COUSİN, Victor (1792-1867)
Fransız, filozof ve felsefe tarihçisi. Seçmecilik’in kurucusudur.
28 Kasım 1792’de Paris’te doğdu, 12 Ocak 1867’de Cannes’da öldü. Bir saatçinin oğludur. Önce, Charlemagne Lisesi’nde, sonra Ecole Normale’de öğrenim gördü. 1812’de Ecole Normale’de Yunanca ve felsefe okutmakla görevlendirildi. Bu arada bilim, felsefe ve yazın konularım ilgilendiren yarışmalara girdi, ödüller kazandı. 1815’te, çağın ünlü filozofu Royer Collard’m yardımcısı olarak, Paris Edebiyat Fakültesı’nde felsefe tarihi okuttu. Restorasyon yönetiminin, görevine son vermesi üzerine, bir süre bağımsız çalıştı. Daha sonra, felsefe ve yazm konularını içeren yazılarıyla sağladığı başarılar yüzünden, Sorbonne’da görev aldı. Yeniden Ecole Normale’de felsefe okutmaya başladı. Ecole Normale’in kapatılması üzerine, yedi yıl süreyle herhangi bir kurumda görev almadan, bağımsız çalıştı. Bu süre içinde, daha önce çevirmeye başladığı, Proklos’un bütün yazılarım Fransızca olarak yayımladı, Descartes’m yapıtlarını bastırdı, Platon’un kitaplarım Fransızca’ya çevirerek Oeuvres Completes de Platon, (“Platon’un Bütün Yapıtları”) adıyla bastırdı. 1828’de yeniden üniversiteye döndü ve birkaç yıl içinde yüksek görevlere getirildi. 1840’ta milli eğitim bakanı, az sonra Bilimler Akademisi üyesi oldu. 1844’te “Kilisenin Egemenliği” savına karşı üniversitenin ve bilimin bağımsızlığını savundu. 1848’den sonra bütün görevlerini bıraktı, yaşamının sonuna dek sürecek olan bilim ve felsefe çalışmalarına koyuldu.
Felsefeye Yunan filozoflarının yapıtlarını incelemekle giren Cousin’in ilgi alanı çok geniştir. Çağının bütün bilimleri yanında yazın ve tiyatro konularında da çalışmış, bir oyun yazmış, müzikle ilgilenmiş, birtakım besteler yapmıştır. Önceleri Iskoçya Okulu’ na bağlanmış, sonra Hegel, Schelling, Maine de Biran gibi filozofları izlemiş, onların görüşlerinden, kendi anlayışına göre yeni bir dizge kurmaya çalışmıştır. Öte yandan, Cousin, tanrıbilimle, Kilise Babalan denen ve felsefe karşısında dini savunan düşünürlerin yazılarıyla ilgilenmiş, kendi çağma dek gelen dinci düşünce akımlarım incelemiştir. Bu arada doğa bilimlerine de yabancı kalmamış, fizik, biyoloji, gökbilim alanlarında ortaya konan başarılarla ilgilenmiştir. Tarihe duyduğu yakınlık, daha çok, dinden kaynaklanır. Bu, birbiriyle bağlantısız gibi görünen, değişik konulara yönelik çalışmalardan Cousin’in çıkardığı tek sonuç, felsefe sorunlarının çözümünde uygulanmasını istediği uzlaştırıcı yöntemdir. Yaratıcı ve bulucu olmaktan çok, eldeki bilim ve felsefe verilerinden, yeni bir yöntem çıkarmayı amaçlayan bu çalışma biçimine, bu biçimin dayandığı görüşe “Seçmecilik” (eclectisme) denmiştir. Bu yöntemi, Cousin’den önce, Royer Colard bulmuş, ancak ona bir dizge niteliği kazandıran, onu geliştirerek geleceğe kalmasını sağlayan Cousin olmuştur.
Cousin, çok değişik felsefe akımlarım inceledikten sonra, Platon-Kant-Iskoçya Okulu üçlüsünün görüşleri arasında, felsefe sorunlarına bakış açısı yönünden, bir bağlantı kurmaya çalışmış, bunların temel ilkeler konusunda özdeş olduğu görüşünü savunmuştur. Sorunların ayrı olmasına karşılık, aranan çözüm yollarının belli bir ereğe yönelik olduğu görüşünden kalkan Cousin, düşünce alanında yaratmanın yoktan varetme anlamına gelmediğini ortaya atmıştır. Ona göre, gerçek yaratma, değişik nitelik taşıyan doğa varlıkları arasında uyum sağlamaktır, birleştirme yöntemiyle yeni bir bütün ortaya koymaktır.
Yaratma ve doğuştan öğeler
Cousin’e göre, bir insan için yoktan varetmek (ex nihilo) olanaksızdır. Birer insan başarısı sayılan bütün sanat ve sanayi ürünlerinin kaynağı araştırıldığında, daha önceden varolan, doğa varlıklarıyla karşı karşıya gelinir. İnsan elinden çıkan her yaratının doğada bir benzeri yoksa bile, etkileyici, yönlendirici bir nesnesi vardır. Ortaya koymak, doğada önceden bulunan nesnelerden yararlanarak, yeni bir bileşim oluşturmaktır. Bu durum, düşünce ürünleri alanında da geçerlidir. Doğa varlıklarından kaynaklanan yaratı ürünlerinde olduğu gibi, tin ve us ilkelerine dayalı düşünce ürünlerinde de, yararlanmaya elverişli birtakım öğelerin daha önceden varlığı gereklidir. Bütün düşünce ürünleri, insan tininde, daha önceden varolan öğelerden doğar. Çağlar boyunca süregelen, yeni yeni düşünce akımlarının doğmasına olanak sağlayan felsefe dizgeleri, tinde bulunan öğelerden kurulmuştur. Bu öğeler birer ilke niteliğindedir ve sonradan kazanılmış değildir. Bütün felsefe dizgelerinde bilinç, us ve tin gibi ortak konular vardır. Özellikle us ve bilinçten söz etmeyen bir düşünce çığırı yoktur. Bütün felsefe ve düşünce dizgelerinin ustan, bilinçten söz edişi, bu iki yetinin, sonradan kazanılmadığmı, daha önceden varolduğunu gösterir. Bunun karşıtı bir durum söz konusu olsaydı,bütün felsefe ve düşünce çığırlarının, bu iki yeti üzerinde birleşme olanağı bulunamazdı. Felsefe öğretilerinin değişik yöntemleri benimsemelerinin nedeni de bellidir, ayrı bir yorumu gerektirmez. Düşünen insan, kendi doğasında bulunan öğelerin hepsini çalıştırdığı kanısındadır, oysa gerçek öyle değildir. İnsan, bu öğelerin pek azını çalıştırabilir. İşte pek azı çalıştırılan öğelerin hepsinin çalıştırıldığı kanısı felsefe öğretileri, düşünce akımları arasındaki ayrılığın tek kaynağıdır.
Dışevren, gözlem ve deney
İnsan düşünen, yargılayan bir varlıktır. Onun düşüncelerinde, yargılarında birtakım yanlışların bulunması da, kendi doğası gereğidir. Kişi, özellikle, kendi düşüncelerinin doğru, başkalarmınkinin yanlış olduğu kanısındadır. Bu kanının kaynağı da bütün us ve bilinç yetilerinin kullanılamayışıdır. Bu durum, bireyler arasında, doğruyu ve yanlışı ayırmada eksik ölçülerin uygulanmasına yol açar. Kişi, kendi ölçülerini kesin, bütün, başkalarmmkini eksik, geçersiz ya da kuşkulu görür. Oysa, bütün bilinç ve us öğeleri kullanılsa, böyle bir tutarsızlık söz konusu olamaz. Öte yandan, kişinin içevreni söz konusu olduğunda, herkes kendini çok iyi bildiğini, yeterince anladığını ileri sürer. Deney ve gözleme başvurma olanağı çok az ya da hiç olmadığından böyle bir savı denetleme söz konusu değildir. Oysa, dışevren söz konusu edildiğinde, kimse gücünü aşan, kavrama yeteneğinin dışına taşan olayları yeterince anladığını söyleyemez. Bu durumda gözlem ve deneye başvurarak ileri sürülen savı denetleme olanağı vardır. Bu iki örnek, bilinç ve usu oluşturan öğelerin nerede yeterince, nerede yetersizce kullanıldığını gösterir.
Cousin’in görüşleri arasında, üzerinde en çok durulan ve tartışılanı usla birey bağlantısıdır. Ona göre us, bireyden bireye değişen bir yetidir. Bu yeti tanrısal bir nitelik taşıdığından, Tanrı ile insan arasında bağlantı kuran, ortak bir varlıktır. Gerçekte us Tanrı’dan gelir, insana iner. Bu durum bir varlık koşuludur. Bu nedenle us bir tanrısal bildiridir (vahiy). Usun, düşünme eylemini yöneten yasaları, varlığın da genel geçerlik taşıyan yasalarıdır. Ayrıca us ruhbilimle varlıkbilim (ontoloji), bilinçle varlık arasında bağlantıyı sağlayan bir köprü niteliğindedir. Bilince, bilinmeyen bir evrenden, bildiriler (vahiyler) getirir. Us, bütün insanları aydınlatan, ancak bireysel olmayan, bir varlıktır. Onun bireyden bireye değişmesi öğelerinin kullanılışına göredir. Usun, biri kendiliğindenlik (spontanede) öteki kişiden bağımsızlık (impersonalite) gibi iki ayrı niteliği vardır. Cousin, usun ve düşüncenin temelini oluşturan iki varlıktan söz eder.Bunlardan biri sonsuzluk,öteki salt varlıktır. Öte yandan, usun özünde eyleme geçiş bakımından “zorunluluk”, istencin özünde ise “özgürlük” vardır. Usun başka bir özelliğini de anlığın üretici bir yetisi oluşturur. Bu özellik usun tanrısal bir varlık olmasıyla çelişmez. Us, bu yeti açısından sonsuz sorunlarla ilgili düşünceleri ve önermeleri üretir. Bu önermeler zorunludur.
Felsefe ve bilim
Cousin’e göre felsefe insan düşüncesinin özünü dilegetiren bir us ve bilinç ürünüdür. Bu nedenle felsefe tarihi, insan düşüncesinin gelişim aşamalarını gösteren bir bilim alanı olduğu gibi, insanın da tarihidir. İnsan düşüncesi, tarihin akışı içinde, belli dönemlere ayrılır, her dönem bir başarı aşamasını gösterir. Bu başarı aşamaları birbirinden kopuk değildir, her çağda birlikte bulunurlar, yalnız yerleri, bir de bunlarla ilgili yorumlar ayrıdır. Felsele tarihini oluşturan bu başarı aşamaları dört büyük dizgede toplanır. Bunlar da Sensualisme,(Duyumculuk), Idea-lisme, Scepticisme (Kuşkuculuk) ve Mysticisme (Gizemcilik) adlarım alır. Bu dizgelerden birinin, çağın görüşünü yansıtması, daha güçlü bir gelişim göstererek öne geçmesi, ötekilerin geçersiz sayılması anlamına gelmez. Bir felsefe dizgesinin önemi, bulunduğu aşama, ona bağlananların yaratıcı yeteneğiyle, düşünce alanındaki üreticiliğiyle oranlıdır.
Us, ilke, duyum, biçim
Bilgi sorunlarının çözümlenmesinde, kaynak konusuna ağırlık veren Cousin, us ve duyumlar üzerinde durmuştur. Ona göre bütün düşüncelerin, biri us, öteki duyumlar olmak üzere iki kaynağı vardır. Duyumlar, kişiyi dışevrenle bağlantılı kılan, bilginin ilk gereçlerini sağlayan duyu verileridir. Usta, daha önceden bulunan, kesin ilkeler bu duyumlara biçim ve düzen verir, insanda “doğuştan düşünceler” vardır, ancak bunlar, idealist filozofların ileri sürdükleri gibi birer değişmez ilke, kendi içinde bütünlüğe kavuşmuş öğe değildir. Onların da esin ve “vahiy” gibi belli kaynakları vardır. Daha açıkçası “doğuştan düşünceler” birer esin ve vahiy ürünüdür. Us birtakım belitler üretir. Bu belitler zorunlu önermelerdir. Sözgelişi “her özellik bir tözü gerektirir”, “her somut nesne uzayda bulunur” ya da “her değişiklik bir süreç içinde gerçekleşebilir” türünden önermeler birer belit niteliğindedir ve yalnız usun ürünleridir. Ote yandan usun ürünü olmayan ve “sonsuz” olarak nitelenen konular vardır. Bunlar da zaman, uzay ve Tanrı’dır.
Tanrı doğadır
Cousin’in anlayışına göre, tin denen varlık ancak yaşanan olaylar aracılığıyla tasarlanabilir. Bu tasarlama işleminde us ve bilincin önemi büyükse de, dışevren olmaksızın başarı sağlamaları söz konusu değildir. Dışevrende geçen olaylar doğrudan doğruy a algılanır, tasanlar bunlardan edinilen izlenimlere dayanır. İnsan, doğada yalnız olayları ve nesneleri görebilir. İnsanı Tanrı düşüncesine götüren, onda Tanrı kavramının biçimlenmesini sağlayan, doğada algılanan olaylardır. Bu durum, Tanrı varlığının özelliğinden dolayıdır. Tanrı, kendi özü gereği doğadır (dışevren), “insanlığın bütünü”dür, bu iki özelliği yanında, ayrıca, Tanrı’dır. Başka bir söyleyişle Tanrı hem kendidir, hem doğadır, hem de bütün insanlıktır. Bu üç nitelik görünüşte ayrı ise de gerçekte birdir. Tanrı “salt varlık” olduğundan onu duyu, duygu ve usla kavrama olanağı yoktur, o ancak gönülle, gönül bilgisiyle kavranabilir. Us onun varlığını, niteliklerini tasarlar, bütününü kuşatamaz. Tanrı önsüz-sonsuzdur, ölümsüzdür, tin de öyledir. Bu iki varlığın ölümsüz olması, töz bakımından, özdeş olmalarını gerektirmez.
Felsefe ve toplum
Felsefenin, felsefeyle ilgili düşünce ürünlerinin doğmasında, gelişmesinde birtakım koşulların bulunması gerekir. Cousin’e göre, bütün toplumların felsefe alanında başarı sağlama olanağı olmadığı gibi, felsefeye ilişkin düşünceler ileri sürme yeteneği de yoktur. Felsefe öğretileri, dizgeler, felsefe alanında geliştirici düşünceler ancak büyük yaratıcı kişilerin bulundukları toplumlarda ortaya konabilir. Bu tür kişiler de büyük uluslarda, büyük toplumlarda yetişebilirler.
Cousin’in, başlangıçta hocası Royer Collard’dan esinlenerek geliştirdiği, bir felsefe dizgesi niteliği kazandırdığı Seçmecilik geniş bir alana yayılmış, kimi öğretim kuramlarının “temel öğretisi” olmuştur. Özellikle öğrencisi Jouffroy, kendisinden önce ölmesine karşm, bu akımın gelişerek yayılmasında çok etkili olmuştur. Bu etkinin kaynağını H.Taine gibi, Seçmecilik’in ahlak anlayışına bağlayan eleştiriciler de vardır. Kimi düşünürlere göre, Cousin’in yaşadığı dönem, Avrupa’nın savaşlarla, toplum çalkantılarıyla, ayaklanmalarla bunalıma itildiği bir zaman kesimidir. Bu dönemde, büyük felsefe-dizgeleri yaratacak kişilerin yetişmelerine olanak yoktur. Bu nedenle, felsefe alanında yapılacak iş, daha önceden ortaya konan dizgeler arasında bağlantı kuracak bir öğreti bulmak, yaratıcı olmaktan çok, elde bulunanlardan yararlanılarak yeni “bütün” oluşturmaktır. Geniş bilgisi, düzenli çalışması, güçlü yeteneği ile bu işi başaracak Cousin’den başkası olamazdı. Cousin, yaşadığı çağın, uzlaştırmayı, birleştirmeyi gerektiren anlayışına öncülük etmiştir. O, kendi düşündüğünden çok, çağının istediğini yapmış, eski felsefe öğretilerinden yeni bir dizge kurmuştur. Bu görüşü savunanların başında, Cousin’in en güçlü eleştiricisi sayılan H.Taine gelmektedir. Buna karşın, Seçmecilik’in başarıya ulaştığı, birçok aydının yetişmesine olanak sağladığı da bir gerçek sayılmaktadır.
Cousin’in geliştirdiği Seçmecilik, 20.yy başlarından sonra, Avrupa felsefesine ilgi duyan Türk aydınlarını da etkilemekte gecikmemiştir. Özellikle Fransa’da öğrenim gören kimi genç Türk felsefecileri, özgün bir felsefe dizgesine bağlanmaksızm, değişik düşünce akımlarından alıntılar aktararak kendilerine göre bir ortam oluşturmakla yetinmişlerdir. Bu tutumun, en verimli yanı, Avrupa uygarlığının temel yapıtlarını Türkçeye çevirmek olmuştur. Seçmecilik’in Türkiye’de uygulandığı başlıca çalışma alanı toplumbilim olmuştur. Toplumbilim bir felsefe öğretisi olmamasına karşın, seçmeci yöntemle öğretim kuramlarında okutulmuştur.
• YAPITLAR (başlıca) Du Vrai, du Be an et du Bien, 1820, (“Gerçek, Güzel ve İyi Üzerine”); Cours de l’histoire de la philosophie, 1827-1840, (“Felsefe Tarihi Dersleri”); Frag-ments philosophiques, 1828-1838, (“Felsefi Parçalar”); Les onvrages inedits d’Abelard, 1836, (“Abaelardus’un Yayımlanmamış Çalışmaları”); Leçons de philosophie sur Kant, 1842, J“Kant Üstüne Felsefe Dersleri”); Les Pensees de Pascal, 1842, (“Pascal’ın Düşünceler’i”); Defense de l’üniversite et de la philosophie, 1844, (“Üniversitenin ve Felsefenin Savunulması”).
• KAYNAKLAR: A.Franck, Moralıstes et Philosophies, 1873; P.Janet, Victor Cousin et son oeuvre, 1885; H. Taine, Les Philosophes Français duXIX‘, siecle, 1857, (XIX. Yüzyılda Fransa’da Klasik Filozoflar, 1951).
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi