Türkiye’de Soyut Resim
II.Dünya Savaşı sonrasında Batı’daki en yaygın sanat eğilimi soyut sanat anlayışı olmuştur. Özellikle aklın denetiminden bağımsız, otomatik yöntemlerle oluşturulmuş özgür bir fırça işçiliğine dayanan Soyut Dışavurumculuk (Abstre Ekspresyonizm) en verimli çağını yaşamıştır. Bu tür eğilimler, Batı’yı yakından izleyen Türk resmine de geçti ve 1955-1970 arasında giderek yaygınlaştı. Çeşitli eleştirmen ve sanat yazarlarının soyut sanatı desteklemek amacıyla Paris’te kurdukları Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin (AICA) bu eğilimlerin Türkiye’ye girmesinde dolaylı bir etkisi oldu. Türkiye’de de 1953’te bu kuruluşun bir benzeri olan Türk Sanat Tenkitçileri Cemiyeti kuruldu. Uluslararası demek 1954’teki yıllık kongresini İstanbul’ da yaptı ve başta Herbert Read olmak üzere bu nedenle Türkiye’ye gelen dünyaca ünlü sanat yazarları çevredeki sanat olayları ile yakından ilgilendiler. Bu arada, özel bir bankanın açtığı yarışmalı bir resim sergisinin seçiciler kurulunda da yer aldılar ve Aliye Berger’in soyut bir resmini birincilikle ödüllendirdiler. Dönemin Cemal Tollu ve Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi 1930’ların “milli sanat” havasım yaşamış ünlü ressamları bu kararı tepkiyle karşıladılar. Ancak bu tepki, söz konusu etkinliklerin, Türk ressamlarının soyut sanata yönelmelerini yüreklendirici etkisini önlemedi.
Türkiye’de ilk soyut resim sergilerini Adnan Çöker ve Lütfi Günay birlikte düzenlediler. Bu ressamların 1953’te Ankara Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi, İstanbul’da Maya Galerisi ve 1954’te de gene Ankara’da Helikan Galerisi’nde açtıkları sergiler genellikle geometrik-soyut nitelikteki resimlerden oluşmaktaydı. Aynı yıllarda Devlet Resim ve Heykel sergilerinde de çeşitli soyut resim örneklerinin yer aldığı görüldü. Gene 1945’te İstanbul’da Şehzadebaşı’ndaki Kuyucu Murat Paşa Medresesi’nde 20 kadar ressam ve heykelcinin yapıtlarından oluşan büyük bir soyut sanat sergisi açıldı. Kısa bir süre içinde çok sayıda sanatçının soyut resme yöneldikleri görüldü.
Bunlar arasında Sabri Berkel, Halil Dikmen, Cemal Bingöl, Şemsi Arel, Arif Kaptan ve Hamit Görele, düzenli bir fırça işçiliğini ve yüzeysel-geometrik bir soyut biçimcilik anlayışını temsil ederler. Zeki Faik Izer, Lütfi Günay, Adnan Turani, Haşan Kavruk, Erdal Alantur ve 1970’lere kadarki üslubuyla Adnan Çöker dağınık ve düzensiz bir fırça işçiliğine dayanan lirik ya da dışavurumcu (ekspresyonist) türde yapıtlar vermişlerdir. Ercüment Kalmık, Ferruh Başağa, Şadan Bezeyiş ve Ömer Uluç ise her iki anlayışa yönelmişlerse de daha çok lirizme yakındırlar. Ş.Arel, Abidin Elderoğlu ve S.Berkel hat sanatı ve kaligrafi aracılığıyla soyut biçime geleneksel bir tat ve hava kazandırmaya çalışmışlardır. Öte yandan yurt dışında yerleşen S.Turan, N.D evrim, Fahrünnisa Zeid ve Abidin Dino gibi sanatçılar zamanla çeşitli biçimlere bürünen soyut sanatın güncel gelişimini izlemeye çalışmışlardır.
Türkiye’de soyut sanat, ötedenberi figüratif bir resimde ısrar eden santaçıların etkisi ve yeni gelişen genç kuşakların figüratif anlayışlara yönelmeleri sonucunda 1970’lerden başlayarak geçmişteki etkisini yitirmiştir. Ancak S.Berkel ve özellikle de A. Çöker başta olmak üzere soyut türde kendini yenilemesini bilen sanatçılar, özgün bir nitelik taşıyan resimlerini sürdürmüşlerdir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi