Tonalite, Armoni ve İzlenimcilik
Debussy’nin müziğinde en çok dikkat çekmiş olan özelliklerin başında, armoni ve tonalite yenilikleri gelir. Tonalite, müzik yapıtının merkezi bir notaya göre düzenlenmesi olarak tanımlanabilir. Bir sistem olarak tonalite, majör ve minör modlara göre oluşan dizileri esas alır. Tonik, yani merkezi nota verili olduğunda, beş tam ve iki yarım sesten oluşan bu dizilerin öbür notaları da belirlenmiş olur. Belirli bir dizinin kendine ait sesler dışında, yabancı seslerle karışmamış durumuna diatonik denir. Bir müzik cümlesinde ya da akorda başka bir dizide bulunan notaların da yarım sesler olarak yer alması ise, kromatik deyimiyle anlatılır. Tonal müzikte diatonik ve kromatik sesler, merkezi notayla ilişkilerinin güçlü ya da zayıf oluşuna göre değerlendirilir. Tonikten uzaklaşıldıkça, özellikle kromatik seslere geçildikçe, yeniden toniğe yaklaşarak ya da dönülerek çözülmesi beklenen bir gerilim duygusu oluşur. Modülas-yon yapılarak farklı bir tonaliteye geçilmesi ve yeniden toniğe göre düzenlenmiş olan ilk diziye dönülmesi de, gerilim ya da kanşıtlık ve çözülme ya da uyumluluk duygulan yaratır. Bu özellikleriyle tonalite sistemi, 17.yy’ın ortalann-dan 20.yy’m başına kadar Batı müziğinde egemen olmuş, sonat gibi önemli formlann gelişmesinde temel bir rol oynamıştır.
Debussy, müzik yapıtlarının yedili majör ya da minör dizilere dayandırılmasını sınırlayıcı buluyordu. Ona göre müzik ne majör, ne de minördü, belki aynı anda ikisi birden olmalıydı. Yapıtlarındaki majör ve minör mod arasında kararsızlık duyulduğu izlenimi veren pasajlar, bu anlayışa bağlanabilir. Debussy, majör ve minörün dışında başka modlar da (Phrygian, Dorian, Hypoeolian gibi) kullanmış, beşli (pen-tatonik), altılı (tam ses dizisi) ve on ikili dizilerde de yapıtlar vermiştir.
Bununla birlikte, Debussy’nin müziğinde tonal yapının tamamıyla yıkılmış olduğu söylenemez. Yapıtlarında tonal merkez bulunmaktadır. Ancak, sık sık dizide yabancı seslerden oluşturulmuş akarların kullanıldığı gözlemlenir. Bu yüzden, yapıtın tonalitesi belirsizleşmektedir. Debussy’nin armoni yazısındaki yenilikler aynı ölçüde önemli olduğu gibi, tonalite anlayışıyla da yakından ilgilidir. Bestecinin bu alandaki özgünlüğünün en belirgin kaynaklan, paralel (kayan) akorlara büyük bir ağırlık vermiş olması ve disonant akorları kullanış tarzıdır. Diso-nant kavramı, aynı anda tınlayan birden fazla sesin, insan kulağında bıraktığı uyumsuzluk duygusunu anlatır. Birbiriyle görece uyumlu seslerden oluşan konsonant akorlann tersine, disonant akorlar, kendine yeterli bir bütün izlenimi vermezler. Klasik armoniye göre, bir gerilim, bitmemişlik duygusu yarattıkları için, başka bir ses bütününe bağlanarak çözülmeleri gerekir. Ancak, bu, disonant akorlann istenmeyen, kaçınılması gereken çokseslilik birimleri sayıldığı anlamına gelmez. Disonant, müziği tekdüzelikten kurtaran ve konsonant akorlara geçişi sağlayan bir işlev yüklenmiş, müzikte çeşitlilik ve zenginlik sağlayıcı olduğu kabul edilmiştir.
Debussy’nin disonant akorları kullanışı ise, bunları konsonant akorlara ulaşmak için bir ara aşama durumundan çıkarıp kendi başlarına varolabilen ve kendileri için çalman birimler konumuna ulaştırmaya yönelik olmuştur. Böyle-ce akorlar bağımsız birimler olarak algılanır ve müzik yapıtı, sistemli bir bütünden çok, bir ses ve akor çoğulluğu etkisi uyandırır.
Klasik (tonal) armonide akorlar, birbirlerine bağlanış biçimlerini belirleyen işlevsel rollere de sahiptir ve bu, yedili dizilerde içerilen aralıkların birbiriyle olan ilişkilerine bağlıdır. Debussy’ nin müziğinde bu rollerin ortadan kalkmasına yol açan önemli bir etken de, paralel akorlara başvurmasıdır. Bu terim, bir ses üzerine kurulmuş bir akorun, öbür sesler üzerinde tekrar edilmesi ile elde edilen akor sıralamasını belirtir. Böyle bir sıralama, paralel beşli ve sekizli aralıklar içermek zorundadır ve klasik ve romantik dönemlerin müzik anlayışına kesinlikle aykırıdır. Aynı zamanda, yedili dizilerdeki seslerin ilişkilerini ve akorlann birbirine bağlanma biçimlerini bozar. Paralel beşli ve sekizli aralıkların kullanılması, tekdüzelik duygusu yarattığından, yaklaşık 10. yy’dan başlayarak, Batı müziğinde kural dışı sayılmıştır. Yine de, gerek kimi 19.yy bestecilerinde, gerekse daha önceki çeşitli dönemlerde paralel akorlann kullanıldığına rastlanmaktadır. Ancak, bu kullanımı özgün bir biçimde geliştirerek bir teknik haline getiren ve böylece klasik armoni anlayışını zorlayan Debussy olmuştur. Daha sonra Stravinski, Bartok ve Alfredo Casella (1883-1947) gibi besteciler bu tekniğin vuruşlu etkisini öne çıkarmışlar ve paralel akorlan arka arkaya dizerek ritmi vurgulamakta kullanmışlardır. Tonal yapının belirsizleşmesi, tonal merkezin görece zayıflaması ve akorlann bağımsız birimler durumuna gelmesi gibi özellikler, Debussy’ nin müziğinin izlenimci olarak nitelenmesinin en önemli nedenlerindendir. Nitekim Monet’% 1909’da, kendi kendine yeten ve açılmış, işlenmiş fikirlere gerek duymaksızın izleyiciye ulaşan renkler olarak özetlenebilecek kendi resim anlayışıyla Debussy’nin estetik anlayışının benzeştiğini belirtmiştir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi