Abdus Salam Kimdir, Hayatı, Çalışmaları, Hakkında Bilgi

SELAM, Abdus (1926 – 21 Kasım 1996, Oxford) Pakistanlı fizikçi. Elektromanyetik etkileşmeler ile temel parçacıklar arasındaki zayıf etkileşmeleri ortak bir kuram çerçevesinde birleştirmeye yönelik çalışmalarıyla tanınır.

29 Ocak 1926’da Jhang-Maghiana’da doğdu. Abdüsselam biçiminde yazılması gereken adı, Batı kaynaklarına Abdus Salam olarak geçmiştir. Lahor’daki devlet lisesini bitirdikten sonra yükseköğrenim için İngiltere’ye giden Abdus Selam, 1951’de Cambridge Üniversitesi’nden matematik ve fizik dalında doktora derecesini aldı. Aynı yıl ülkesine dönüp, 1954’e değin Lahor’daki eski okulunun matematik öğretmenliğini ve Pencab Üniversitesi’nde Matematik Bölümü’nün başkanlığını yürüttükten sonra, öğretim görevlisi olarak yeniden Cambridge Üniversitesi’ne döndü. 1957’de Londra’daki Imperial College’da kuramsal fizik profesörlüğüne, 1964’te İtalya’nın Trieste kentinde o yıl kurulan Uluslararası Kuramsal Fizik Enstitüsü’nün yöneticiliğine atanan ve 1985’te de bu iki görevi birlikte yürüten Abdus Selam, 1979 Nobel Fizik Ödülü’ nü Glashovv ve Weinberg ile bölüştüğünde, adım bilim tarihine, Nobel Ödülü alan ilk İslam bilim adamı olarak yazdırdı.

Pakistan Atom Enerjisi Komisyonu’nda görev alan, Pakistan Uzay ve Yukarı Atmosfer Komitesi’nin başkanlığını ve uzun yıllar devletin baş bilim danışmanlığını üstlenen Abdus Selam, ülkesi dışında, ABD ve Avrupa’daki önemli bilim akademilerinin, özellikle barışın korunmasını ve atom enerjisinin barışçıl amaçlarla kullanımını amaçlayan uluslararası kuruluşların üyeliğine seçilmiş, 1959’da Londra’daki Royal Society’nin ilk Pakistanlı üyesi olmuş, 1978’de bu kurumun Royal madalyasını, 1968’de de Barış İçin Atom Ödülü’nü almıştır.

19. yy’da Maxwell, o güne değin iki ayrı olgu olarak kabul edilen elektrik ve manyetizma arasında ilişki kurarak, bu iki kuvveti “elektromanyetizma” adı altında birleştirmiş, böylece 17.yy’da Newton’m tanımladığı kütle çekim kuvvetiyle birlikte, maddenin en küçük birimleri arasındaki etkileşimi ve maddenin tüm davranışlarını yönlendiren temel kuvvetlerin sayısı ikiye inmişti. Bir sonraki yüzyılda Einstein, bu kez kütle çekim kuvveti ile elektromanyetik kuvveti birleştirerek, doğadaki tüm kuvvetlerin temelde aym olduğunu, yalnızca etkilerin değişik biçimde ortaya çıktığım kanıtlamaya çalışmışsa da, amacına ulaşamamıştı. Üstelik 20. yy’ın nükleer fiziği, atomun temel parçacıkları arasındaki etkileşme yollarını ve davranış biçimlerini yöneten iki yeni kuvveti, çekirdek içi parçacıkları bir arada bulunmaya zorlayan “kuvvetli etkileşmeler” ile elektron, nötrino, müon gibi en hafif parçacıklar arasında gerçekleşen ve bir tür radyoaktif parçalanma (bozulma) olan “zayıf etkileşmeler”i tanımlayarak temel kuvvetlerin sayısını dörde çıkardığından, Maxwell ve Einstein gibi “birleşik alan kuramı” üzerinde çalışan fizikçilerin işi giderek daha güçleşmişti. Bu konuyla uğraşan fizikçilerden Glashow’un 1961’de geliştirdiği birleştirme kuramından bağımsız olarak, Selam ve Weinberg’in 1966’da önerdikleri birleşik alan kuramı, elektromanyetik etkileşmeler ile hafif temel parçacıklar arasındaki zayıf etkileşmeleri aynı kuramsal çerçevede bağdaştırmakla kalmıyor, parçacıkların birbirini etkileyebileceği uzaklığın nasıl değiştiğini ve etkileşmede rol oynayan alan parçacıklarının beklenmedik özelliklerini de açıklayabiliyordu. Çok güçlü parçacık hızlandırıcılarında yapılan deneylerle de doğrulanan bu kuram, yakın bir gelecekte kuvvetli etkileşmeleri ve belki ileride, Einstein’ın amaçladığı gibi, kütle çekim kuvvetlerini de kapsayacak tek bir alan kuramının oluşturulabileceği yolunda büyük umutlar veriyordu.

Türk Ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski