi sanatsal süzgeçlerden geçmesidir.
Osman Oral’ın özellikle son yıllar içinde yapmış olduğu görünümlerde bu nitelikler göze çarpar. Karadeniz’in ağaçlı, yeşillikli kıyılarından yansıttığı görünümler, seyirciyi bir yandan doğanın görkemine kavuşturur, öte yandan da sanat yapıtı bir tabloda aranılacak tüm plastik koşulları yerine getirir.